01/11/2013 | Yazar: Gözde Demirbilek
sen söyle soğan sarımsak biterse naparım yemin ederim bu sefer kendimi taze soğan saplarıyla asarım.
(bu yazı nil’den "neyin var bugün" eşliğinde dinlenilirse kuvvetle ihtimal yazarın psikolojik destek alması gerektiği ortaya çıkacaktır bu sebeple bu şarkıyla okunmaması reca -rica değil- olunur)
merhabalar merhabalar,
nasıl başlanır bilmiyorum aslında ne zaman atölye yapsak pılımı pırtımı toplayıp ağaç olasım geliyor. bu sakinliğin ve bu sessizliğin bir anlamı olur belki o zaman diye. dallarımı açıp yapraklarımı dökerken aslında göğü kucaklayabildiğimi bir ağaç gibi göstermek istiyorum insanlara. lakin pek mümkün değil henüz insandan ağaç yapabilecek kadar ilerlemedi bilim. sorarsan çok ilerledi ama kendini at olarak hisseden kadınları ağaca çeviremiyor çok ilginç. at ağacı olmak istiyorum, mümkün mü albayım?
eve gelirken bakkala girince insan bi gofret alır bi içecek bi şeyler alır en olmadı cips alır ben yufka alıp börek yapıyorum derdimi börek içi mercimeğe anlatıyorum soğana anlatıyorum bibere anlatıyorum. genel olarak derdimi sebzeye meyveye anlattığım için insanlarla konuşmayı özlemiyorum çünkü mercimeğin cevap verememesinin bi nedeni var. bi nedeni var çünkü o bi mercimek. insanların olduğu hâlde dillerini duyamamaktan hoşlanmıyorum. duyduğum dillerde çokça ego çokça kin çokça bencillik var. bu dilleri benim kulaklarım kanla karşılıyor. bu yüzden börek yapıyorum. bu yüzden dermanımı mutfakta buldum. bu yüzden mutluyum mutfakta. seramik tavamla. seramik tava büyük bi dönüm noktası olmuş hayatımda. neyse ki bit pazarından 1 liraya aldığım teletabim var. ve tabi ki gökkuşağı peruğuyla onu da ibne ettim yolumda.
bi silkelenmek için "ne dedin sen ne dedin sen" diyerek tokatlayasım geliyo kendimi ama bu tokatlayış da kameraya çekilmiş olmalı ve bir msn virüsü gibi yayılmalı. çünkü msn vaktiyle bir ihtimaldi ve güzeldi dostlar.
izmir’de yaşayan ya da yaşama deneyimi olan (bu tanıma şu sıra fena hâlde takılıyorum) insanlar az çok bilir ya da mutlaka duymuştur "halkapınar station is the transfer station for the passenger that will take izban" sesini. kafamda sürekli o kadının sesini duymaktan çıldırmaya başladığım için de "yetheeeer" çekesim geliyor. çünkü hiç olmadık bi yerlerde halkapınar durağı gibi boynu bükük kalıyorum.
sırf kendim boyadığım için yıllardır giydiğim ayakkabıyı düşününce bir annenin çocuğuna karşı yaptırımlarda bulunmasını anlayabiliyorum ve tabi ki hâlen reddediyorum. ya ne olacaktı?
“seni sevince pazara çıktım sevinçten enginar aldım ‘süper enginarlar’ diye bağıran adamdan oturup ağladım sonra, şaşırdın. bu ‘süper’ oluşta canımı acıtan bir şeyler vardı. canımın acısıydın. ben bir tek o canı unutmamak için her şeyi hatırlamıştım.” (didem madak)
dün pazardan gelirken süper olmayan enginarlara bile ağlamak istedim hiç enginar görmediğim hâlde pazarda. bütün organlarım benden bağımsız ve huzursuz. bütün organlarımda telaş ve mutsuzluk var. her zerrem tek tek umutsuz bu gidişattan.
tamamen kendi isteğimle banyo -üstelik eski tarz banyo- temizlemek istediğim günlere geldik, sorunun ciddiyetinin umarım farkındayızdır. eğer yeterince farkında olmadıysak şöyle de diyebilirim dün gece kendimi diasa’nın market buroşürüne internetten bakarken caillou masal okuyan yastık almaya karar verme aşamasında yakaladım. bugün üzerine uzun uzun düşündüm. hâlâ düşünüyorum. bunu düşünmeye sevk edecek kadar beni napmış olabilirim kendime? diye. şş cevabı yok tamam şeyapma...
sonra sanırım tek gülümsetebilecek gelişme hayatıma dair, geçen gece gördüğüm o kabus. kabusta olaylar şöyle gelişiyor arkadaşlar dünyanın hiçbir yerinde sarımsak kalmıyo ve ben brokoli salatası yapamıyorum. el altından sarımsak satanlar falan buluyorum ama yok sarımsağa benzemiyo çocuk diyo ki "abla bu tozu bunu kullanınca aynı tad oluyo" olmaz diyorum bana gerçek sarımsak lazım falan. ertesi gün pazardan 2 bol taneli demet sarımsak aldım. ve sarımsakla yapılabilecek her türlü salatayı o gece yapıp dolaba attım. buna mayonezli havuçlu ve cevizli kereviz salatası da dahil. sarımsak biter mi ya? sen söyle soğan sarımsak biterse naparım yemin ederim bu sefer kendimi taze soğan saplarıyla asarım.
yalnız ben ciddi ciddi ev kadınıyım farkındasınız değil mi. bayağı böyle. çünkü pilava iki damla limon sıkan kaç kişi kaldık ya?
neyse yine daha fazla üzmeden
şöyle gitsem ağzımı burnumu deldirsem de bi rahatlasak!
Etiketler: