16/03/2010 | Yazar: Kaos GL

İki başlığı hemen hemen aynı anda görd&uu

İki başlığı hemen hemen aynı anda gördüğüm zaman, beynimin yorgun anlara özgü son oyunlarından birini oynadığını düşündüm. Sonradan bunun yalnızca bir algıda seçicilik olduğunu, her iki haberin de gerçek olduğunu fark ediverdim.

Bir tarafta aileden sorumlu olmak gibi hayli mesai harcaması gerektiren bir işle uğraşan Bakan Selma Aliye Kavaf, “eşcinsellik hastalıktır nokta” diye buyuruyordu.
 
Öte yandan “Anadolu entelijansiyası’nın köklerinin Trabzon’da kurumadığını” muştulayan yazısıyla KTÜ Makine Mühendisliği öğrencisi Ali Keçelioğlu, Trabzon’da Homofobi karşıtlarının buluşacağını duyuruyordu cem-i cümleye. Kitap ve Sosyal Araştırmalar Kulübü adıyla toplaşan, edebi, felsefi ve politik toplantılar yapan öğrenciler, KAOS GL isimli sivil toplum örgütüyle işbirliği yaparak bu yıl 13 şehri gezecek ve Ankara’da büyük bir yürüyüşle sona erecek olan Homofobi Karşıtı etkinlikleri Trabzon’dan başlatmaya karar vermişler.
 
Öğrenciler iyimserliğin rüzgârına fazla kapılıvermişlerdi, ‘kampüste etkinlikler düzenlenecek’ falan diyorlardı. Uygun yer gösterilemediğinden kampüste kendilerine, Trabzon Sanat Evi’nde toplanıldı. On yılların genlerimizi yerleştirdiği homofobi virüsünden kurtulmak için tedavimizin son seansı Trabzon’da gerçekleşecekti demek ki!
 
Dönülmez bir yolda olduğum, etkinliğe katılacağımı, çevremdekilere “ben eşcinsel değilim, ama…” diye başlayan bir cümleyle izah etmek zorunda olmadığımı hissettiğimde kesinleşmişti. İkiyüzlü ahlakın dostlarımızla aramıza ördüğü duvarın benim için hiçbir gerçekliği kalmayacaktı şimdi.
 
O duvarın nasıl örüldüğünü, Ege Üniversitesi’nden sosyal psikolog Prof. Dr. Melek Göregenli nlattı. Herkesin birbirini dışladığı bir toplumda nasıl da herkesin ayrımcılığın soğuk yüzüyle karşılaştığını gösterdi. Bile isteye bir virüsü yaratıyor, gülerek birbirimize hediye ediyor sonra da o virüsün getirdiği hastalıkla acı içinde yaşıyorduk. Hastalığın tek çaresi vardı: Ayrımcılığa uğrayanın yanında onunla birlikte nefes alıp vermek, ‘senin gibi’ olmayana ‘kendi gibi’ yaşama fırsatını sağlayacak koşulları oluşturmak!
 
Peşinden psikiyatrinin eşcinselliğe bakışını Dr. Koray Başar’dan dinledik. 19. yüzyıl kalıntılı fikirlerini tuzlayıp yeniden önümüze sürmeye çalışan bazı hekimlere karşı ‘Homofobi Karşıtı Ruh Sağlığı Girişimi’ni kurmuşlar. Eşcinselliğin tedavi edilemeyeceğini, çünkü bir hastalık olmadığını, anlamayanlara ‘yeniden’ anlatmaya çalışıyorlarmış.
 
Bakan Kavaf’ın, Doktor Başar’ın konuşmasını dinlediğini hayal ettim bir an. 
 
