24/10/2011 | Yazar: Emre Korlu

Spagettiyi hazırlayan o eller, 16 metrekarelik salonun kenarına sıkışmış masanın iki boş aralığına bakan ve her an kırılmaya meyilliymiş gibi duran sandalyelerinden birinde, boğazı kesilerek öldürülen birine aitti.

En son spagetti yapmıştı.
Spagetti
Öyle herkesin yediği, herkesin bildiğinden değil...
 
Bir gün bu makarnanın hayatımda neden bunca anlamlı olduğunu merak edenleriniz mutlaka olur. Ne de olsa bu bir yemek semineri değil öyle değil mi?
 
Spagettiyi hazırlayan o eller, 16 metrekarelik salonun kenarına sıkışmış masanın iki boş aralığına bakan ve her an kırılmaya meyilliymiş gibi duran sandalyelerinden birinde, boğazı kesilerek öldürülen birine aitti. Teferruatı eksik, şatafattan bihaber duran ve evet salonun bir kenarına sıkıştırılmaktan muzdarip olan masanın etrafında oturan iki Trans kadından başkası değildik.
 
Artık birimiz yok!
 
Bu üzüntüyü benden daha derin yaşıyor olmanız mümkün değil. Öyle ki; bu ölüm, şu an seminerde bulunan ve beni dinleyen kimseyi benim kadar ilgilendiremez çünkü siz onun hazırladığı spagettiyi hiç yemediniz.
 
Bana bunu neden yapmış olabileceklerini sormuşlardı. Böylesine saçma bir soruyu cevaplamaya çalışma gayretinde bile bulunmadan, sürekli *ikini düzeltme eğiliminde duran polisin gözlerindeki alaycı ifadeye karşın, susmuştum.
 
‘Neyin olurdu?’ Sorusuna cevabım kesin ve netti: ‘Biz sevgiliydik’ dedim.
 
Evet! Bu soruya verdiğim tek yanıt bu idi. Şimdi Türkiye intihar eder herhalde...
 
***
 
Güngören’in serserilerini aylar sonra buldular. Adamlar maytap patlatan çocuklar gibi ellerini kollarını sallayarak yaşayıp giderken, bir kahvehane önünde yakalanmışlar.
 
Polislere verdikleri ifade ise ’Bize ilişki teklifinde bulundu’ olmuş. Hep bir ağızdan bunu söylemişler.
 
Ah bebeğim görüyor musun bak!
 
Parmaklarını sürekli burnuna götürmeye çalışan ve gözlerini önümdeki bir bardak suyu ne zaman yudumlayacağıma odaklamış, herhangi bir gazete mensubunun söylediklerimi dinler gibi yapmayı becerememesi çok ayıp. Ve bir diğeri adının anlamını düşünüyor hâlâ...
 
Bir başkası ölümünü ince ayrıntılarına kadar anlatmamı bekliyor. Oysa ben, seni sadece görmüştüm. Sırtın kapıya dönüktü...
 
Balat’tan aldığımız gramofonda, Safiye Ayla ’Hâlâ yaşıyor kalbimin en gizli yerinde’ diye mırıldanıyordu. Boynun sağ tarafına düşmüş, öylece duruyordu. Masanın üzerinde tek derin kabın içinde spagetti...
 
Hiç dokunulmamış.
 
Parmakların kırılmıştı. Aylardır tek tek öptüğüm parmakların artık hiçbir koltuğa değmeyecek, hiçbir kitap sayfasını çeviremeyecekti.
 
Hey sen gözlerimin içine bakan gazeteci! Hiçbirinizin adını merak etmiyorum. Çünkü siz de ikimizi unutacaksınız yarın...
Ta ki, bir başka arkadaşımız öldürülünceye kadar...
 
Herkesin bir hikâyesi vardır ya.
 
Türk Dil Kurumu üzerine alınmasın diye uğraş verdiğiniz ve birkaç saat sonra basıma sokacağınız, basına sunacağınız o hikâyede ben yer alacağım.
 
Anlattıklarım o anlık aklınızda kalacak, bir spagetti hikâyesi olarak. 
 
Ağzımızın bozuk olduğunu düşünürler ya da çok saldırgan olduğumuzu oysa karşımızdaki *rospu diller katleder Türkçemizi.
Hiçbir kelime üzerine alınmasın...
 
Evet, böyle başlayın anlatmaya, daire kapısından girip salona doğru dönüp bakınca onu gördüm. O duru bir su gibi kalan güzelliğini.
 
İki kadındık biz. Siz cinsiyeti *ik ve kuku ile ölçerken, biz iki kadındık. Göğüslerimize neşter izi değmiş olsa bile. Kalbimiz suni sevdalardan uzaktı. O gece eşkâli ertesi gün içinde belirlenebilecek iken lakin aylar sonra tutuklanacak olan üç kişinin saldırısıyla katledildi sevgilim.
 
İş bulma ihtimalimiz çok düşük olsa da yüksek lisans yapmayı tercih etmiştik. Beyazıt semti tanır bizi.
 
O bir ad arayışı içerisindeyken oturduğum minderin üzerinden kalkıp, sevda büyüsü gibisin sen Firuze demiştim.
 
Şarkı daha yeni başlamıştı. Firuze 19 yaşındaydı.
 
 

Etiketler:
nefret