06/07/2013 | Yazar: Zeynep Akkuş

Evet, keskin dikkatlerinizden kaçmadığı gibi yürüyüşümüzde yetişkin bireylerin yanı sıra genç kardeşlerimiz ve çocuklarımız da bizlerleydi.

74’ünüzün birden imza koyduğu metinde “30 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’un merkezinde gerçekleştirilen ‘Eşcinsel Onur Yürüyüşü’ne ait yayınları kaygıyla izlediğinizi” dile getirme gereği görmüşsünüz. İşe bakın ki, Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nde iğne atsan yere düşmeyecek o mahşeri kalabalığı büyük bir onur ve coşkuyla oluşturan bizler, akşam evlerimize dağıldığımızda ve takip eden günlerde nihayet sesimizin ana-akım medya tarafından -istediğimiz ölçüde olmasa da- duyulmasından, haber bültenlerinde yer almamızdan ve Halk TV gibi kanalların yürüyüşümüzü naklen yayınlamasından büyük bir mutluluk duymuş, çıkan haberleri birbirimize sevinçle muştulamıştık.
 
Evet, keskin dikkatlerinizden kaçmadığı gibi yürüyüşümüzde yetişkin bireylerin yanı sıra genç kardeşlerimiz ve çocuklarımız da bizlerleydi. Tıpkı kortejin daha ön sıralarında LGBT evlatlarının yanında olmaktan mutluluk duyan anne-babaların olduğu gibi. İnanmakta güçlük çekeceğinizi bilsem de söyleyeyim, o çocuklar anne-babaları, abla-ağabeyleri, amca-dayı-hala-teyzeleri tarafından getirilmişti yürüyüşe. Yani yetişmeleri ve gelişmeleri konusunda şüphesiz sizlerden çok daha fazla söz sahibi olan kişiler tarafından. Hiçbirini sokaktan toplamadık, ailelerinin yanından, evlerinin kapılarından çalıp getirmedik.
 
Annesinin omuzlarında yürüyüşe katılan ve elinde “toplum değerlerine meydan okuyan”(!) “Genel Ahlaksız” dövizini taşıyan yavrumuzun aramızda olması bizi bu ülkenin geleceği adına umutlandırdı. Bu toplumda çocuklarının beynini homofobik ve transfobik zırvalıklarla doldurmayan, insanlık düşmanı hilkat garibeleri yetiştirmeyen, “Oğlum eşcinsel olsaydı babasına bırakmam, bizzat kendi elimle öldürürdüm” demeyen anneler de olduğunu gördüğümüze sevindik; o küçük kardeşimizin büyüdüğü zaman dünyaya şimdiki birtakım yetişkinler gibi at gözlükleriyle bakan bir birey olmayacağını görüp kıvanç duyduk.
 
Sizin bu görüntülerden neden bu kadar rahatsız olduğunuzu anlamakta ise güçlük çekiyoruz. Bizler aileleri tarafından öldürülen, barınma ve çalışma hakları her daim gasp edilen, yıllarca sürmüş ve sürecek olan davaları sonunda maalesef vicdanlardaki yaraları tedavi edici sonuçlar alınacağına inanamadığımız Ahmet için, Roşin için, İrem için, Azra için, Baki için oradaydık. Söylesenize, hiç duymuş muydunuz bu adları? Herhalde duymamış olacaksınız ki, bırakın 74’ünüzü, bir tanenizin bile bu kardeşlerimizin katledilmesini lanetleyen bir satırlık bir açıklamanızı, kınamanızı duymadık, görmedik, okumadık. Bu konudaki vurdumduymaz, umursamaz, sorumsuz tutumunuzun başka bir açıklaması olmamasını diliyoruz. Yok, yok, kesin habersizdiniz o olaylardan… Yoksa diyorum ya, 74’ünüzden vazgeçtim, biriniz çıkar, iki cümleyle olsun tepki koyardınız. Sonuçta ahlaktan, insan olmaktan bahseden sizlersiniz…
 
“Ahlak bir toplumda birlikte yaşamanın kurallarını belirler, kişilere güven sağlar. Genel ahlaka yönelik bir meydan okuma, toplum değerlerine meydan okumadır” buyurmuşsunuz. İşte gerçi siz bunu dünyaya baktığınız o daracık pencerenden bir meydan okuma olarak görüyorsunuz ama biz gece gündüz durmadan sorup sorguluyoruz: “Genel ahlak kimin ahlakı?” Hakikaten kimin ahlakı? Sizin gibilerin mi? Görüşlerinize aykırı bir etkinlikte 74’ünüzün birden akbaba gibi tepemize çullanmasından başka bir tezahürünü görmediğimiz bu safsatalar silsilesine siz “ahlak” mı diyorsunuz? Bu kadar basit mi? Bu mu sağlayacak insanların güvenliğini? Evleri kurşunlanan ve/veya yakılan, sokak ortasında dayak yiyen, öldürülen trans arkadaşlarımızın güvenliği için ne yaptı, ne yaptırdı bu ahlak? Birinci derece akrabalarının ölüm tehdidi altında yaşayan eşcinsel, biseksüel kardeşlerimizin hayatını bir nebze olsun kolaylaştırma konusunda ne gibi bir faydası oldu? Hanginiz çıkıp da bu konularda tek kelime ettiniz? Sözüm ona en insaflı, en vicdanlı olanlarınız hastaneleri gösterdi “Hastasınız, gidin tedavi olun” diyerek. Şimdi böyle çıkışlarda bulunarak ahlaklı, vicdanlı, müşfik olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Kalkıp bir de başkalarına ahlak dersi mi veriyorsunuz? Bu ne cüret!..
 