Etkinliğe ara verildiğinde KAOS GL’den Ali Erol, Doktor Başar ve birkaç arkadaşla Trabzon’un kendine özgü pidesinden yemek üzere dışarı çıktık. Yemek sonrası kahvelerimizi yudumlarken yanımızda bulunan bir gözlüklü arkadaşa etkinlikten nasıl haberdar olduğunu sordum.
Öğrenci veya kulübün bir üyesi değildi çünkü kendisi. Aldığım yanıt karşısında gerçek bir şaşkınlığa: Karşımda, gey olduğu için Futbol Federasyonu tarafından hakemlik yapması engellenen; fakat susmak yerine hakkını mahkeme kapılarında ve medyanın koridorlarında aramaya karar veren Halil İbrahim Dinçdağ duruyordu! Dinçdağ eşcinselliğin bir hastalık olduğunu düşünenler tarafından yeşil sahalardan koparılmıştı.
 
Bakan Kavaf’ın gelip şu “hastalığı” bir de kendisinden dinlemesini isterdim.
Yoksa hiç onları dinlemeye niyeti yok muydu!
 
Onları da tıpkı Başbakan’ın 100 bin Ermeni’yi sınır dışı etme tehdidi gibi bir şekilde yok etmeye niyetlenir miydi? Gazeteci abimiz Baki Koşar gibi pek çok dostumuzun hayatına mal olan ve kimi zaman ‘hoşgörülü’ hakimlerimiz sayesinde katillerin kısa süreli cezalarla kurtulduğu eşcinsel cinayetlerine nasıl bakardı acaba? Muhtemelen o kadar ‘acımasız’ değildir, ‘hoşgörü’ sahibidir. “Onlara bulaşmayız, yeter ki görünür olmasınlar” diyordur!
 
Bu satırları okurken “Kendi çocuğunun eşcinsel olmasını ister misin, bunu kabullenir misin” diye soracaklar çıkacaktır belki aranızda. İstemem elbet, yöneticilerinin böyle düşündüğü bir ülkede cehennem azabı çekeceğini bildiğim için çocuğumun eşcinsel olmasını istemem!
Homofobi karşıtı buluşma akşam Ali Erol’un sunumuyla noktalandı. Erol, toplantılara hemen hemen hiçbir akademisyen, sivil toplum örgütü vesaire ilgi göstermediği için yalnızca bir avuç öğrenciye eşcinsellerin özgürlüğünün niçin heteroseksüelleri de özgürleştireceğini, anlattı. Bazı ‘hızlı devrimci’ arkadaşlar, bütün sorunların reçetesinin “devrim” olduğunu, her şeyin onunla çözüleceğini düşünüyorlardı. Muhtemelen Küba’da eşcinselliğin cezasının hapis olduğunu bilmiyorlardı. Sabırla anlattık dilimiz döndüğünce; anlatırız da; konuşmanın, tartışmanın önündeki engelleri kırdıkça, önyargılarımızın yerini bilgi, hoyratlığın yerini iletişim aldıkça bizi ayıran duvarları tamamıyla yıkabiliriz de bir gün.
 
Bu etkinliği gerçekleştiren öğrenciler etkinliğin bitiminde fazla tevazu gösterdiler! Bunun acemi bir girişim olduğunu söylediler mahcup bir dille. Oysa yaptıkları çok büyük bir işti… Doğrusu etkinlikten ilk haberdar olduğunda bunun Trabzon’daki eşcinsel öğrencilerin oluşturduğu bir grup tarafından düzenlendiğini düşünmüştüm. Oysa onlar, cinsel yönelimleri ne olursa olsun, politik olarak homofobinin tartışılması ve aşılması gereken bir sorun olduğunu düşünmüşler, ve bu konuyu kamusal tartışmaya açmaktan kaçınmamışlardı.  
Trabzon sadece bir başlangıç oldu! Bu etkinlikler 13 şehri dolaşacak ve Mayıs’ta Ankara’da “Homofobi ve Transfobiye Karşı Yürüyüş” ile noktalanacak. O tarihte şartlar izin verirse “onlarla” birlikte olacağım. Başkaları nasıl tepki verir bilemem ama ben Bakan Kavaf’ın da o yürüyüşe katılmasını isterim. Zira homofobi yalnızca toplumsal olarak değil kişisel olarak da ciddi bir sorundur ve her derdin de bir devası vardır, hiçbir şey için geç kalınmış değildir!

 
KTÜ – Araştırma Görevlisi
Ekin Kadir Selçuk

Etiketler:
nefret