müzik Ut, tambur vb. çalgılarının sesi yükselten oyuk ve şişkin parçası.
Bu yedi anlamdan hangisiydi acaba? Bu merak içerisinde kitabı okuyup bitireceğime inanmışken ne kastedildiğini öğrenebildim. Bitireceğime inanmışken dedim çünkü kitap 285 sayfadan ibaret. Bendeki kitabın ön kapağı yok. Özellikle kesilip alındığını düşünüyorum, çünkü kesim yeri çok düzgün.
Yazarı ülkemizde fazla tanınmamış birisi, Andrew Solomon. Dilimize Püren Özgören çevirmiş. Çevirenin adı çok iddialı duruyor iç kapakta. Yayınevinin adı da öyle. Kitabın adı ve yazarın adından çok onlar ön plana çıkartılmış nedense. Hangi yıl yayınlandığı ve hangi matbaada basıldığını da göremedim.
Sizleri fazla merakta bırakmadan “tekne”nin hangi anlamda kullanıldığını açıklayayım da ondan sonra kitabın dili, konusu vb. üzerindeki düşüncelerime geçeyim değil mi.
Kitap birinci tekil kişinin kendi öyküsünü anlatıyor. Öyle bir anlatım şekli seçilmiş. Adeta yazar kendi hikayesini anlatıyor. Okuyunca sizin de bana hak vereceğinizi düşünüyorum çünkü kendisi yaşamayan insanlar bazı duyguları, izlenimleri dışarıdan gözlemleyerek anlatmakta pek başarılı olamazlar. Ya da şöyle düşünebiliriz; her yazar eserine kendi yaşantısından bir şeyler koyar.
Bu açıklama gerekliydi diye düşünüyorum çünkü 220. Sayfada arkadaşı şöyle diyor yazarımıza, ya da kahramanımıza. “…bazen sana bakıyorum ve denize açılırken kendine teknesi elmastan, direkleri safirden, yelkenleri ise yakut ve zümrütten yapılmış bir gemi yaptığını düşünüyorum. Dalgaları yararak ilerleyişini izlemek insanın soluğunu kesse de taş bir tekne bu. Yelken açmak için kendine bundan daha çetin vasıta seçemezdin. Harry.”
Bunları okuduktan sonra bu adın deniz taşıtı anlamında kullanıldığını öğrenmiş oldum.
Bu iki tümce bana başka neler anlattı sizinle bunları da paylaşmak isterim. Kahramanın adının Harry ve tabii ki bir erkek olduğu anlaşıldı her halde.
Her ne kadar kıymetli taşlardan yapılmış olsa da sonuçta taştan yapılma bir deniz taşıtı ve ister istemez suyun yüzeyinde kalamayıp yolcularıyla beraber batacağını düşünmek yanlış olmasa gerek. Zaten Harry’nin bize göre de yani heteroseksüellere göre normal bir cinsel yaşamı ve ilişkileri yok. O tümceleri dillendiren kız arkadaşına göre de öyle. Yaşamının cinsel tercihlerinden dolayı zor olduğunu belirtmek için kullanıyor o benzetmeyi. Ayrıca annesine olan bağımlılığı ve ilgisinden dolayı da öyle söylediğini düşündürüyor kitabın gidişi. Çünkü kitabın ana konusu annesinin hastalığı ve bu hastalık sırasında kahramanın neler yaşayıp, neler yaptığıyla onun cinsel tercihine annesinin nasıl baktığı.
O iki tümce de bazı şeyler daha gizli. Şimdiye kadar yazılmış olan eşcinsellerin yaşamını konu etmiş kitaplarda farklı cinsel tercihi olan insanlar yaşadığı yerden, ilişkiye girdiği insanlara ve ortamlara kadar öyle bir dille anlatılıyor ki, onları toplumun çöpü, en dipteki balçığı, tortusu, dışarıya atılması gereken bir atık madde olarak betimleniyorlar. O insanlar da düşük karakterli, uyumsuz, soysuz, aşağı sınıftan birileri olarak betimleniyor. Bu kitapta bunların hepsi yıkılıyor adeta. Onun için kahramanın kız arkadaşının ona söyledikleri önem taşıyor.
