21/02/2019 | Yazar: Tunca Özlen

“Devrim olsun da hallederiz” umursamazlığı ile “devrim olmasını mı bekleyeceğiz?” umutsuzluğu aynı kapıya çıkar. Kapitalizmi devrimci bir şekilde aşmadan cinsiyetsiz bir toplum kuramayız.

“Devrim olsun da hallederiz” umursamazlığı ile “devrim olmasını mı bekleyeceğiz?” umutsuzluğu aynı kapıya çıkar. Kapitalizmi devrimci bir şekilde aşmadan cinsiyetsiz bir toplum kuramayız.

“Fransa'da meclis genel kurulu, eşcinsel çiftlerin heteroseksüel çiftlerle eşit haklara sahip olması kapsamında okullardaki formlarda yazan anne ve baba terimlerini Ebeveyn 1 ve Ebeveyn 2 olarak değiştirme kararı aldı.”

Sosyal medyada çoğunuzun zaman tüneline düşen bu habere yazılan yorumları okudunuz mu bilmiyorum. Yazılan yorumlardan cinsiyetçi küfürleri çıkarınca geriye kalanların odak noktasında, “aile” kurumunun bileşimine dair kaskatı bir fikir kalıyor: “Aile dediğin bir anneden ve bir babadan oluşur!”

Buna göre, önceden yapılandırılmış cinsiyetinin doğal bir uzantısı olarak kabul edilen konuşma, giyim ve davranış kalıpları, çocuk kızsa anneden, oğlansa babadan modellenerek öğrenilir. Dolayısıyla, iki babanın veya iki annenin yetiştirdiği çocuklarda rol modeli karmaşası yaşanabilir.

Oysa herkesin bir babası ve bir annesi olmak zorunda değil. İki babamız veya iki annemiz de olabilir, eşcinsel bir çiftin çocuğu olabiliriz pekâlâ. Aile kavramını, hayatta gerçek karşılığı olmayan dar tanımlara sıkıştırmamalıyız.

“Rol modeli karmaşası”nın önüne, çocukları yapılandırılmış cinsiyetlere göre belirlenmiş dar kalıplara sıkıştırarak değil, sahip oldukları yetenekleri keşfetmelerine ve geliştirmelerine imkân sağlayarak geçebiliriz.  Bu aynı zamanda, çocukların ileride cinsiyet kimliği veya cinsel yönelim temelli sorunlar yaşamamalarının yegâne teminatıdır.

Hem çocukların, hem ebeveynlerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılan “yapılandırılmış cinsiyet normları”nın panzehiri, söz konusu normları üreten toplumsal ilişkilerin devrimci bir şekilde aşılması olabilir ancak. Varacağımız yer ise cinsiyetsiz bir toplum olacaktır.

(Bazılarınızın, “Sınıfları ortadan kaldırabiliriz ama cinsiyetleri asla!” dediğini duyar gibiyim.)

Nedir bu “cinsiyetsiz toplum”?

“Cinsiyetsizlik”ten kastım herkesin hermafrodit olduğu bir distopya değil.

“Cinsiyetli toplum”, sözde biyolojik cinsiyetle özdeşleştirilen sosyal rol ve normların doğallaştırıldığı, toplumsal cinsiyetli toplumdur. Cinsiyetli toplumlarda cinsiyet, toplumsal cinsiyettir.

Cinsiyetli toplumlarda, toplumsal cinsiyetin üst-yapıyı, “biyolojik cinsiyet” olarak tanımlanan bir takım bedensel özelliklerimizin ise bunun alt-yapısını oluşturduğunu iddia edilir. Bu gerçeğin ters yüz edilmiş halidir.

Erkeklerle kadınlar arasında görülen anatomik farklılıklar, toplumsal ilişkilerin müdahalesiyle kategorik farklılıklara, yani toplumsal cinsiyete dönüşür. Söz konusu farklılıkların tarih üstü, biyolojik farklılıklarımıza içkin, doğal, ezeli ve ebedi oldukları önermesi toplumsal cinsiyeti pekiştirir. Dolayısıyla, üzerinde yükseleceği bir “biyolojik cinsiyet”e ihtiyaç duyan toplumsal cinsiyet rejiminden başkası değildir.

Bazı yazarlar, kromozomlardan hormonlara kadar insanın çeşitli yönlerinin, erkekler ile kadınlar arasındaki doğuştan gelen davranış farklılıklarının kökenini oluşturduğunu iddia ediyor. Bu görüşe göre, toplumsal cinsiyetin toplum tarafından belirlenmeyen, “biyolojik, doğal” bir tarafı var.

