06/11/2018 | Yazar: Hayat Çelik

Transların geçiş sürecine dair kullanılan kavramlar, transfobisi yüksek bir toplumda, yan anlamlara kolayca saptırılıp, süreci patolojileştirme aracı haline dönüşebilir.

Transların geçiş sürecine dair kullanılan kavramlar, transfobisi yüksek bir toplumda, yan anlamlara kolayca saptırılıp, süreci patolojileştirme aracı haline dönüşebilir.

Bu yazıda, transların geçiş sürecine dair kullanılan dil, biyolojik temelli ikili cinsiyet sistemi ve kategorileri açısından ele alınacaktır.

“Geçiş süreci” diye adlandırdığımız dönemi, doğum sürecine benzetecek olursak; nasıl ki biyolojik bir doğum eylemi, belirli sırayı takip eden aşamalar halinde meydana geliyorsa, trans bir birey de, belirli aşamalardan geçerek kendi doğumunu gerçekleştiriyor. Bu doğum sürecinin en büyük farkı; 9 aylık gibi belirli bir zaman dilimine sahip olmayışıdır.

Birinci Evre

Trans birey, cinsiyet kimliğine yönelik farkındalık edinip; yakın çevresine açılmaya, cinsiyet kimliğini görünür kılmaya yönelik adımları atarken, her evrede farklı sorunlarla karşı karşıya kalır. Kendini kabule geçmek ve yakın çevresindeki insanlara açılabilmek için, önce kendi iç dünyasında, psikolojik bir mücadele verir. Bu evrede; suçluluk, yalnızlık, endişe, bunalım vb. olumsuz psikolojik sancılarla baş etmesi gerekebilir.

İkinci Evre

Kendini kabul aşamasının ardından trans birey, eğer ki ailesiyle yaşıyor ve ailesine ekonomik bağımlılığı da sürüyorsa, bu kez de ailenin kabulü için mücadele verir. Trans bireylerin geçiş süreçlerinde koparılması gereken zincirin, kalın ve en büyük halkasını, çoğu zaman aileleri ellerinde tutar. Açılma sürecinde yaşadıkları duygusal travma karşısında kimi aileler, çocuklarına psikolojik ve fiziksel şiddetle karşı koyup; çocuklarının geçiş sürecini sekteye uğratabilirken; kimi aileler de, sürecin daha kolay ve sancısız olması için ellerinden geleni yapar. Ailelerin ne yönde bir tepki vereceğini ise; kültürel donanımları ve kişisel özellikleri  belirlemekle birlikte; trans bireyin kişisel donanımı ve açılma biçimi de oldukça önemlidir. Doğru bilgi ve karşılıklı empati temelinde yürütülen bir açılma stratejisi, sürecin bu evresini her iki taraf için de kolaylaştırabilir.

Üçüncü Evre

Çeşitli iletişim stratejileri ile ailenin de desteğini arkasına alan ya da bu engeli aşan trans bireyin varoluş mücadelesinde, bu defa karşısına, yasaları ve uygulamaları ile daha güçlü ve zorlu bir ıkınma gerektiren devlet erki çıkıyor. Trans geçiş sürecinin hukuki zeminini belirleyen devlet erki, transfobik ve ikili cinsiyet sistemine dayanan yapısı nedeniyle; eğitim, sağlık, istihdam ve hukuk gibi pek çok alanda, trans bireyleri çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakıyor. Sürecin bu son evresinde, yeniden doğuşun meşru bir kimlik kazanması için; hastane, adliye ve nüfus müdürlüğü arasında, resmi bir geçiş töreninin yapılması gerekiyor.

Transların Geçiş Sürecinde Kullanılan İfadeler

Cinsiyeti özgürleştiren, onu ikili kalıba zorlamayan, özgün yapısını koruyan bir pencereden bakıp, bu ifadelerin ikili cinsiyet rejiminin ne tarafına düştüğünü ve ikili cinsiyet rejiminin bir uzantısı olup olmadığı temelinde değerlendirmelerde bulunacağım. Elbette bu çıkarımlar benim kişisel değerlendirme sürecime tabi olduğundan, her trans öznenin bu konuda hemfikir olmayabileceğini de belirteyim şimdiden. Transfobik bir yapıda olmadıkça, her trans öznenin sürece dair kendi şivesiyle konuşabilme iradesine, saygı duyulması gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.

Öncelikle benim de bu yazıda sıkça tercih ettiğim “Geçiş Süreci” ifadesini ele alalım.

“Cinsiyet Geçiş Süreci” “Cinsiyet Geçiş Ameliyatı”

Türkiye’deki LGBTİ+ örgütlerin ve ilgili kuruluşların bu alandaki yayınlarına göz attığımızda, bu kullanımlara rastlamaktayız.

