01/02/2016 | Yazar: Gamze G.

Hâlâ gözümün önünden gitmez ‘Bir inanışa göre gökkuşağının altından geçen kadınlar erkek, erkekler kadın olur’ dediğimde havalara uçarak dışarı, gökkuşağının altına koşması.

Ücretli öğretmenlik yaptığım köy okulunda tanıdım onu. Her bakımdan özel, sevgi dolu bir çocuktu. Kibarlığı, el becerileri, bana karşı saygısı ve sevgisi, arkadaşlarına tek bir kötü söz söylememesi, kavgadan ve küfürden hoşlanmaması, oyunlarda cinsiyet ayrımı yapmadan herkesle oynaması, ödev yaparkenki hevesi, gayreti, yaşıtlarında göze çarpan çocuksu acımasızlığın zerresini taşımaması, küçük kardeşine düşkünlüğü… Seviliyordu da ama bir o kadar da dışlanıyor, yalnız bırakılıyordu. Masmavi gözleri, hüzünlü yüzüyle zincirinden kopup bir kenara yuvarlanmış tek başına bir boncuk gibiydi. Dışlanıyordu çünkü erkek olarak doğmaktan hiç memnun değildi, kız çocuklarının oynadığı oyunları, oyuncakları, onların giydiği kıyafetleri seviyordu. Hâlâ gözümün önünden gitmez “Bir inanışa göre gökkuşağının altından geçen kadınlar erkek, erkekler kadın olur” dediğimde havalara uçarak dışarı, gökkuşağının altına koşması. Sadece erkeklerin hakimiyet kurduğu alanlarda nefes alamıyor, kendini bir köşeye atıp resim yapıyor ya da dalıp gidiyordu. Onun için her şey bir arada olunca güzeldi. Kız arkadaşlarıyla oynamaktan büyük keyif alan bu çocuğun futbol oynanırken iki takımdan birine olsun alındığına hiç rastlamadım. Arabuluculuk etme çabalarım hep sonuçsuz kaldı ya da nadiren işe yaradı. Okulda davranışları ve sözleri tuhaf karşılanan benim sevgili, güzel yürekli yavrum neyse ki evinde çok mutlu bir çocuktu. Şiddetin, kavganın yer almadığı bir ailede, sevgiyle büyütülmüş; bir fiske vurulmadan, güzellikle yetiştirilmişti. Okulda karşılaştığı iç burkan ayrımcılığın tesellisini ise genç, bekar ve başı açık olduğundan velilerin ve köy halkının sevdiği ama sayamadığı sınıf öğretmeninde buldu. Benimle paylaştığı şeyler tabi ki sır olarak kalacaktı. Yobazlığın, cinsiyetçiliğin, ırkçılığın kol gezdiği bir ortamda onu yaşının kaldıramayacağı üzüntülerin kucağına atamazdım. Ne de olsa bir erkek çocuktu o, erkek çocuğunun böyle şeyler istediği nerede görülmüş? Erkek olmak varken kız olmaya özenmek de neymiş?

Şimdi nasıl anlatırsın o insanlara bunun bir sapkınlık değil, son derece doğal bir şey olduğunu? Cinsel kimlik arayışı olup zaman geçtikse sönebileceği gibi, hayat boyu sürmesinin de mümkün olabileceğini; 8 yaşında bir erkek bedenindeki oğullarının, yeğenlerinin, arkadaşlarının görünüşü hariç her şeyiyle bir kız olma ihtimalini; onda “bozuk” ve “yanlış” olduğunu düşündükleri şeyi şiddetle, alay ederek, itip kakarak değiştirme çalışmaları halinde çocuğu uçuruma iteceklerini nasıl kabul ettirirsin? Öğretmen arkadaşlarıma ve aileme bile LGBTİ bireylerin sapık olmadığını açıklamaya çalıştığımda abartılı tepkilerle karşılaşıyorum. Belki bir ihtimal, çocuk etrafındaki errrrrkekkkkklerde gördüğü manasız eş kıskançlığına; kana, silaha, sözlü şiddete düşkünlüğe tepki olarak içten içe erkek olmaktan rahatsızlık duyuyor ve bunu bu şekilde dile getiriyor. Diğer bütün ihtimaller kadar bu da mümkün.

O kadar kanıksanmış ki erkek olmanın sözde ayrıcalığı, üstünlüğü… 8-9 yaşında erkek çocuklarının ellerinde son model telefonlar, pahalı oyuncak tabancalar, birkaç yaş daha büyüklerinin altında motosikletler, düğünlerde ellerine tutuşturulan gerçek tabancalar… Karneden karneye ödül olarak oyuncak bebek veya hikaye kitabı verilen kızların aksine erkeklerin hiçbir şeyi hak etmeleri gerekmiyor. “Erkek çocuğu o, özeniyor” ,” Bir tane oğlum var, ona almayacağım da kime alacağım?” ,”Karışmayın aslan oğluma, çocuk o, bırakın dağıtsın.” Liste böyle uzayıp gidiyor. Bir de “Ya çocuğum kötü yollara saparsa, ya çocuğum yaradılışına karşı gelirse?” korkusu var. Kötü yollara sapmaktan kasıt alkol, kumar, tefecilik, hırsızlık değil burada. Oğullarının yüce erkeklik makamına yakışmayan, kızlara özgü davranışlar sergilemesinden ve ailesini rezil etmesinden endişeleniyorlar.

Geçtiğimiz günlerde genellikle benim satın aldığım ve çok pahalı olduğu, çabuk tükendiği için idareli kullandığım beyaz tahta kalemleriyle dudaklarını, yanaklarını, gözaltlarını boyayan bir öğrencime hayli sert çıktım. Çünkü hem ders araçlarını gereksiz yere kullanıyor hem de dersle ilgilenmeyip arkadaşlarının dikkatini dağıtıyordu. Bu olayı bezgin bir şekilde amirim ve iş arkadaşım olan kadınla paylaştım. Tepkisi şu şekilde oldu ”Çabuk! Çabuk annesini çağır. Erkek çocuğunun makyaj yapması kabul edilebilir bir şey değil. Bu bir sapıklıktır. Velisiyle konuş ki hemen tedbirini alsınlar” Ben ne diyorum, siz ne diyorsunuz! Ya sabır! O veli tabi ki çağrılmadı. En azından bu sebep yüzünden.

Genç olduğum doğru, tecrübesizim de. Velilerin bakış açısına, inançlarına, hassas noktalarına saygı duyarak, uzlaşmaya çalışarak, bir yandan da doğru bildiğim şeylerden ödün vermeyerek elimden geldiğince iyi eğitmeye çalışıyorum öğrencilerimi. Eğer benim sevgili boncuğum gerçekten bir kadınsa ve kadın olarak yaşamak isterse, dilerim ileride eğitim için yaşadığı yerden ayrılır ve böylece açılma, değişme süreci daha az sorunlu geçer. Birbirimizin izini kaybetmezsek ve benimle paylaşmak istediği şeyler olursa kulaklarım, kollarım ve kalbim ona her zaman açık olacak. Bilip de sakladığım şeylerden pişmanlık duymam bu şartlarda söz konusu bile olamaz.


Etiketler:
İstihdam