11/07/2013 | Yazar: Murat Korkmaz

Ve her gün bir gökkuşağı can veriyordu. Ve her gün bir insan katlediliyordu bu tek tip insan çölünde.

Kalbim, mantığım ve bedenim hep bir ağızdan haykırıyorlardı bana: ‘Müsaade etme sakın bizi bir başka ruhun esir almasına…’
 
Bugün günlerden Cumartesi ve yalnızlığımın keyfini çıkarıyorum her günkü gibi.
Yalnızlık, insanın belki de en değerli varlığıydı, yalnızlık anı bir insanın benliğini bulmasına
olanak sağlayan o kutsal zamandı. İnsanın içindeki melek ve şeytanla hesaplaşabilmesi için var edilmiş andı yalnızlık anı… Ve ben o anlarda hep ötelerden bir yerlerden kulağıma fısıldayan yaratıkları duyarım. Bugün günlerden Cumartesi…

Ve ben bulutların üzerindeyim, siyah bir elmanın ağıtlarını duyuyorum derinlerimde.
‘Kalbimin durduramayacağım bu kinini, her gün koyu gri sularla beslemek istemezdim,
Ben tüm siyahlığımla sarı elmaların arasında, onlardan nefret etmek istemezdim! Varoluşumdan dolayı lanetlenip yok sayılmak da istemezdim! Sevebilmek isterdim beni lanetleyenleri de, sevebilmek isterdim herkesi!
 
Siz sevebilir miydiniz peki, size küfredenleri?

Ben yapamıyorum işte, sevemiyorum ninnilerimi sessizliğe hapsedenleri… Belki de en büyük zaafım buydu, belki de en büyük hüzünlerim…’ İçine nefret çiçekleri ekilmiş siyah bir elmaydı o. Neler yaşadı bilinmez ama ağıtlarından hissedebiliyordum içindeki acıyı, ‘siz hiç hayatınızı tepetaklak eden insanlara gülümsemek zorunda kaldınız mı?’ der gibiydi.
Tüm gücüyle sizi herkesleştirmeye çalışanların dünyasında kendin olarak yaşayabilmekti
mesele.
Siyah bir elmanın kin dolu bakışlar arasında bile ‘bak burdayım’ diyebilmesiydi asıl mesele.

                                                       ***

’Siyah bir elmanın direnişi nasıl da hissettiriyordu, o ben olma isteğini.’ Yalınayak basıyorum toprağa… Soğuk… Dikenler saçılmış dört bir yana. Halbuki bulutların üzeri ne hoştu öyle, siyah bir elmanın direnişi nasıl da hissettiriyordu o
saflığı, Ben olma isteğini.
Yavaşça ilerlemeye çalışıyorum, bir ağaç var. Ve ardında onlarcası… Hepsi koyu kahve gövdeli ve dalları çizilmiş hepsinin, bedenleri çizilmiş… Hızlanıyor adımlarım ve kanadığını hissediyorum topuklarımın, bir insan var. Ve ardında onlarcası… Hepsi beyazlara bürünmüş ve hepsi aynı boşluğa ilerliyordu sanki…
Boşluk…

Dudaklarından çıkan her sözle daha da derinleşiyordu, yazık… Bir gökkuşağı beliriyordu, bu tek tip insan çölünde… Ve onlar hiç olmadığı kadar lanetlenmiş gibi öldürüyorlardı renkleri… Biri maviyi, biri yeşili ve bir diğeri moru… Günler böyle geçiyordu, renkler her gün böyle soluyordu… Boşluk her seferinde besliyordu kendini beyazların nefretiyle,

Ve her gün bir gökkuşağı can veriyordu, ve her gün bir insan katlediliyordu bu tek tip insan çölünde. 


Etiketler:
İstihdam