07/03/2009 | Yazar: Cihan Dağ

İpek Kadın;   Dile döktüğü fikri annesinin fikri, ekmeğini kardeşi adaletsizce bölüşüyor, ince bir zarın varlığıyla babası gurur duyuyor.

İpek Kadın;
 
Dile döktüğü fikri annesinin fikri, ekmeğini kardeşi adaletsizce bölüşüyor, ince bir zarın varlığıyla babası gurur duyuyor. Ama bütün dertleri kendi çekiyor. Yanakları ıslandıkça yağmur yağdı sanıyor. Tenine değecek eller her şeye hak gösterilmiş. İsyanına karşı bıçaklar bileniyor. Bir dünya var ona hak görülen, iki oda bir mutfaktan öteye gidemiyor. Çehresinde kurak toprak çaresizliği, hayata nasırlarıyla dokunuyor. Yedi dönüm toprak iken değeri, satıldı süslü yatağa bedeni. Karnına düşmeyince bir erkek, bir tas çorbaya laik görülmedi. Düşünme kabiliyetini yitirdi, sesini ezelden kaybetmişti. Çıkmayan göğsü için dayak yedi kocasından, oysa daha yaşı on ikiydi.
 
Varmadan aklı dünya işine, perdelerini eli sopalılara açtı. Aklı bu gidişe erdiğindeyse kurtulma ihtimali çoktan yetim kalmıştı. Hayat akıyor yel değirmenlerinde. Unu da buğdayı da olmadığı için salıveriyor zamanı zihninde. On yedi yaşına geldiğinde ise parmak izleri çoğalmıştı teninde.
 
Kadın olmuş, ana olmuş. Erkek dölünün eksikliği ona sorulmuş. Çamaşır yıkarken bir dere kenarında, birileri onu suda boğmuş. Sorduklarında ahaliye adı kader olmuş...
 
Dilek Kadın;
 
Sokaklardan çekiliyor güneşin aydınlığı. Makyajları ve kıyafetleriyle gecenin ateş böcekleri çıkıyorlar sahneye. Yaşamak için öylesine parlak, yaşamak için öylesine öfkeli... Sokaklarda erkeksi naralar atarak dolaşan uzantılı bedenler ve o bedenlerin gölgesiyle irkilen ateş böcekleri. Başka isimlerle etiketlenip, başka yürüyüşlerle şalını omzuna atarak dolaşırlar caddeleri. Korkuyu süsler, komodinin başına koyarlar. Sabah olur sonra belki de günün kaçıncı duşunu alır ateş böceği. Kahvaltı için ekmek lazımdır, mahallenin veletlerine indirir sepeti. Açar türküsünü de tabibine yakarır, "Benden bu ömrümü çalanı getir" diye. Ellerinde pankart, hakkını savunur gözü görmez kimseyi.
 
Ama yine makyajını yaptığı ve kıyafetlerini giydiği bir gecede, "ince" bir bıçakla söndürdüler ışığını ateş böceğinin. Ondan geriye öfkeli, acı dolu insanlar ve insanlık için tutulmuş binlerce dilek kalır.
 
Senem Kadın;
 
Köylerine gelen giden olmaz pek… Kışın acımasızlığı çoktan inmiş en dibe kadar. Beyaz bir düş andırır pencereden görünen dağlar. Beş oğul, tek söz sahipliği yok. Bir oğlu gurbette, bir oğlu askerde, iki oğlu evli, bir oğlu okuyor. Kadınlığı bir tek hizmet olarak görüyor. Ha bir de arada ne olduğunu bile anlamadan geçiştirilen bir kaç sallanış... Erkekler sofradayken ayakta durur, belki bir şey lazım olur diye. Evlatları hususunda hiç bir karar hakkı yok. Ailesinin en kutsal varlığı iken, sahne arkasında her şeyi döndüren, sırtında samanla en dik yamaçları çıkan yine o iken lal olmuş dili kapı ve arkalarından duyabildiği aile kararları vardır. Asker oğlu şehit düşer, üçüncü gün toparlanması istenir. Gurbette olan oğlu trafik kazasında ölür, cenazeye bile götürülmez, erkekler yine en öndedir. Okuyan oğluna koyduğu azık kocası tarafından kontrol edilir. Eğer kuytu köşede bir sigara ya da para bulunursa oğluyla beraber dayak sırasına girilir.
 
Lakin bir gün asar kendini bir ahırda. Başına küçük bir tahta çakılmış ve ismi sığdırılmak için eğri büğrü yazılmış. Düzen bu ya, kırkı çıktıktan sonra yerine başkası alınmış.
 
 
İpek kadın, Dilek Kadın, Senem kadın... Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun.


Etiketler:
İstihdam