Hâlâ birtakım yasaların bilmem kaçıncı maddesinin bilmem ne fıkrasını referans alıyorsunuz. “Küçüklerin ve gençlerin toplum içinde, kişiliklerinin gelişmesini ve korunmasını olumsuz etkileyecek yayınlar”dan dem vuruyorsunuz. Kadrolarında tescilli sübyancıların yer aldığı ve fakat bir kesimin ayıla bayıla okuduğu kağıt ziyanlarında küçücük bale giysili kızların bacakları mozaiklenirken neredeydiniz? Küçük Zeynep Serra’yı miting meydanlarında eline pankart tutuşturup kendine koca aramaya yolladıklarında nasıl bir tepki koydunuz? O rezaletler konusunda da Basın Konseyi’ni ya da Medya Etik Konseyi’ni göreve davet ettiniz de bizim mi haberimiz yok? Kaçırdıysak hatırlatıverin bir zahmet; hatta zarar yok gözümüze sokun, utanalım, mahcup olalım. Yok eğer yapmadıysanız bunları, oturun bir düşünün çünkü bu toplumda hakikaten birilerinin yediği herzelerden dolayı utanması, başını önüne eğmesi, yerin dibine girdiğini hissetmesi gerekiyor.
 
Türkiye Aile Platformu, Yuva Kurma ve Aileyi Koruma Derneği, Aileyi Koruma ve Destekleme Derneği, Aileyi Korumada Medya İzleme Grubu, Uluslararası Kadın ve Aile Derneği, Çağdaş Aile Derneği… LGBT evlatlarını dışlayan aileleri bilgilendirme konusunda ne yaptınız bugüne kadar? LİSTAG anne ve babalarının kutsal çabalarına bir nebze olsun katkıda bulunmak geçti mi aklınızın bir köşesinden? Bunları yapmanıza engel olan neydi? Güdük, ilkel aile tanımınız mı?
 
Gökkuşağı İstanbul Kadın Kuruluşları Platformu, Türkiye Kadınlar Kültür ve Dayanışma Birliği, Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği, Kadın Sivil Toplum Kuruluşlarını Destekleme ve Geliştirme Grubu, Lotus Sanatçı Kadınlar Grubu, Uluslararası Kadın ve Aile Derneği üyeleri… Adlarınızda geçen kimi sözcükler (gökkuşağı, ayrımcılık, kültür, sanatçı, uluslararası….) trajikomik oksimoronlar oluşturadursun, bu ülkede en az kadın cinayetleri kadar gündemde olan LGBT cinayetleri yüreğinizi sızlatmıyor mu?
 
Kadın Sağlıkçılar Dayanışma Derneği üyeleri, çalıştığınız kurumlarda şiddete uğramış LGBT bireylerle hiç mi karşılaşmadınız? Ataerkil toplumun en az biseksüel ve lezbiyen kadınlar kadar mağduru olan heteroseksüel kadınların haklarını da bu zihniyetle mi savunuyorsunuz?
 
Hanımlar Kültür ve Dayanışma Derneği, Hanımlar Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Mahya Hanımlar Derneği, Hanımlar İlim ve Kültür Derneği, Hanımlar Yardımlaşma ve Kültür Derneği üyeleri… Kadın olduğunuzu göğsünüzü gere gere dile getirmekten imtina edip “hanım” sözcüğüne sığınırken hepiniz narin, kırılgan, nazeninlersiniz ama size kadınlığınızı yaşatmayan sistemin bekçiliğine ve sözcülüğüne soyunduğunuzda nasıl olup da hepinizin birden Amazon savaşçı kesilmenizi hele bir açıklayıverin…
 
Kırçiçeği Aile Derneği… Ne sevimli, ne pastoral bir ad seçmişsiniz kendinize. Peki ama LGBT bireylerin kır çiçeklerini en sık gördükleri yerlerin başında, öldürülmüş ya da yapayalnız ölüp gitmiş arkadaşlarının, sevgililerinin, tanıdıklarının mezarlarının üstünün geldiğinden haberdar mısınız?
 
Umutlar Sönmesin Sağlık Sosyal Kültürel Yardımlaşma Derneği… Meclisinde daha LGBT bireylerin sorunlarının araştırılması yönündeki önergelerin bile vahşice naralar eşliğinde reddedildiği bir ülkede aklı başında insanların umutlarının bir türlü yeşermediğini anlamanız için daha ne yapmamız gerekiyor?
 
Keşke o gün bizimle birlikte olsaydınız. Çok merak ediyorum, öyle bir durumda kaçınızın vicdanı şöyle bir  metne imza koymanıza izin verirdi?..   

Etiketler:
İstihdam