“‘Daha önce bu terimin yerine kullanılan cinsiyet değiştirme, cinsiyetin atanması, cinsiyet dönüştürme gibi ifadeler yoğun bir şekilde eleştirilmiş, giderek de daha az kullanılır hale gelmiştir. Geçiş süreci denildiğinde, tanımlı bir noktadan (isterseniz bunu bir pozisyon, bir cinsiyet kategorisi olarak düşünün), başka bir önceden tanımlanmış noktaya, belirli bir sınırı aşarak, belli durakları ve rotası olan bir yol izleyerek ilerlemeyle ilgili işlemler bütünü aklımıza gelmektedir. Yani bir kalkış, bir varış noktası ve bu iki noktayı birleştiren düz bir çizgi. Ancak söz konusu olan cinsiyet olduğunda; gerçek hayatta bu şekilde net ve tanımlanabilir noktalar ve yol, aşılacak bir sınır var mıdır?” (Koray Başar-Bedensel Cinsiyete Tıbbi Müdahalenin Öncesi ve Sonrası: Geçiş Sürecinden Beklenti ve Aksamalar Üzerine)

Geçiş süreci; kişisel gelişim sürecinin öznel bir noktasında ortaya konan beyana dayanmakla birlikte; medikal, psikolojik, toplumsal, ekonomik ve hukuksal olarak, çok geniş bir alana yansıyan, bu alanların birbirleriyle ilişkisinden doğan, başı sonu çok belirgin olmayan bir süreçtir.

Geçiş’in sözlük anlamı: Herhangi bir durumdaki değişme, intikal "Geçiş dönemi."

Buradaki “geçiş” ifadesi, bu alanlardaki etkileşime, dönüşüme, değişime ve sürecin zaman alışıyla bir döneme işaret eder. Bu açıdan değerlendirdiğimizde “Cinsiyet Geçiş Süreci” ifadesi, tüm bu anlamları kapsayıcıdır.

Cinsiyet Geçiş Süreci ifadesindeki geçişi; kendini kabule geçişle başlayan, beyanın kendi özgünlüğü içindeki (transformasyon) dönüşüm süreci olarak anlamlandırabiliriz.

Veya bir diğer anlamlandırma olarak; ikili cinsiyet kategorisinin birinden diğerine geçiş olarak da anlamlandırabiliriz.

Anlamlandırmadaki tercihimizde; kavrayışımız ikili cinsiyet temelinden yansıdığı zaman, evet o zaman anlam da ikili, yapı çerçevesinde şekillenecektir. Buradaki sorun daha çok, ikili cinsiyet rejiminin olmadığı bir dünya deneyimi eksikliğinden kaynaklanıyor. Hukuk ve tıp otoritelerinin cinsiyetlendirme yaklaşımı, farkında olmadan bizim kavrayışımızı da bu kategorilerle sınırlandırıyor. Çünkü hukuken ve tıbben “geçiş”, Medeni Kanun Madde 40 doğrultusunda erkek ve kadın kategorileri arasında gerçekleşiyor. İkinci çağrışım da buradan kaynaklanıyor.

“Cinsiyet Geçiş Ameliyatı” “Cinsiyet Uyum Ameliyatı” gibi kullanımlarda, “cinsiyet” vurgusu nedeniyle tartışmalı bir yerde durmaktadır.

Çünkü ameliyatları cinsiyetle adlandırdığımızda; buradaki anlam, ikili cinsiyet rejiminin varsaydığı kadın ve erkekten biri olmaya dönük ve bu ikili cinsiyet rejimini yeniden kuran bir şekle bürünüyor. Beyanı kadın olan bir trans, sanki bu ameliyat sayesinde kadın oluyor ya da beyanı erkek olan bir trans ise; ameliyatla erkek oluyor gibi, sonradan olma bir anlam katıyor. Buradaki tıbbi müdahale sadece genital bölgeyle sınırlıyken, cinsiyetin sadece bir parçası üzerindeki dönüşümü, bütün cinsiyete mal etmek; cinsiyeti salt biyolojik temelli, özellikle genital bölgeye bakarak cinsiyete karar veren tıp otoritelerinin düştüğü yanılgıdır.

İfadenin başındaki “cinsiyet” vurgusu, cinsiyeti salt bir biyoloji ve genital organla özdeşleştiren, cinsiyetin diğer bileşenlerini göz ardı eden bir anlama, açık kapı bırakıyor.

“Cinsiyet Uyum Ameliyatı” ifadesi de, yine bu ikili yapıyı temel alıyor. Penisli kadınlar ve vajinalı erkekler, bu ikili kategoriyle uyuşmadığından, transların talepleri doğrultusunda, sadece (kadın-erkek) bu iki kategoriden birinin bedensel cinsiyet özelliklerini sağlamaya dönük bir ‘uyum’a, yasal izin veriliyor. Oysa cinsiyette beyan esaslı bir topluma geçiş yapabilsek, o vakit pek çok trans, sırf yasal bir kimlik edinebilmek için koşul olan bu ameliyatları zaten olmayacak. Ayrıca “Cinsiyet Uyum Ameliyatı” ifadesi; halihazırda bu sürece girmeyen transları ya da ameliyatı gerek duymayan transları, ister istemez “uyumsuz” ön kabulüne sevk ediyor.

