29/11/2011 | Yazar: Erdal Partog

AKP’yi kendisi özgürlükçü ve eşitlikçi olduğu için değil Atatürkçü olduğu için eleştiriyor. Bu yüzden CHP dönüp de aynada kendine baksa en az AKP kadar özgürlükten ve eşitlikten uzak bir parti olduğunu görecektir.

Bütün dünyada kapitalist ekonominin krize girdiği bir dönemde solun da krize girdiğini görmek birçok insanı şaşırtıyor olsa gerek. Yunanistan’da ve İspanya’da sosyalist ya da sosyal demokrat partiler ekonomik kriz yüzünden yerlerini sağ hükümetlere kaptırdı bile. Kapitalizm can çekişirken sol da can çekişiyor.
 
Türkiye özelinde ise durum tamamen farklı; Türkiye’de merkez sol krizde bile değil. Çünkü merkez sol bu topraklarda hiç doğmadı. Ulusalcı, milliyetçi, devletçi ve militarist doğan parti, sol sosu ile harmanlandı. CHP de sol sosuna bulanmış parti rolünü iyi oynadı, bugün de oynamaya devam ediyor. Ancak bugünlerde bu sosun gittikçe azaldığına şahit oluyoruz. Sos azalınca altındaki gerçek de bir bir gün yüzüne çıkıyor.
 
Bu bağlamda kralın çıplak olduğunu artık herkes görebiliyor. Çünkü son olarak CHP’nin Dersim 38 olayları karşısındaki tutumu bu kanıyı pekiştirecek nitelikte. Buna rağmen CHP’nin içinde, hâlâ kenarda kıyıda kalmış sol sostan umut bekleyen gizli statükocular iş başında. Bu kesimler CHP’nin ulusalcı değirmenine yeni nesilleri taşımayı kutsal bir devlet görevi biliyorlar. Onlar için kral çıplak olsa da neticede o bir kral ve bütün vatandaşların kralı. Onu inkâr etmek, kendi varlığını inkâr etmek anlamına geliyor. Bu teleolojik yaklaşım teolojik yaklaşımın bir türevi olarak Türkiye siyaset tarihinin iki köklü yaklaşımından birini oluşturuyor.
 
Başbakan Tayyip Erdoğan teolojik olana yakın biri olarak Dersim 38 olayları konusunda en azından özür dileyebildi. Bu özrün tabii ki yeterli olduğunu kim iddia edebilir ki. Devamının gelmesini umut etmekten başka bir seçeneğimiz de yok. Buna rağmen geleceğe doğru yeni bir sayfa açabilmek için verilmiş bu sözü aklımızda tutmanın faydası var.
 
Sağ bir parti liderinin bu açıklamasına kaşın CHP kendi üzerine düşen özrü daha dilemedi. CHP böylece Dersim halkının acılarına ortak olmadı, tam tersine onların acılarına acı kattı.  38 Katliamında aktör parti olan CHP, tarihsel sorumluluğu içinde yer alan bir yanlışla yüzleşmekten kaçındı. Bu da yetmezmiş gibi Dersim katliamını yapan zihniyete de üstü örtülü olarak destek çıktı.
 
Bununla beraber CHP, başbakanın özrünü Atatürk’e yönelik bir saldırı olarak yorumladı. Böylece CHP’nin sol bir parti olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Sol doğmayan bir parti sol olarak da yaşama isteğinden vazgeçti. 
 
Bütün bunlara rağmen Türkiye’de CHP’nin sol olduğunu düşünen sayısız insanın olması solun ne olduğu konusunda kafaların karışık olduğunu gösteriyor. Çünkü kimse sol nedir diye kafa yorma zahmetine girmeden sadece olanı sahipleniyor. Birileri onlar adına solun ne olduğuna zaten karar vermiş oluyor.
 
CHP tüzüğüne şöyle bir göz attığınızda CHP’nin neden bir sol parti olmadığını hemen kavrayabilirsiniz. Çünkü CHP, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı olan bir partidir. Yani devletin kurucu ilkeleri ile CHP’nin kurucu ilkeleri aynıdır. Bugün CHP’yi savunmak devleti savunmaktır. Çünkü CHP’nin tüzüğü bunu açıkça ortaya koyar.
 
