04/04/2012 | Yazar: Esmeray

Efendim, bizlere nazaran çocuklar çok daha acımasız oluyor. Çünkü bir yetişkin, transseksüel bir kişinin kimliğini anlayınca ikiyüzlü olabiliyor.

Efendim, bizlere nazaran çocuklar çok daha acımasız oluyor. Çünkü bir yetişkin, transseksüel bir kişinin kimliğini anlayınca ikiyüzlü olabiliyor. Yani ne söylemek istiyorsa, o an söylemek istemiyor ve daha farklı davranıyor. Ama baştan da dediğim gibi çocuklar öyle değil. Riyakârlığı hemen öğrenmedikleri için olabilir. Mesela bir otobüstesiniz veya kalabalık bir yerde. Bir çocuk gelip çok saf bir şekilde, “abla, kadın mısın; erkek misin” diye sorabiliyor. Bunun birçok örneğini yaşadım... Bir gün otobüste gidiyorum. Genç bir kadın ve yanında çocuğu var. Ben önce ablası zannettim ama annesiymiş. O sıra ben de telefonda konuşuyorum. Sesimi duydu çocuk ve yanıma geldi. Dedi ki; “Abla, kadın mısın erkek misin?” Telefon konuşmam bitti ve ben de döndüm, saçlarını okşadım. Kız çocuğuydu ve dedim ki; “Kızım, madem kadın mısın erkek misin diye soruyorsun, neden abla diyorsun?” “Ama ablasın; sesin kalın” dedi. Bu arada annesi de bizi izliyor. Ben de dedim ki; “Yavrum bak, annenin sesi ile teyzenin sesi birbirine benziyor mu? Peki, anneannenle babaannenin sesi birbirine benziyor mu?” “Hayır,” dedi. “Benim de sesim bunların hiç birine benzemediği için sana öyle gelmiştir.” “Aaa, tamam,” dedi. Sonra annesi yanımıza geldi. “Kusura bakmayın, çocuk işte,” dedi, “ama inanın bana sorsaydı, sizin gibi güzel anlatamazdım”. Kadının hoşgörüsü çok hoşuma gitti. Ay, bunu yazarken aklıma bir arkadaşımın oğlu geldi. Çocuk elimizde doğdu büyüdü. Yedi sekiz yaşlarına gelince artık bir şeyler anlamaya başladı. Bir gün annesine sormuş; “Anne Esmeray Abla’nın sesi neden erkek sesi gibi?” Annesi de oturmuş buna benim bütün hikâyemi anlatmış. Çocuk, “ha,” demiş “yani Esmeray Abla’m sütlü nescafe”. 

Ay, bu da LGBTT literatürüne düşen yeni bir kavram galiba. Bir gün yine annesi ile birlikte yürüyoruz, çocuk da yanımızda. Çocuğun yanında arkadaşları da vardı. Bu arada bu olay çocuk artık 11 yaşına geldiğinde oluyor. Çocuklar benim konuştuğumu duyunca hemen bizim çocuğun yanına gittiler. Ben anladım benimle ilgili soru sorulduğunu. İki gün sonra annesi bana söyledi: “Civan’ın arkadaşları ona demişler ki, ‘oğlum bu sütlü nescafeyi nereden tanıyorsun?’ O da hepsini susturmuş, ‘annemin arkadaşı, o kadar!’ demiş.” Yukarda da yazdım ya, yeni jenerasyonda da bu kavram var. Sütlü nescafe ne güzel. Anam ne diyim, sütlü nescafe de olduk. 

Cinsiyetçi karargâh!..
Ve gelelim gündeme... Tuncay Yılmaz ve daha birkaç arkadaşım “Devrimci Karargâh” davasından içeride yatıyor. Tuncay’ın neredeyse on yılı aşkındır birlikte yaşadığı kadın Gülfer Akkaya da benim çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Geçenlerde Beyoğlu’nda bir kafede karşılaştık. O hafta içinde de bu dava ile ilgili bir basın toplantısı yapılmıştı. Ben bu toplantıya katılamamıştım ve bu sebepten üzgün olduğumu söyledim. “Nasıl gidiyor dava” diye sordum. Ayol anlattıkları inanılmaz şeylerdi. En çok şaşırdığım şey de dosyada genel olarak, hem Tuncay Yılmaz ve Gülfer Akkaya için hem de genel olarak herkes için –özellikle erkeklerle birlikte yaşayan kadınlar için– şu ifade kullanılıyormuş: “Hissi duygular içinde, hissi duygular besleyen.” Neymiş hissi duygular? Bunu duyunca direk 21. yüzyıl hukukunda yazılan değil de sanki kadıların yargıladığı dosyaya yazılmış şeyler gibi geldi bana. Bu hissi duygu neymiş? Yani bir türlü kadınlar erkeklerin sevgilisi olamıyor. Ne diyeyim anam, muhafazakârlık yargıya kadar gitmiş. Ya da acaba “birlikte yaşadıkları kadınlar” diye yazsalar daha sonra rahat gözaltına mı alamayacaklar? 

Bir de Gülfer’in bana anlattığına göre öyle bir şey yapıyorlar ki, bu kadınlar aslında bu adamların sevgilileri değil, örgüte kuryecilik yapan kişiler! Zaten dosyada da böyle şeyler var. Dosyada, dava harici gereksiz bir sürü ıvır zıvır var. Yargılanan insanların sosyal çevreleri birer örgüt ilişkisi çerçevesinde ele alınıyor; sevgililerin görüşmeleri kuryecilik iddiasına yol açıyor. Tüm hissi ilişkileri(!) rapor ediliyor. İnsanların yaşam tarzları sorgulanıyor sanki. Bunlar delil gösteriliyor. 

İşin ilginç tarafı kadını aşağılayan cinsiyetçi yaklaşımlardan sonra duyduğum bir başka şok şey de, avukat arkadaşımın kocası da bu davada gözaltına alınmış ve bunların bir oğlu var. Çocuk yedi sekiz yaşlarında ve adı da dosyada geçiyormuş. Ayol, kıyameti koparıyorsunuz, çocukları örgütler ön plana çıkarıyor diye! Yok, çocuklara gerilla kıyafetleri giydiriyorsunuz diye! Peki, bu yedi sekiz yaşındaki çocuğun ismini ne diye geçiriyorsunuz raporda? Ne alaka o çocuğun o raporda olması şimdi?

Not: Geçen hafta yazdığım “Sivil Şehit de neyin nesi?” başlıklı yazımı hatırlarsınız. O yazının yayımlandığı gün Sayın Bakan Fatma Şahin Hanımefendi beni aradı ve kesinlikle şehitliğin tanımını yapmadığını, öyle bir niyetinin olmadığını, medyaca yanlış anlaşıldığını, zaten yedi sekiz yıldır var olan bir yasayı gündeme getirdiğini ve mağdur olan herkesin bu yasadan yararlanmasını istediğini söyledi. Bununla ilgili de bilgi notları gönderdi bana. İleriki yazılarımda bu konuda yorumlarımı sizlerle paylaşacağım.


Etiketler:
İstihdam