Harry tam bir burjuva çocuğu. Babası bir bankanın yönetiminde. Eşi de deyim yerindeyse bir prenses. Çocuklarını da birer prens olarak yetiştirmişler. Yaşamlarında en ufak bir aksiliğe yer yok. Her şey muntazam. Her şeyin en iyisini en pahalısını alıyorlar, kullanıyorlar. Bir yemek için kıtalar arası uçabiliyorlar. Kahramanımız iyi bir eğitim almış, dünyaca ünlü bir piyanist. Hepsinin pahalı zevkleri var. Ama kahramanımızın cinsel tercihi annesini üzüyor. “normal”leşmesi için çok çabalıyor ama hastalanınca o isteğini bir kenara bırakıyor.
Genç, yetenekli, zengin piyanistimiz Londra ve New York’ta mutlu mutlu erkek arkadaşıyla yaşarken annesi kanser oluyor. Zaten birbirine sıkıca bağlı olan aile annenin etrafında kenetleniyor ve yaşamlarının tümüne hakim oluyor.
Kahramanımızın erkeklere duyduğu aşkla annesine olan sevgisi epeyce yarışıyor, çekişiyor. Bunlar zaten yaşamını bunaltırken kendisi gibi tercihi olan bir çok insanın olduğunu keşfederek onlarla birlikte olmaya başladığı sırada kız arkadaşına da ilgi duymaya başlıyor.
Kız arkadaşı bindiği tekneyi tarif ederken hep kıymetli taşlardan bahsediyor dikkat edilirse. Onlar gibi dünyanın zirvesinde, anonim şirket hisse senetlerinin yavaş yavaş pişirdiği ve üçüncü dünya ülkelerindeki aç insanların emekleriyle donanan sofralarına, kristal yaşamlarına başka şeyler uymuyor zaten.
Yazar o zirvedeki yaşamı zarif, hemen kırılıverecekmiş bir nesneyi nasıl tutarsanız öyle anlatıyor. Tartışmalara bile yer yok. İnsanı üzecek hiçbir şeye yer vermeden öyle mutlu bir dünya çiziyor ki o arada siz Harry’nin erkek arkadaşlarıyla olan ilişkilerini de zenginliğin, zarafetin, inceliğin bir ürünüymüşçesine alıp kabul ediyorsunuz. Bu yönüyle güzel. Harry annesine olan sevgisini, onun hastalığını anlatacağını belirtmesine karşın daha çok kendi yaşamını, çelişik duygularını, anaforlarını itiraflarını dile getiriyor.
Nadide birer çiçek gibi yetiştirilmiş çocuklarıyla aile çok mutlu. O kadar güzel ve özel bir dünyada yaşıyorlar ki verecekleri bir davette kullanılan çiçekleri bile hiç düşünemiyorum. Hayal gücümün ötesine taşıyor. Yabancısı olduğum, hiç tanımadığım bir dünyada yaşıyorlar. Yazar kendi dilinde sade mi, ağdalı mı, günlük bir dil mi, akıcı bir anlatım mı kullanmıştır onu Türkçe’sinden anlamak pek mümkün değil. Ben 1995 yılındaki ilk defa dilimizde yayınlanan kitabı okuduğumda tümcelerin uzunluğundan sıkıldım bazen. Bir nesneyi, yeri, insanı tarif ederken ki anlatımı da sıktı beni.
Alışkın olmadığım, yabancı ve kekremsi bir tat vardı. Kokusu ise uzak diyarların afrodizyak ve hiç bilinmeyen ama insanın içini de rahatlatmayan bir kokuydu. Rengi bence gri ve pembe karışımıydı. Bu renklerden birisi bazen öne çıkıyordu ama annesinin ölümünü anlatışında bile siyaha yer yoktu.
Elimle dokunduğumda hissettiğim ise tamamen ipekle kaplanmış Amerikan bezi hissi verdi bana. Kulağıma neler fısıldadığını, neler söylediğini de yukarıda anlatmaya çalıştım dilim döndüğünce.
Elbette kitabı okuduktan sonra ya da okurken benim yazdıklarımın sizi etkilemesini istemem. Herkeste farklı etkiler bırakacağına eminim.
|