22/10/2012 | Yazar: İbrahim Elmas

Açlık grevleri genel olarak politik duruşun geliştirdiği sivil itaatsizlik eylemidir. Yanlış giden politikalara veya ezilen, zulüm gören kesimlerin yaşadıklarına dikkat çekmek ve bunların değiştirilmesi için yaşamın ölümle dansıdır.

Açlık grevleri genel olarak politik duruşun geliştirdiği sivil itaatsizlik eylemidir. Yanlış giden politikalara veya ezilen, zulüm gören kesimlerin yaşadıklarına dikkat çekmek ve bunların değiştirilmesi için yaşamın ölümle dansıdır. Vücudun su tuz şeker dışında bedenin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin alınmamasıdır. Bunun 1,5 aylık süreç sonrası vücut var olan besinleri tüketir. Artık organlarda geri dönüşü sağlanamayacak tahribatlara yol açar. Bunu takiben devam edilecek 1-2 haftalık süreçte ise ölümler gerçekleşir.
 
12 Eylül döneminde Diyarbakır zindanında tutuklu bulunan siyasiler ağır işkencelere maruz bırakılan halkların sesi olmak ve bunların önlenmesi için ölüm orucuna başlamışlardı. Bu ölüm orucuyla bağlı oldukları halklarına cezaevinde dahi olsa direnişin her yerde var olabileceği ve asla teslimiyetin bir çözüm olamayacağının gösterilmesiydi. Onları ihanete zorlayan ve teslim alacağını düşünen sömürgeci kesime de devrimci duruşun asla yılmayacağını haykırıyordu. Ölüm orucunda bulunanlar o zamanın şartlarında bu tür fedai eylemler dışında bir çözümün kalmadığına ya özgürlükçü eşit yaşamın pratiğe dönüşmesi gerektiği ya da bu uğurda şahadete ulaşacaklardı. Nitekim bunun önüne geçileceğini düşünen askeri yönetimin büyük bir yanılgı içerisinde olduğunun farkına varması çok zaman almayacaktı. Direnişin kırılamayacağının farkına varan yönetim farklı psikolojik işkence yöntemlerine başvurmuş lakin her yol çıkmaza sürükleniyordu devrimci duruş karşısında. Bu duruş yönetimin de korkuya kapılmasına yol açmıştı. Sadece cezaevi ile sınırlı kalacaklarını düşünmüşlerdi. Öyle olmadı özgürlük arayışı milyonlara ulaştı.
 
Tarih tekerrür ediyordu bir 30 yıl sonra bu sefer kemal pirler hayri durmuşlar mazlumlar aliler ferhatlar farklı bedenlerde can bulmuş, ezilen haklara tekrar ses olmuşlardı. Bedenler değişmişti sadece düşünceler tazeliğini koruyordu 30 yıl geçmesine rağmen ders çıkarılmamıştı yaşanılanlardan. O zamanın askeri yönetimin yerini sivil darbeci yönetime bırakmıştı. Baskıcı politikalar devam ediyordu. Yanlışlar halen tekrar ediliyor. Direniş halen devam ediyordu. O dönem 3 maymunu oynayanlar şimdilerde daha zorlu bir süreç bekliyordu. Çünkü örgütlü halk tüm dünyaya yayılmış ve her yerde eylemler yapılıyor. Bu kişisel bir eylem değil ezilen bir halkın kararlı, siyasi ve yıkıcı bir eylemidir. Tarih buna sessiz kalanı elbette ki halk nezdinde mahkûm edecektir. Şu an siyasi ölüm orucunda bulunan tutuklu sayısı 380 ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. Eylem 40. gününde eğer bir önlem alınmaması durumunda sonraki 2 hafta duymak istemediğimiz şahadetleri duyabiliriz. Ölüm sonrası pişmanlık yaşanması istenmiyorsa herkes bu sessiz çığlığa ses olmalı...
 
Bu yazımı son zamanlarda linç edilen ve edilmek istenen eşcinsellere ve toplumun ötekileştirdiklerine adıyorum.

Etiketler:
İstihdam