25/02/2018 | Yazar: Gözde Demirbilek

ah ne yapalım bu delilikle, aramızda çoğalan bu zehirle, kim seni beni kurtarabilir, kaçamazsın hep aynı yere geri gelir.

ah ne yapalım bu delilikle, aramızda çoğalan bu zehirle, kim seni beni kurtarabilir, kaçamazsın hep aynı yere geri gelir. 

tuğçe şenoğul’un ilk solo albümü olan “gölgelerine” çıkalı üç ay oldu. yaraları yalayan; yani ıslak tutarak iyileşmesine izin vermeyen, cılk olmayan bir yarayı bile büyüten bu albüme çıktığı günden beri her günden beri her gün en az bir kez düşüyorum.

24 kasım'da albüm çıktığında uzun süredir beklediğim ama beklediğimi unuttuğum bir şey gelmiş gibi hissetmiştim. bu hissi yakından tanıyorum. korkulu bir heyecanla değil, hani arka odadaki kullanılmayan dolabın içinde olan ve aklınıza geldiğinde koşarak gidip bulduğunuz, sürekli göz önünde durmadığı için unuttuğunuzu sandığınız ama belleğinizde her gün gördüğünüz o çakmaktan, o bardaktan, o koltuktan daha çok yer etmiş bir şey gibi. yani, tam olarak bu olmasa da buna yakın bir şey yaşadım.

ben tuğçe'nin sesiyle gaye su'yla kurmuş olduğu “seni görmem imkansız” ile tanışmıştım. daha sonraları gaye’nin solo çıkışı, beni tuğçe'den yana da bir beklentiye sokmuş; hemen ardından “keşke tuğçe de keşke” diye iç geçirmiştim. belki de bundandır, beklediğimi unuttuğum bir şeyin gelişi gibi iyi geldi bu albüm bana. bu sebeple de, yeniden arka odada unutamayacağım kadar yanımda kalsın diyerek her gün “kaçıyorum bak” diyerek aslında hiç de kaçmadan, yüzleşe yüzleşe biraz da düşe kalka -aslında pek de kalkamaya- dinledim bu albümü.

sen dahil, ben dahil, hep beraber

“bir of” ilk dinlediğim ân, benim için yıldızı olsa da albümün; sonraları yıldızlık tahtına “kaçıyorum bak” geçti. ömrünün büyük bir bölümünü long distance relationship için verenler bilirler, bu şarkı biraz ıslak eli yoklayan keskin bıçak gibi.

“aramızdaki mesafe uzak, içimde kalan seni de yerinde bırak” sitemini çok net bir yerden hissettiriyor. ilişkinin bir arada hâliyle uzaktayken zaman birikmeye başlamış hâli arasında gidip geldiğinizi hissettiğinizde o iç gıcıklanmasıyla mücadele etmek zor hâle gelir. hani grip olup yataklara düşmeye yakın, kulağınızın içinden boğazınıza bi’ kaşıntı alır; oraya fırçalar sokmak istersiniz fakat mümkün değildir, fizîken bu mümkündür ama başka bir şeyden, mesela duyma yetinizden istekli olarak vazgeçmeniz gerekir, bunu yapmayacağınızı bilseniz de sürekli hayalini kurmaktan çeşitlendirerek her seferinde farklı renk, farklı şekilde bir fırçayla bunu yaptığınızı düşünür bir nevi bu senaryoyu çeşitleyerek kurulur kalırsınız. yapmaya cesaret edemediğiniz ne varsa olduğu gibi her seferinde farklı ambalajlarla hayalinizde onu çeşitlendirirsiniz.

etmeyeceğiniz, belki hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bazı kavgaların taraflarını konuşturduğunuz, belki yine hiçbir kavgada söyleyemeyeceğiniz şeyleri içinizden söylediğiniz -böyle anlatınca korkunç ama yaşarken olağan- bir batak hâline gelir bu. kaçıyorum bak'ta ben tam olarak bu batakta kendimi yakaladığım histe buluyorum. nasıl kaçamadığımıza ışık tutan şarkı için özet yorumum: tutuklandık.

benim için bir diğer parlayan “beni bulabilirsen, biraz durabilirsen, belki görünür bir yol” sözleri ile asla durmadığı gibi bir yolun varlığından tereddüt ettiren; hafif karanlık alt yapısıyla olmayan bir şeye inandırır gibi -ama çok güzel inandırır gibi- yani kesin inanacağımız gibi olan, albümün sekizinci parçası olan: "bunu sana demiştim."

bu albümü, içimden durup durup aramızda çoğalan zehiri düşünmekten kaçmadığımız, bilakis artık sadece bu zehri düşündüğümüz, diş sıkarak ıslattığımız yastıkların tersini çevirdiğimizde daha büyük ıslaklıklarla karşılaştığımız gecelere ve tabii ki gölgelerine armağan ediyorum. 

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret