23/09/2010 | Yazar: Ülkü Özakın

Kumbaracı yokuşunda 5 yıl yaşamış biri olarak Tophane semtini iyi tanıyorum. 2002'de yüz yıl önce Rumların yaptığı bir binadan bir giriş dairesi alıp taşındım.

Kumbaracı yokuşunda 5 yıl yaşamış biri olarak Tophane semtini iyi tanıyorum. 2002'de yüz yıl önce Rumların yaptığı bir binadan bir giriş dairesi alıp taşındım. Apartman yöneticisi yaşlı kadın da oturanların çoğu gibi Siirtli ve çoğuyla akrabaydı. Aldığın daireyi ilk ben sattım dediğinde anladım ki Siirt'ten 6-7 Eylül sonrası gelip ilk yağmayı yapanlardan biri. Başı açık ve sarıya boyalıydı, hem dindar hem de Atatürkçü olduğunu söyledi. Apartmanımız namuslu apartmandır diyerek yalnız yaşayan bir kadın olarak bu sözüyle beni de baştan uyarmıştı. Aynı konuşmada o sırada TV'de gösterilen İbrahim Tatlıses'in eski eşini topuğundan vurdurması olayına da "tabii ki çocuğunun annesi giyimine dikkat etmiyorsa hak etmiş" dedi. Bir de mahalle gençleri yokuştan inen kadınları genelde rahatsız etse de mahallenin kadınlarına hiç bu tur davranışları olmadığını övünerek anlattı. O günden sonra selamlaşmadım bile bu kadın düşmanı kadınla. Sonraki yıllarda evime Esmeray'ı çağıramadığım için kendisinden sürekli özür diledim. Diğer -ilk bakışta pek anlaşılmayan- LGB arkadaşlarım evime gelip gitse de diken üstünde hissettim. Bir gey arkadaşımı apartman girişinde hırsız diyerek şemsiyeyle döven yaşlı kadın birkaç ay sonra kapımı çalıp "bak sen hanım kadınsın ama gelen gidenleri gözümüz tutmuyor, çift çift kadınlar geliyor, evden sesleri duyuyoruz, imza toplayacağız yakında" dedi. Ben de bu fütursuz uyarıdan duyduğum şoka rağmen "ben sizin gelen gideninize karışıyor muyum?" diye kapıyı yüzüne kapattım ama huzursuz olup birkaç ay daha oturup Cihangir semtine kiraya çıktım. Aynı kişiler eve kiracı gelen genç kadını ortak terasta arkadaslarıyla doğum gününde içki içtiği için birkaç ay içinde evden çıkmak zorunda bıraktılar.
 
Ayrıca yine bir gün yakaladıkları bir hırsızı (belki de sadece öyle sanılan biri?) polis gelmeden 20-30 adam bir boş dükkana alıp yaka paça dövmüşlerdi.
 
Bu semtin İstiklal’e 200 metrede yaşayan ama yağma kültürü, gavur düşmanlığı, gericilik, ataerkillik, namus bekçiliği ile faşizmden nemalanmış -ve suçunu böyle örtmeye çalışan- bir grup Siirt ahalisince kendilerinin kurtarılmış bölgesi olarak oluşturulduğunu düşünüyorum, bu yüzden şu anki AKP iktidarı ile direkt bir ilişki görmüyorum. AKP, tabanına rağmen bu hafta Akdamar kilisesinde ayin yaptıran ilk iktidar aynı zamanda. Örneğin bu Tophane'de pek puan toplamayan bir icraat bence. Ruhban okulunun ve Ermeni sınırının açılma girişimleri ya da Öcalan'la görüşmeler gibi. Üç dört yıl önce 6-7 Eylül fotoğraf sergisini basıp fotoğrafları yumurta yağmuruna tutan ulusalcıların faşizmine de uzak değil bu tahammülsüzlük. Gavur düşmanlığında birleşiyorlar. Ekstra mücadele'nin bir bienalde "ne... Ermeniyim diyene, ne... gey'im diyene", "her şey ters gidiyorsa sende bir terslik var T.C." gibi çalışmalarını hatırlıyorum. Serpil Odabaşı ve Amargi'nin Yokluğum Varlığına ortak dayanışma sergisi de bugünlerde Karşı Sanat'ta açılıyor. Umarım bu semtte her türü mevcut faşizm bu sergiye uğramaz. Sergiye bütün arkadaşları bekleriz.
Selamlar

Not: bu yazıda Tophane'deki Siirtliler derken, tabii ki orada ya da başka bir yerdeki bütün Siirtlileri değil, Tophane'nin 50'lerde 6-7 Eylül yağmasını tamamlamak üzere belki de devlet tarafından gayrimüslimlerden boşaltılan evleri sahiplendirmek ve kalanları kaçırmak üzere getirilmiş bir grubu kastediyorum.


Etiketler:
nefret