01/02/2017 | Yazar: Ayşe Düzkan
dünyanın her yerinde, en kötü işleri sadece göçmenler değil- kadınlar -ve lgbti’ler yapıyor. o yüzden ilk onlar başkaldırıyor, ilk onlar sokağa dökülüyor ve herkes için adalet istiyor.
dünyanın her yerinde, en kötü işleri –sadece göçmenler değil- kadınlar -ve lgbti’ler yapıyor. o yüzden ilk onlar başkaldırıyor, ilk onlar sokağa dökülüyor ve herkes için adalet istiyor.
abd’de eğitim düzeyinin ne derece düşük olduğu, ortaokul mezunu insanların bazen okuma yazmakta güçlük çekebildiği dillere destandır. abd vatandaşlarının çoğu için abd dışındaki ülkeler bilinmezdir, çoğu ırak’ı, suriye’yi ya da kenya’yı haritada gösteremez. (gerçi bu artık sadece abd’ye özgü değil, charlie hebdo saldırısından sonra röportaj yapılan fransız gençleri arasında, “araplar geldikleri yere, türkiye’ye dönsün” diyenler vardı.) ama bu insanların oylarıyla belirlenen iktidar, onların haritada bile gösteremeyecekleri ülkelerde yaşayanların hayatını belirliyor. malum, bunu mümkün kılan ilişki emperyalizm.
geçtiğimiz haftalarda dünyanın dört bir yanında 3 milyondan fazla kadın, trump’ın iktidara gelir gelmez yaptıkları ve söylediklerine karşı yürüdü. bunların önemli bir bölümü, abd dışındaki ülkelerde yaşayan kadınlardı. washington yürüyüşüyle ilgili, özellikle abd’li kadınların söyleyeceği, tartışacağı çok şey var ve olacaktır ama bu yürüyüşün dünyanın başka yerlerine sirayet etmesi, geniş kadın kitlelerinin emperyalizmin sonuçlarının gayet iyi farkında olduklarının bir işareti bence.
Fotoğraflar: Reuters
diğer yandan şunu vurgulamak isterim, hillary clinton’ın sürekli çatışma körükleyen, sırtını savaş sanayiine dayayan siyasetinin sonuçlarının bizim yaşadığımız bölge açısından daha hayırlı olacağı doğru değil. ama zaten bu yürüyüşler, -zaman zaman clinton’ın adı anılsa da- söylemden bağımsız olarak işlevi itibarıyla açık ki “aday kampanyası” değil, protesto gösterileri.
abd’de eylemler durmaksızın sürüyor, trump’ın müslüman kökenli göçmenlerin sınırdan geri çevrilmesini öneren yasasına karşı binler havaalanlarını doldurdu, oraya gidemeyenler direnişçilere yiyecek göndermeye başladı. (bu bana biraz da hüzünle gezi parkı’nı hatırlattı.) abd, ferguson’dan sonraki ilk büyük kalkışmayla sarsılıyor. nitekim angela davis, washington yürüyüşünde yaptığı konuşmada trump iktidarının 1459 günlük bir direniş olacağını söyledi.
dünyanın çoğunluğunu emekçiler oluşturuyor ve onları ikna etmeden bir seçim kampanyasının bile başarılı olması mümkün değil. bugünün kapitalizminin yani neoliberalizmin emekçiyi bir üretim aracı olarak gören siyasetinden abd de muaf değil ve orada da emekçiler, -dünyanın başka yerleriyle kıyaslandığında, biraz daha iyi şartlarda da olsa- ağır koşullarda, güvencesiz ve uzun saatler boyu çalışıyor. son abd seçimlerinde, bernie sanders dışında bu koşulları dert eden kimse yoktu. ama trump tam da o insanların endişelerini istismar eden bir noktadan, o sıkıntılara milliyetçilikle cevap veren bir söylemle kazandı seçimleri. bu tanıdık mı? muhakkak. bizim de derdimiz mi? şüphesiz. ve dünyanın her yerindeki sol olarak bunu konuşmamız gerekiyor.
ama bütün bu kalkışmayı neden kadınların başlattığını anlamakta güçlük çekenlerin de, yoksulluğun ve sömürünün kadınlaşması kavramıyla tanışmasının zamanı geldi de geçiyor bile. dünyanın her yerinde, en kötü işleri –sadece göçmenler değil- kadınlar -ve lgbti’ler yapıyor-, en düşük ücretleri alıyor, en berbat koşullarda onlar çalışıyor, en fazla tehlikeye onlar maruz kalıyor. ve dünya üzerinde ayrımcılığa uğrayan her kesimin içinde en zor şartlarda çalışan ve yaşayan onlar. o yüzden ilk onlar başkaldırıyor, ilk onlar sokağa dökülüyor ve herkes için adalet istiyor. lgbti+ hareketin güzel bir sloganını ödünç alarak bitireyim bu yazıyı; alışın buradayız. sadece sokakta değil, siyasette ve teoride de. (Özgürlükçü Demokrasi)
Etiketler: