04/07/2012 | Yazar: Esmeray

Diyelim karnınız çok acıktı, bir yerde oturuyorsunuz ve yemek siparişi vereceksiniz. Birden garson geliyor, ya direk servisimiz yok diyor ya da şu an açık değiliz! Böyle bir durumla karşılaşırsanız nasıl hissedersiniz bilmem ama ben bu deneyimi yaşadığım için ne kadar kötü hissettirdiğini çok iyi biliyorum.

Diyelim karnınız çok acıktı, bir yerde oturuyorsunuz ve yemek siparişi vereceksiniz. Birden garson geliyor, ya direk servisimiz yok diyor ya da şu an açık değiliz! Böyle bir durumla karşılaşırsanız nasıl hissedersiniz bilmem ama ben bu deneyimi yaşadığım için ne kadar kötü hissettirdiğini çok iyi biliyorum. Nasıl mı? Efendim anlatay...ım hikâyemi:

Hani şu iş aradığım ve kendimi çaresiz hissettiğim dönemlerde Beyoğlu Mis Sokak’ta sahibi avukat bir kadın olan aynı zamanda İHD üyesi hatta İHD’de trans haklarını savunan çalışmada yer alan bir arkadaşımın Müşkül diye bir kafeteryası vardı. E tabii ki kendime yakın hissettiğim için arada bir gider otururdum. Hani özellikle de dikkat ederdim; müşterilerin gelmediği zamanlarda giderdim. Masaları meşgul etmeyeyim diye! Tabii ki de çayımı içer, kahvemi içer parasını da öderdim. Bir gün yemek istedim. (Oradaki garson çocuklar da beni çok sever) Bekliyorum yemek gelsin... Çocuk çıkıyor, eziliyor büzülüyor, bir şey söyleyecek söyleyemiyor gibi ama ben anlıyorum bir şey olduğunu. Sonra sordum “Yemek nerede kaldı?” diye! Çocuk çok utanarak ve mahçup bir şekilde “abla!” dedi, durdu. “Ne oldu, bir sorun mu var?” dedim. Çocuk söyleyemiyor. “Ya, Kezban Abla dedi buraya gelmesin diye!” “Emin misin?” dedim. “Maalesef!” dedi. Kalktım şoka girmiş bir halde... Yan tarafta arkadaşımın kafesi vardı oraya gittim. Arkadaşıma anlattım. Kadın inanamadı. “Garsonların işgüzarlığı olmasın?” dedi. Sonra tekrar malum kafeye gidip diğer garsonları da tek tek çağırdım, onlara da sordum. “Evet abla, bir haftadır bizi zorluyor, biz de utanıyorduk sana söylemeye” dediler. Tabii ki ben bu olayı deşifre etmek için herkese anlattım. İHD’ye gittim, onlara da anlattım. Kezban Hanım şöyle bir savunma yapmış sonrasında: “Masaları meşgul ediyordu boşuna... Bu durumun transfobi ile alakası olmadığını biliyor. Eşim de zaten istemiyordu. Ve Esmeray çok iyi biliyor ki, ben onların hakkını onlardan daha iyi savunurum.” (Ayol, lafa bakar mısınız! Bir kere onların hakkını dediği yani bizim haklarımızı bizden çok daha iyi koruyabileceğini söylüyor. Bir kere bunu söylemek arıza! Sen kim oluyorsun ki, benim hakkımı benden daha iyi koruyorsun! Bunu söylemekle zaten ötekileştirmenin âlâsını 

yapıyorsun!) Kezban Hanım’ın bu söylediklerini de deşifre ettim ve beni tanıyan birçok insan durumu kavrayıp bir daha o kafeye gitmediler. Tabii ki Kezban Hanım durmuyor yerinde. “Benim onun kimliği ile ilgili bir sorunum yok. Geliyor burada oturuyor sanki bana ne yapıyor ki? Beni ilgilendirmez, gece kiminle ne yapıyorsa yapsın!” Lafa bak şimdi, ben gece ne yapıyor muşum ki? Şimdi bu kadın benim hakkımı benden daha iyi savunacakmış, öyle mi? Hani Anadolu’da bir tabir vardır ya, “sen onu benim külahıma anlat!” Kezban Hanım, sen hakkımızı savunduğunu benim külahıma anlat! 