Bu tezin karşısında ise, toplumsal cinsiyeti var eden sınıfsal ve kültürel kuruluş sürecinden “biyolojik cinsiyet”in de nasibini aldığı gerçeği duruyor. “Biyolojik cinsiyet-toplumsal cinsiyet” ikiliğini peşin peşin kabul etmemeli, ilkinin doğal ikincisinin ise toplumsal olduğu tezine kuşkuyla yaklaşmalıyız.

Erkeklerle kadınlar arasındaki sayısız biyolojik benzerliğin üzerinin toplumsal cinsiyet tarafından örtüldüğü dikkate alındığında, “biyolojik cinsiyet”in de bu bağlamda inşa edilmiş, toplumsal bir tarafı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Toplumsal cinsiyet rejimi olmasaydı, sadece “biyolojik cinsiyet” gündelik yaşamı erkekler ve kadınlar olarak ikiye bölmekte ne ölçüde yeterli olurdu sorusunu aklımızın bir köşesinde tutmalıyız.

İnsanlar neden kahverengi gözlüler (K) ve renkli gözlüler (R) olarak ikiye bölünmemiştir? Neden K’lar ve R’ler için ayrı konuşma, giyim ve davranış modelleri yok? Neden K’lar ve R’ler için ayrı tuvaletler, kıyafetler, parfümler yok? Çünkü K’lar ve R’ler arasındaki bu biyolojik farklılığın üzerine norm ve kurallar inşa eden bir toplumsal ilişkiler bütünü yok.

Bugüne vuralım, yarını kuralım

Cinsiyetli toplum, bu tanım hoşunuza gitse de gitmese de, sınıflı toplumun bir parçasıdır. Cinsiyetli toplum, aynı zamanda sınıflı toplumdur.

Nasıl ki sınıfsız toplumda üretim araçları yok olmazsa, cinsiyetsiz toplumda da bedenler ortadan kalkmaz. Ama artık bedenler üzerine ne sözde “doğal” cinsiyet, ne de toplumsal cinsiyet inşa edilebilir.

Cinsiyetsiz toplumda, cinsiyetli toplumda ihtiyaç duyduğumuz kategorilere veda edeceğiz. İnsanların kendilerini erkek veya kadın olarak tanımlama ihtiyacı hissetmediği bir toplumda hiç kimse cis, trans, eşcinsel, biseksüel, heteroseksüel gibi kategorilere sığmayacak. Aynı anlama gelmek üzere, herkes kuir olacak.

Tıpkı sınıfsız toplumda kimsenin işçi, işsiz, çiftçi, küçük burjuva veya burjuva olmaması, herkesin eşit yurttaş statüsünde olması gibi.

Sınıfsız topluma ulaşırken, cinsiyetli toplumu da aşacağız. Bunu ancak, gündemimizde ve programımızda cinsiyetsiz topluma ulaşma hedefine bugünden yer vererek, kendimizi ve örgütleri bu doğrultuda yeniden inşa ederek, sosyalist örgütlerde kadınların ve LGBT’lerin öz-örgütlenmeler kurmalarının önünü açarak başarabiliriz.

“Devrim olsun da hallederiz” umursamazlığı ile “devrim olmasını mı bekleyeceğiz?” umutsuzluğu aynı kapıya çıkar. Kapitalizmi devrimci bir şekilde aşmadan cinsiyetsiz bir toplum kuramayız. Bakınız Kuzey Avrupa. Cinsiyetli toplumu tasfiye etmeden burjuva ahlakçılığının hortlamasını önleyemeyiz. Bakınız reel sosyalizm deneyimleri.[1]

Sınıfsız ve cinsiyetsiz bir toplumsal düzeni tahayyül edebilmek için, Marksizmle feminizmi ve kuir teoriyi harmanlamak zorundayız. Bunu peşin peşin “sosyalizmin sulandırılması” veya “her şeyin sosyalizm sonrasına bırakılması” olarak yorumlayanlar çıkacaktır. Önerdiğim harmanlama eklektik ve dönemsel değil bütünlüklü ve kalıcı olacaksa, önce karşı-tezleri çürüterek kendi yolunu açmak zorunda.

Harmanlanmış haline “kuir Marksizm” veya “Marksist feminizm” dememiz şart değil. Marksizm kapsayarak aşar, çelişkileri içererek yeni bir boyuta taşır. 21. Yüzyılda da kılavuzumuz adıyla sanıyla Marksizmdir.


[1] 2. Dünya Savaşı’nda on milyonlarca insanını yitiren Sovyetler Birliği’nde nüfus artışını teşvik etmek uğruna tek eşli heteroseksüel aile ve doğurganlık özendirilmiş, eşcinsellik yasaklanmış ve cinsel devrim tamamen gündemden çıkarılmıştır. 1944 yılında alınan bir kararla 10 ve daha fazla çocuk yetiştiren annelere “Kahraman Anne Madalyası” (Мать-героиня, Mat'-geroinya) verilmiştir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam