08/12/2011 | Yazar: Barış Sulu

Kürşad tam da eleştirdiği yerden yaptığı yorumlarla eleştirilecek konuma gelivermiş. İktidar çok uzakta değildir, kimi zaman dilimize sinsice sızdığını bizi ele geçirdiğini fark etmeyebiliriz, dilin tuzaklarına hepimiz düşebiliriz.

Uzun zamandır yazmıyordum aynı Kürşad Kahramanoğlu gibi ama Kürşad’ın yazısını görünce dayanamadım yazayım dedim. Kürşad diyorum, aynı özgürlüklerin peşinden koştuğumuz için, umarım yazının devamında yalnızca ismini kullanmam rahatsız etmez.
 
Dünkü köşesinde Kürşad “Bizim Yenge” dizisindeki “eşcinsel erkek” karakterin Türkiye’deki homofobiyi ve nefret suçlarını körükleyebileceğinden bahsetmiş ama konu bu kadar kısa kesilip geçilecek türden değil maalesef. Kürşad tam da eleştirdiği yerden yaptığı yorumlarla eleştirilecek konuma gelivermiş. İktidar çok uzakta değildir, kimi zaman dilimize sinsice sızdığını bizi ele geçirdiğini fark etmeyebiliriz, dilin tuzaklarına hepimiz düşebiliriz:
 
“Güya TV ekranlarımızdaki yarışma programları ile dalga geçerek mizah üretmeye çalışırken, yarattıkları bir yarışma jürisi üyesi tiplemeleri bidiğiniz bütün gey steriyotiplemelerinin en iğrenciydi. Hani o bildiğiniz riyâkar, kadınsı, insanda iğrenme duygusu yaratan, kendinden nefret eden bir insan müsvettesi.”
 
Eşcinsel erkeklerin steriyotipleştirilmesi elbette uzun zamanlardan beridir bahsedilegelmiş bir mesele LGBT’ler içinde. Bütün eşcinsel erkekler fabrikadan çıkmış gibi gösteriliyor diyoruz. Ama bir taraftan da iğneyi de kendimize batırmak da gerekiyor. Nereden öğrendi bu eşcinsel erkekler eşcinsel erkeğin nasıl olması gerektiğini? Neyse o başka bir konu. Aklımızın kenarında bulunsun.
 
Kime göre ve neye göre diyerek başlamak istiyorum cümleme; sanat/sinema/moda/tv dünyasında bir eşcinsel erkek illa “kadınsı” yani feminen olmak zorunda değildir, bir tane de “erkeksi” yani maskülen gey karakter gösterilse keşke diyoruz ama “kadınsı” eşcinsel erkekler de var, aklımızdan çıkartmıyoruz bunu hatta sahne/sanat/tv/moda dünyasındaki örnek eşcinsel erkek karakterlerin önünde saygıyla eğiliyoruz eşcinselleri temsillerinden dolayı. Ama yukarıdaki cümlede sanki feminenlik çok korkunç bir olaymış gibi aktarılmış. Feminenlik güzeldir. Maskülenlik güzeldir. Biri birinden üstün ya da güçlü değildir bana göre.
 
İnsanda iğrenme duygusu yaratan insan müsveddesi nedir cidden çözemedim. Böyle bir duyguyu yaşamadığım için sanırım mutlu olmam gerek.
 
“Dokuz erkek kardeşin konu edildiği dizide bir tane bile pozitif, insana benzeyen, doğru dürüst bir gey karakter çıkaramayan “Bizim Yenge”, eşcinsel tiplemesi olarak Türk milletine, çoluk çocuğa, evlerimizin oturma odalarına bu iğrençliği neden servis etti?”
 
Doğru dürüst gey karakter nedir? Yine aynı sorular. Kimin doğrusu? Gey karakteri illa kötü mü göstermek gerek sorusunu tersinden de düşünmeliyiz. Gey karakteri illa iyi mi göstermek gerek? Tüm geyler harika, iyi, mutlu, sanatçı ruhlu, “doğru-dürüst” mü? Hani az önce bahsettiğimiz fabrikadan çıkma meselesi gibi.
 
“Türkiye’de böyle bir homofobinin takipçisi olabilecek, hesap soracak, diziyi ve gösterildiği kanalı etkili bir biçimde boykot edebilecek güçte ve bilinçte bir LGBTT örgütlenmesi yok diye, meydanı boş bulup “vurun abalıya” mı?”
 
Türkiye’deki 17 yıllık LGBT örgütlenmesini sanırım Kürşadcım sana anlatmaya gerek yok ama birkaç yapılanı bunun vesilesi ile anlatayım. Kaos GL 4 senedir medya izlemesi yapmakta ve medyadaki homofobi ve transfobi üzerine her yıl rapor yayınlamakta. Ayrıca homofobik/transfobik yayınlara avukatı aracılığı ile tekzip yollamakta ve davalar açarak hesap sormakta. Elbette bu sadece Kaos GL’nin yapabildikleri. Tüm örgütlerin neler yaptığını ve hangi güçte ve bilinçte olduklarını küçümsememek gerekiyor.
 
“Olmadı “Bizim Yenge” ekibi olmadı. Ben de sizi bir adam zannetmiştim!”
 
Yazının bu kısmına da “adam zannetmek” üzerinden bir yanıtım var elbette. Adam zannetmek derken? Kadını bilinçaltında küçümsemek gibi geliyor bana adam ile ilgili deyimleri kullanmak açıkçası.
 
Yani kısacası dikkat çekmeye çalıştığın noktalar yerine ben bu yazıdan başka çıkarımlar yaptım. Nefret suçları, homofobi/transfobi çok başka yerde kalıverdi… Transfobiyi de ben ekledim fark etmişsindir. Aslına bakarsan bu yazının da, LGBT’lerin medyada temsilinin de odak noktası aynı değil mi; tüm sorun da yok saymakla ilgili. Homofobinin yanına transfobi yazıversek olmuyor mu, bakınız gayet de oluyor…
 
Dizilerde eşcinsel erkekleri tartışırken bir yandan da eşcinsel kadınları, trans erkekleri de tartışabilecek düzeye gelebilsek. Acaba bunları tartışmıyor olmamız lezbiyenlerin, trans erkeklerin, trans kadınların, biseksüellerin var olmadığı anlamına mı geliyor?
 
Yoksa cümle içinde eşcinsel kelimesi geçince sadece eşcinsel erkeklerin anlaşılması ile ilgili toplumsal olarak bir sorunumuz mu var?
 
Son olarak da yazının başında aklımın kenarında bıraktığımı söylediğim eşcinsel erkek nasıl olunur, eşcinsel kadın nasıl olunur, trans kadın nasıl olunur, trans erkek nasıl olunur gibi soruların yanıtlarını bizler nerelerde, nasıl öğrendik? Tükaka medyadan/TV’den mi sadece, yoksa birbirimizden de mi?
 
Sadece benim değil birçoklarının aklının kenarında duruversin bu soru…
 
Kürşad Kahramanoğlu'nun yazısının tamamı için: http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=10148

Etiketler:
nefret