Daha bir hafta önce, buna benzer bir olayda öğretmen, transeksüel kadın bir arkadaşımın başına geldi. Saçını kestirmek istemiş ve bir arkadaşı da demiş ki, “benim tanıdığım bir kuaför var, oraya gidelim” Velhasıl kuaföre gitmişler, ayrıntılara girmeyeceğim. Sonuçta kuaförden kovulmuşlar tabii ki arkadaşım transeksüel olduğu için! Arkadaşım bunu bana anlatırken, çok haklı olarak öfkeliydi. Neden özellikle Beyoğlu’nda bunlar oluyor? Evet, Beyoğlu’nda buna benzer durumlar çok fazla oluyor. Özellikle Beyoğlu’nda merkezde bulunan kafeler, meydandaki Havaş’ın sırasındaki kafe ve restoranların tümü, başta Mc Donald’s, Burger King olmak üzere oradaki bütün kafe ve restoranların hiçbiri transları almıyor. Gidip oturduğumuzda hepsi aynı şeyi söylüyor; “Servis yok!” bekliyordum. Arkadaşım çok gecikmiş ve karnım çok acıkmıştı. Yemeklerin kokusuna dayanamayıp içeri girdim. Çok hoş hatta abartılı bir şekilde karşılandım. Her şey çok iç içeydi. Mutfağın olduğu bölüm gözümün önündeydi. Giriş kapısının arkasında personel kıyafetleri vs. her şey apaçıktı. Baktım mutfaktan aşçı çıktı. Beni gördü. Sanki yedi başlı bir canavar görmüş gibi şoka girdi. Tekrar içeri girdi. Bulaşıkçıyı, yardımcı aşçıları herkesi mutfaktan teker teker çıkardı ve beni seyre durdular. Yemek boğazımdan geçmiyor. Bu kadar göz beni seyrederken nasıl geçsin? Garsonu yanıma çağırdım. “Buranın sahibi kim?” diye sordum. Karşı masada olduğunu söyledi. Gittim yanına ve “Ya ben yemek yiyemiyorum, boğazımda düğümleniyor” dedim. “Yemekler kötü mü hanımefendi?” dedi, adam panikledi. “Bak mutfağa, seyre dalmışlar” dedim. Adam da “Kime?” dedi. Bilmiyorum isterseniz aşçıya sorun dedim. “Abla, sen keyfine bak yemeğini ye!” dedi. Mutfağa doğru gitti. Herkes patronla birlikte içeri girdi. İçerden bağırma ve tartışma sesleri duydum. Aşçı çıktı ve bana göz ucuyla baktı. Önlüğünü çıkardı, astı. Paltosunu giydi ve gitti. Eyvah, eyvah ne yaptım ben adam işten kovuldu. Gittim adama dedim “Ne yaptınız?” “Abla, olur mu öyle şey o kendine göre iş bulur, merak etme sen! Bu nasıl davranıştır, hak etti!” dedi. Tabi ki adamın işten çıkarılması kötü ama esnaflık budur işte. Şimdi gelelim arkadaşımın saçını yapmayan kuaför beylere... Ayol, Beyoğlu’nun göbeğindesiniz. Bütün kimliklerin, farklılıkların olduğu noktanın tam ortasındasınız. Siz nasıl böyle bir şey yaparsınız? Siz oraya gelen kadınları nasıl cinsel yönelimlerine göre kategoriye sokarsınız. Burası Beyoğlu, daha var mı ötesi? Şunu da çok merak ediyorum: Bu beyefendi oraya gelen kadınların, cinsiyet kimliklerini, cinsel yönelimlerini nerelerine bakarak anlıyor? Sizin yaptığınız suçtur efendiler! Demokratik bir ülkede ne olur biliyor musunuz? Bu yapılanlara karşı o ülkenin savcıları harekete geçer, insanları kamuya açık alanlarda cinsiyet ayrımcılığı yaptığı diye davalar açılır ve bunlar da ceza ile sonuçlanır. Nerede bizim ülkede böyle bir savcı? Onlar sivil toplum örgütlerinin masalarının altına dinleme cihazı koysunlar, sanal alemde neler paylaşmış, yazmış onunla ilgilensinler, telefonları dinlesinler! “Seni seviyorum” kelimesini bile dava dosyasında suç delili niteliğinde saysınlar! Ey ülkemin güzel savcıları, alın size bir hukuksuzluk! 

Not: Bahsi geçen cinsiyetçi kuaför, Taksim’de İstiklal Caddesi Garanti Bankası’nın sokağında bulunan Deli Mavi Türküevi’nin üst katındaki Baby Face adındaki kuafördür. Bilgilerinize...


Etiketler:
nefret