07/02/2012 | Yazar: Orhan Yeter

Yeni Akit’çiler cemaat içi birlik beraberliği sağlamak için her daim eşcinselliğin cehennem tasvirine başvurmaktan imtina etmemişlerdir.

Yeni Akit’çiler cemaat içi birlik beraberliği sağlamak için her daim eşcinselliğin cehennem tasvirine başvurmaktan imtina etmemişlerdir.
 
Kibrin boyundan büyükse, karikatür olmaktan kurtulamazsın... Mesela, gerçekliğimi söylemenin beni ve arkadaşlarımı öldürdüğü bir yerde, ellerinle beni katillere işaret ediyorsun, sonra da hiç hicap duymadan mazlumu oynuyorsun. Eh, unutmadık tabii ki mazlumiyet manzumelerine sırtınızı dayayıp da buralara geldiğinizi. Bu, en iyi bildiğiniz numara. Bakın ne diyor Arseven…
 
Serdar Arseven’in Yeni Akit’teki "Eşcinseller kazandı, ben kaybettim!" başlıklı yazısını okuyunca, aklıma harcıâlem bir espri geldi. Söz konusu Yeni Akit olunca müstehcen kaçacağını düşündüğüm için, espriyi yaz-a-mıyorum. Mütedeyyin Arseven ve şürekası vaveyla koparmasınlar diye, haddimizi bilmek lazım. Ne de olsa "terör örgütü yöneticiliği ve mensupluğu" ile eşcinselliği aynı teraziye koyan bir usavurum ile baş edemem ben. İtilmişliğin ve çaresizliğin genç insanların gelecek umutlarına galebe çaldığı; ölçüsüz bir dilin aksak ritmi ile davet edildiğimiz tekinsiz bir Araf. Bize sunulan dünya bu. Sıkıldık elbet bu gözü kara kostaklıktan, sıkıldık bu merdane tafralarla hayatımıza kutsal pompalayan dilden. Yeni Akit’çiler cemaat içi birlik beraberliği sağlamak için her daim eşcinselliğin cehennem tasvirine başvurmaktan imtina etmemişlerdir. Listeleri kalabalık olmuştur her zaman. Eşcinseller, Yahudiler, Ermeniler, daima o arkaik güdüyle ağulanmış dilin hedefindedirler. Cesaret buldukça Kürtler’i ve Aleviler’i de sıradan geçiriyorlar. Milletin mangalına laf ederken, kendi dilleri kuyruk yağı kokuyor...

Vakit’ken de Yeni Akit’ken de bu, "kağıt ziyanı" gazetenin canımı en sıkan yönü, sırf irinden oluşmuş nefretlerini kusmaları için kesilen onca ağaç olmuştur. Bir çınarın, bir meşenin, bir köknarın onca güzelliğiyle bu nefrete istemeden de olsa hizmet ediyor oluşu, dünyanın bitmek bilmez çelişkilerinden biri olsa gerek.

Serdar Arseven’in müşteki ağzından herkes payına düşeni alıyor, sıradan geçmeyen yok. Brecht oyunundan fırlamış bir SA subayını anımsatan gestus’u, kendi doğrularına olan sarsılmaz inancı ve bendesi olduğu iktidara düzdüğü onca methiye ile çağdaş muhafazakârların portresini çiziyor. Onun da amentüsü "ileri demokrasi"(!) elbet. Tüm ileri demokratların zerre hoşgörüye tahammülleri olmadıkları yerde, tıkandıkları yerde o da duraksıyor. Herkese toz zerresi kadar da olsa hoşgörü var ama onlara yok; eşcinseller. Bir anda, akşam yemeğini yakmış eşiyle hesaplaşan bir mizojin’e dönüşüyor. Afili mi afili, merdane duruşuna laf söyletmeyen cinsinden. Vurun abalıya, cinsinden.
 
Serdar Arseven yazısına şu cümlelerle başlıyor: 

"Sabah’ın erken saatlerinde Ankara-Sincan’dan bir okuyucum aradı: ’Serdar Bey, banka hesap numaranızı verir misiniz?’

"Şaşırdım..."

“Hayrola?” dedim.