Oysa bir sol partiden beklenen; devlet ya da devrim ilkelerine göre yaşamak ve bu ilkeleri fetişleştirmek olmamalıydı. Sol bir partiden beklenen; evrensel değerleri devletlerin ve ilkelerin üstünde tutabilme çabası olmalıydı. Ancak CHP evrensel değerleri, tarihsel bir belirlenmişliğe feda etmekten hiç çekinmiyor. Dersim’in acıları devletin varlığına feda edilebiliyor. Çünkü Atatürk ve onun ilkeleri her şeyin üstünde değişmez bir yasaya dönüşüyor.
Bu nedenle sol bizde CHP’den, yani Atatürk’ten türeyen bir çizgiye sahiptir. Marx’tan Hegel’e uzanan bir çizgi değildir. Kutsal önderimiz Atatürk, kutsal metnimiz de Nutuk’tur. Türkiye’de ortada dolaşan Marx’ın hayaleti değil Atatürk’ün hayaletidir. Onun için solun hayaleti bu topraklara yabancıdır.
 
CHP devletin gerçek sahibi olarak kendini gördüğü için, AKP’nin İslami ilkeleri devletin üstünde tutma hevesini bir hastalık, bir cumhuriyet karşıtlığı olarak algılıyor. Buradan hareketle İslami ilkeleri devletin üstünde tutan AKP’yi kıyasıya eleştiriyor. CHP etik bir tartışma yürütmek yerine devletin gerçek sahibi olma meşruiyeti üzerinden tartışmayı yürütüyor. AKP’yi kendisi özgürlükçü ve eşitlikçi olduğu için değil Atatürkçü olduğu için eleştiriyor. Bu yüzden CHP dönüp de aynada kendine baksa en az AKP kadar özgürlükten ve eşitlikten uzak bir parti olduğunu görecektir.
 
Atatürk ilkelerini devlet işlerine karıştırmayı, bu ilkeleri değişmez normlar olarak göstermeyi sakıncalı bulmayan CHP, yeni norm yaratıcılara karşı bu yüzden acımasız davranabiliyor. CHP’nin bu normu gizli bir iktidar formu olarak kaşımıza çıkıyor. Bu form CHP’nin kendi icat ettiği normdur. Ulusalcı, muhafazakâr ve tarihselci bir normdur.
 
Peki diğer sol nerede sorusu akla gelebilir. Tabii ki bu durumda beklenirdi ki diğer sol faydalansın, CHP’nin foyasını ortaya çıkarsın. Ancak diğer sol da devlet partisi olan CHP’nin yedeğinde kalmıştır. Aydınlanmacı değerler solun bataklığı olmuştur. Çünkü ulusalcılık, solun araçsallaştırdığı bir taktik stratejiye indirgenmiştir. Bugün diğer solun BDP ile ilişkisi de aynı karakterdedir. Gelecek güzel günler görebilmek için acıya ve sıkıntıya katlanmak, uzakta bir yerde özgürlüğe ve eşitliğe uzanmanın bir yoludur. Devrim ya da inkılâp olacak ve her şey güllük gülistanlık olacaktır. Ütopyacılık bir süre sonra kendine bir karşı ütopya yaratacaktır.
 
Bu yüzden kendilerine ulusalcı solcu diyenler solun devletleşmesine bayılırlar. Proletarya adına devletin bütün araçlarını ele geçirmek ile Atatürk ilke ve inkılâpları için devletin bütün araçlarını ele geçirmek aynı zihniyetin ürünüdür. Oysaki bu yaklaşımlar meşru olan mesihçi bir ütopya zihniyetinden başka bir şey değildir. Bu yüzden birçok ulusal solcu teleolojik nedenden dolayı CHP’nin birer uydusu olmaktan kurtulamaz.
 
Bugün dahi Türkiye’de sol; ulusalcı, milliyetçi, devletçi ve militarist bir tarihe sahipken hâlâ birilerinin ısrarla CHP’yi sol yapmaya çalışması; insan hakları bağlamında, insanın onurunu, özgürlüğünü, eşitliğini ve huzurunu bazı ilkelere feda etmesi; sol adına derinliği olmayan ulusalcı muhafazakâr akılların icadıdır. Bu ulusalcı muhafazakâr icadı sol düşünce bağlamında tartışmaya açmak oldukça önemlidir.  
 

Etiketler:
İstihdam