15/05/2013 | Yazar: Murat Renay

Eşcinsel avında yaklaşık 10 saat gözaltında tutulan bu insanlara reva görülen muamelenin kanuni boyutunu Lambdaistanbul Derneği’nin gönüllü avukatı Fırat Söyle’ye sordum.

Eşcinsel avında yaklaşık 10 saat gözaltında tutulan bu insanlara reva görülen muamelenin kanuni boyutunu Lambdaistanbul Derneği’nin gönüllü avukatı Fırat Söyle’ye sordum.
 
“Neden sinemada sevişiyorum, sen bir de bana sor” isimli yazımda  sinemada seks yapılmasını meşrulaştırmaya destek vermekten ziyade neden kendimizi o sinemadaki insanların yerine koymamız  gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Bunu yaparken de gerçekten o anda o sinemada olan insanların neler yaşadıklarını da çok merak etmiştim.
 
O gün o sinemada “basılan” kişilerin arasında olan bir okur bana yaşadıklarını göndermiş. Ancak bu e-postasında yazdıklarını “yayınlanmaması koşuluyla” benimle paylaştığı için ne yazık ki detay veremiyorum.
 
Zaten o gün o sinemada bulunan insanların neler yaşadıklarını, nasıl aşağılanmalara maruz kaldığını az çok tahmin ediyor olmalısınız. Bir de üzerine, sağlık durumu iyi olmayan veya yaşı büyük olan insanlara yapılan kötü muameleyi de ekleyince bana gönderilen bu e-postayı okumayı nefesim daralmadan tamamlamak çok zor oldu.
 
Hani olur da içimizden biri, bir gün olmadık bir yerde, bu başlatılan eşcinsel avının kurbanlarından biri olur diye, yaklaşık 10 saat gözaltında tutulan bu insanlara reva görülen bu muamelenin kanuni boyutunu Lambdaistanbul Derneği’nin gönüllü avukatı Fırat Söyle’ye sordum. Cevabı, noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum:
 
“Polisin yaptığı işlem TCK 227 de yer alıyor: Fuhuş”
 
 MADDE 227. (2) Bir kimseyi fuhşa teşvik eden, bunun yolunu kolaylaştıran ya da fuhuş için aracılık eden veya yer temin eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Fuhşa sürüklenen kişinin kazancından yararlanılarak kısmen veya tamamen geçimin sağlanması, fuhşa teşvik sayılır.
 
Bunun dışında Hıfzısıhha Kanununa istinaden çıkarılan Fuhuşla Mücadele Tüzüğüne istinaden de bu mekanların bir süre (90 gün) boyunca mühürlenmesi demektir.
 
 Bu mevzuat üzerinden polis mekan sahipleri hakkında işlem yapabilir. Orada bulunan insanları da “fuhuş” yapıyor olmalarından dolayı da bir zührevi hastalıkları hastanesine götürüp kan tahlillerini yaptırmaları sağlanır. Burada korunan yarar “kamu sağlığı” yararıdır. Ancak Fuhuşla Mücadele Tüzüğü, daha çok “hayat kadınlarının” genelev, randevu evleri veya başkaca yerlerde çalışmalarını düzenleyen bir tüzüktür. Erkekler arası ilişkilenmeye dair en ufak bir ifade bile yoktur. Polis ve amirleri (kaymakam-savcı-vali-hakim) belirsiz olan bu tüzük üzerinden istedikleri gibi cirit oynayabiliyorlar. Onların bu yaptıklarını kim sorgulayabilir ki? Sorgulasa bile alacağı cevap “red” olacaktır. 
 
Avcılardaki Meis Sitesindeki trans kadınların yaşadığı evlerin mühürlenmesi üzerine açtığımız işlemin iptali davası 7-8 aydır sonuçlandırılmıyor. Ancak mühürleme 3 ay öncesi kendiliğinden kalktı. Mahkemenin vereceği lehte bir karar başkaca olaylara emsal teşkil edebilirliği üzerinden bizler için önemli idi. Ancak mahkemenin bu tavrı polisin keyfiyetine çok benzemektedir. 
Sinemaya gelen insanların 10 saate yakın gözaltında tutulmalarının hukuksal boyutları ile son derece vahimdir. Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir kaç maddesini ihlal eder niteliktedir. 
 
 1- Şahıslara kötü davranılması Sözleşmenin 3. maddesi işkence yasağının ihlalidir. İşkence, darp etme değildir. İnsanlık dışı ve onur kırıcı muameleler/işlemler bu yasağın kapsamındadır. 
 
2- Sözleşmenin 5. maddesi Özgürlük ve güvenlik hakkı, kimseyi işlemediği bir suçtan dolayı gözaltına alamazsınız. Bir şekilde gözaltına alsanız bile en kısa süre içerisinde serbest bırakmanız gereklidir.
 
3- Sözleşmenin 8. maddesi Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunmasıdır. Kişilerin farklı cinsel yönelimde olması bu tür muamelelere maruz bırakılmaması gereklidir. Tüm bunlara ek olarak da yine Sözleşmenin 14. maddesi Ayrımcılık Yasağı ihlal edilerek bu insanlara onur kırıcı işlemlere maruz bırakılmışlardır.
 
 Öte yandan Anayasanın 17. maddesi kişinin dokunulmazlığı ilkesi çok açık bir şekilde ihlal edilmiştir. Kişinin hürriyeti ve güvenliği 19 madde, özel hayatın gizliliği 20. maddede ihlal edilmiştir. 
 
Mevzuattaki genel ahlak ve kamu sağlığı gibi sınırı son derece belirsiz olan bu ifadelerle polis her türlü işlemi yapabilmektedir. Her kanunda buna dair düzenlemeler bulunmaktadır. LGBT bireyleri de genel ahlaka, “Türk aile yapısına” ve kamu sağlığına aykırı insanlardır. Görüldükleri yerlerde gözaltına alınırlar, tutuklanmaları talep edilir, her türlü insanlık dışı, onur kırıcı işkencelere maruz kalabilmektedir. “Norm” dışından bu insanlar için “anormaller” olarak tanımlanırlar. Homofobi,  bifobi ve transfobinin “makul” görüldüğü bir kanun sistemi içerisinde yaşıyoruz. Oysa Türkiye Cumhuriyeti demokratik, hukuk sosyal bir devlet olarak kabul edilmektedir. Hukukun, demokratlığın ve sosyal devlet anlayışının olması bir kanun devletinde yaşadığımızı her daim aklımızda tutmak gereklidir.”
 
Bu baskın haberlerini ve baskın sırasındaki kanuna aykırı uygulamaları okudukça, bir şeyden kesinlikle emin olabiliriz, “baskın basanın”mış cidden!

Etiketler:
nefret