“Eşcinsellere para ödeyecekmişsiniz!.. Bu parayı ben karşılarım!..”

Serdar Arseven ve Yeni Akit yazarlarının, o hazin ve ajite edici belagati, okuyucuları nasıl bir ruh iklimine sürüklediği aşikar. Nicedir yeis içinde kıvranan insanların bir anlık sevincine bile tahammülü olmayan civelek okuyucu, belli ki sabahı zor etti ve ilk iş şehvani bir kızgınlıkla telefona sarıldı. Gazetedeki okuyucu yorumlarına girmek zaten lüzumsuz...

Sanki dünya kirli ellerini eşcinsellerin üzerine değil de Yeni Akit ve tayfasının üzerine silmiş gibi. Arseven’in pek menfi davranışlarını açıklamak için gayretkeş bir çaba içine girmeye hiç niyetim yok. Bu gümrah ırmağın kaynağı da belli deltası da... Siz tüm zarafetiniz ve letafetiniz ile irem bahçesindeki yerinizi sağlamlaştırın. Tanrı’nın tevekkülünü kalbinize iliştirin ve huzur bulun; bırakın, bu şeytanlar belalarını bulur zaten.

Döne dolaşa aynı yere geliyoruz. Enfantil cemaat dürtülerinin tekamül edilişe ve itidale zincir vurduğu bir dünya. Boylarından büyük kibirleri öylesine gemlenemez ki, kaçınılmaz bir gerçeği unutuyorlar; kibrin boyundan büyükse, karikatür olmaktan kurtulamazsın... Mesela, gerçekliğimi söylemenin beni ve arkadaşlarımı öldürdüğü bir yerde, ellerinle beni katillere işaret ediyorsun, sonra da hiç hicap duymadan mazlumu oynuyorsun. Eh, unutmadık tabii ki mazlumiyet manzumelerine sırtınızı dayayıp da buralara geldiğinizi. Bu, en iyi bildiğiniz numara. Bakın ne diyor Arseven:

"Şimdi... Bakalım...

“Bir gazetecinin “eşcinselleri” eleştirdiği için “mahkûm” olmasına kim ne diyecek?..

“Terör örgütü yöneticiliği, mensupluğu” ile suçlananlara kol kanat geren çevreler, bu gazetecinin aldığı mahkûmiyete tepki gösterecek mi göstermeyecek mi?..

“Terör örgütünün medya kolunu” oluşturmakla suçlanan “gazetecilere”(!) sahip çıkanlar, bu gazetecinin başına geleni görecek mi görmeyecek mi?.."

Pes yani!!

Mızmızlık etmeyelim, mızmızlık! Canımız sıkıldıkça eşcinsellere sarmayalım. Yapılarına terbiye işlemiyor işte, doğuştan şeytan bunlar. İşimize gücümüze bakalım; bakalım ki memleket yol alsın, değil mi?

“Memlekette türlü katil, mücrim, canavar varken, memleket Medusa başlı zatların cirit attığı yerken, gücünüz bir tek eşcinsellere mi yetiyor” diye bir soru sormayacağım elbette, pek bir işe yaramıyor besbelli... Valla, size açık çek sunan okurlarınız falan var, mis gibi bir gazetede köşeniz, heteroluğunuz da cabası, ngzel ngzel işte. Valla, bana zamparalığa çıkmadan önce ilk iş parmağındaki alyansı çıkarmayı unutan sevgilim dışında kimse bu denli kibar davranmadı, ama ben şikayet ediyor muyum? Artık, buradaki ironik-dramatik yapıyı da siz çözün.

Hayat, beni 11 yaşımda Genet okumaya zorladı. O yüzden yazının belirli kısımlarında Genet’ye özgü avamlıklar yok değil. İşte şimdi iyice Genet’ye özgü avamlığa bürüneceğim. Her daim sevmişimdir avam olmayı. İnsana her şeyi yapma hakkı veriyor. İşte, doğuştan gelen o hakkımı kullanarak soruyorum sayın Arseven’e:

Pardon ama götümün derdi seni mi gerdi?! Zaftig, mit hips…
 

Etiketler:
nefret