27/04/2012 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Ermeni Soykırımı’nı 24 Nisan’dan 24 Nisan’a ‘anmak’ hali, soykırımın endüstrileştiği, üstüne yazılan ticari amaçlı kitapların yazarlarını meşhur ettiği bir dönemde gittikçe anlamsızlaşıyor.

Ermeni Soykırımı’nı 24 Nisan’dan 24 Nisan’a “anmak” hali, soykırımın endüstrileştiği, üstüne yazılan ticari amaçlı kitapların yazarlarını meşhur ettiği bir dönemde gittikçe anlamsızlaşıyor. Sinemacıların Başbakan’la buluşmalarında “Soykırım iddialarına karşı film çekelim,” dediği bir ortamda “iddia” kelimesini değil soykırım kelimesini tırnak içine alanlar, tarihi gerçekliklerin bir şekilde saptırılması için ellerinden geleni yapmış oluyorlar. Bunun karşısında atılan her adım “gerekli” olmakla birlikte adımların atılış biçimi ve soykırıma ilişkin her türlü “politik doğruculuk” çabalı yaklaşım baştan sona kötü bir koku yayıyor.
 
Ermeni soykırımı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üst kademesinin emriyle, “misafirperver ve cömert” Osmanlı döneminde yapıldı. 1915 simgesel tarihi olsa da Osmanlı’nın gayrimüslimlere yönelik işgal, taciz, cinayet ve tecavüz politikalarının psikolojik, askeri, fiziksel ve finansal olarak devletin temelini oluşturan politikalar olduğunu görmemek zor.
 
Bu bağlamda soykırım, 2012’ye kadar uzanan ve 1299’a kadar dönen kocaman bir “saldırganlık bilinci”nin en karanlık sahnelerinden biri olarak ele alınabilir. 24 Nisan’da Türkiye’nin muhtemelen daha “şehirleşmiş” bölgelerinde anılacak olan “soykırım” Türkiye halklarının elinde duran kandır. Bu kanı temizlemek için ne “Ermeniler’in o dönemlerde aldığı siyasal tavrın ifadesi” ne de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sloganı yeterli olacaktır. Soykırımlar, adi cinayetlerin çok daha ötesinde planlı siyasal hamlelerdir ve Ermenilerin Türkiye’de Yahudiler’in Almanya’da yaşadıkları göz önüne alındığında devletlerin mezalimler konusunda ne kadar “cömert” ve “planlı” olduklarını görmemek zorlaşır.
 
Soykırım problemi, Türkiye’de Ermeni basını ve basına yakın aydınlar tarafından dile getiriliyor. Oysa tamamiyle siyasi ve güncel olan bu problemi “tarihi” bir vak’a olarak adlandırarak yalnızca “soykırım”ın vicdani izleri kimi Türkler ve kırıma katılan diğer etnik gruplar açısından temizlenmiş oluyor.
Türkiye’nin her şeyi “konuştuğu” ama hiçbir konuda adım atmadığı bir dönemdeyiz. “Acınızı paylaşıyoruz” gibi cümlelerin ve kocaman siyah gözlüklerin ardına saklanan gözlerin böyle bir dönemde ifade ettikleri bakımından bir ‘hiç’e tekabül etmelerine umuyorum ki şaşırmıyoruzdur. Keza soykırım, tüm dünyaya yayılmış bir halkın “varlık” problem olduğu kadar o halkı topraklarından etmiş bir başka halkın da “varlığının temeli” durumunda.
 
Bu bağlamda, soykırım konusunu dile getirirken “bu topraklarda yaşanan acılar” tipi terimleri kullanmak ve “acılardan ortak bir tarih yaratmak” birçok anlamda tarihi okuma hatasıdır. Acıyı verenlerin kim olduğu ortadadır. Acıyı çekenlerin de. Acıya ortak çıkmadan önce, borçlarını kabul edip mirasçısı olunan bir devletin siyasi yükümlülüğünü de kabullenmek TC devleti ve yurttaşları için neden böylesine zor?
 
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bu konuyla ilgili konuşan biri şu tabiri kullandı: “Soykırımı beyaz Türklere rağmen anıyoruz.”
 
Beyaz Türkler olarak kastedilen artık eski orta sınıfa çoğu dahil olmuşların yahut üst orta sınıfın Türk ulus devlet tarihinin günahları konusundaki payını küçümseyenler ırkçıdırlar. Ancak, kocaman bir soykırımı, bir halkın azınlık yönetiminin emir ve kendi elleriyle yaptığı bir soykırımı sadece bir tabakaya atfetmek, bunu da Hocalı Mitingi’nin üstünden daha bir buçuk ay yeni geçmişken yapmak ciddi anlamda Türkiye’deki ırkçılık ve faşizm tehlikesinin farkına varamamak, “vakıflaşmış soykırım anma histerisi”ne hapsolup soykırımın siyasi ve güncel boyutlarını algılayamamaktır.
 
Bu ülkenin bizzat başbakanı geçtiğimiz dönemde Ermenilere ilişkin ne demişti? “100 bin Ermeni’yi yollarım.” Post-modernizm tartışmalarının döndüğü bu dönemde bundan ala bir tehcir ve kırım mantığı görebiliyor musunuz? Acaba AKP’ye “neo-ittihatçı” diyenler sizce haksızlar mı?
 
Ermeniler kurtarılacak bir halk yahut, otantik bir etnik yahut dini azınlık değildir. Soykırımı birkaç Paşa’nın ve sempatizanlarının işi ayarına çekecek ve halkları temize çekmeye çalışacak bu yaklaşım, Türkiyelilerin gayrimüslimlere, Ermeniler’e yönelik içlerinde taşıdığı o kini algılamamaktır, küçümsemektir.
 
Irkçılık karşıtı tüm organizasyonların tarih okumalarında biraz daha hassas olması işte tam da bu nedenle şarttır.

Etiketler:
nefret