“Cinsiyet Geçiş Ameliyatı” “Cinsiyet Uyum Ameliyatı” kullanımında her iki ifadenin başındaki ‘cinsiyet’ vurgusu atılarak, ameliyatların anlamı genital bölgeyle sınırlandırılabilir. “Genital Geçiş/Dönüşüm Ameliyatı” gibi.

“Cinsiyet Değiştirmek” “Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı”

Hukuki metinlerde rastladığımız bu ifade ediş biçimi, Medeni Kanun Madde 40’da şu şekilde yer alıyor:

“Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin on sekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu, bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır.

Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.”

“Kişi yapılan cerrahi müdahalelerle, ‘sonradan’ kadın ya da erkek olmaz, bedeninin cinsiyetle ilgili özelliklerini değiştirir: vajinası olan bir kadın, penisi olan bir erkek haline gelir. Tıpkı natrans bireylerin bedenlerine müdahale etmesi gibi. Vajinası olmaması, penisi olması kişiyi daha az kadın kılmaz. Dahası her erkek penisi olmasını istemek zorunda değildir.” - Koray Başar

Oldukça sorunlu ve transfobik bir dile sahip bu hukuki metinlerdeki kullanım, kamu kuruluşlarında ve halk arasında yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Her ne kadar bu metinde değişikliğe konu olan durum, nüfus sicilindeki ve kimlikteki cinsiyet hanesinin değişimine işaret ediyor olsa bile, kapsamı daraltılmadığından bu haliyle kullanımı oldukça yanlıştır.

İfadenin başındaki “cinsiyet” vurgusu, cinsiyeti salt bir biyoloji ve genital organla özdeşleştirmektedir. Metindeki koşulların yanlışlığı bir tarafa, sadece ilgili ifadeler üzerinden şu şekilde revize edilebilir:

“Nüfus sicilinde ve kimlik kartında, cinsiyet hanesini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemeden bu değişikliğe izin verilmesini isteyebilir…”

Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir “genital dönüşüm ameliyatı” gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.”

“Cinsiyet Uyum Süreci”

Bazı translar, cinsiyet kimliği ile bedensel cinsiyeti “uymadığı” için hoşnutsuzluk duyup bir sürece ihtiyaç duyabilir. Ancak bu bedensel cinsiyetten hoşnutsuzluk halinin şiddeti, başlı başına kişisel değildir ve ne kadarının toplumsal ne kadarının kişisel olduğu da kişiden kişiye değişebilir. Dolayısıyla buradaki cinsiyet kimliği disforisinin oluşmasında ailenin-toplumun payı oldukça fazla olduğu halde; toplumun cinsiyet kimliğine yönelik sağlaması gereken ‘uyum’a işaret etmiyor. Transların geçiş süreci, cinsiyet kimliği temelinde bir uyum süreci olarak ele alınacaksa, bu uyumun toplumsal ayağı kapsanmadan olmaz. Yoksa bu konuda yaşanan toplumsal sorunların ihalesi de translara kalır.

“Trans birey, bedensel cinsiyetini belirleyen cinsel organlardan, ergenlikle belirginleşen meme, testis büyümesi ,tüylenme gibi ikincil cinsiyet özelliklerinden, adet kanaması, gece boşalması gibi fizyolojik süreçlerden, gebelikten rahatsızlık duyar. Çocukluktan itibaren cinsiyet kimliğine uygun giyinmek, davranmak, oynamak istediğinden, toplumsal cinsiyet normlarıyla ilgili sorunlar yaşar. Toplumun ve ailenin diretmesi, beynin bedene uygun hale gelmesidir ki, psikiyatristlere “oğlumu kızımı değiştir,normal olsun” diye başvururlar.” Ceyda Güvenç /Psikiyatri Uzmanı

“Hormon Terapisi” “Hormon Tedavisi”

Tedavi sözcüğünün sözlükteki ilk anlamı; “(hastalığı) iyileştirme, sağaltma, sağaltım.” Dolayısıyla doğrudan “hastalık” düşüncesini çağırıyor. Süreci patolojikleştiren bu dil, toplumda transların “hasta” olduğu yönündeki önyargıyı besliyor. “Terapi” sözcüğü de “tedavi” anlamına gelse dahi, toplumsal dolaşımda olumsuz yönde bir çağrısı yok. O nedenle “Hormon Tedavisi” yerine “Hormon Terapisi” kullanımı daha uygun olur.

“Biyolojik Cinsiyet” “Bedensel Cinsiyet”

Biyolojik cinsiyet, kişinin genetik yapısı ile belirlenen, doğum öncesinde şekillenmeye başlayıp, erişkin dönemde olgun halini alan, cinsel organlarla ilgili bir kavramdır.

Trans bir kadının doğumundaki biyolojisi erkek olması, onun kendini karşı cinsiyette algıladığı anlamına gelmez. Aksine, kız çocuklarını hemcinsi olarak görürken ve oğlan çocuklarını karşı cins olarak görür. Burada esas olan kişinin benlik algısıdır. Ben erkeğim, ben kadınım duygusudur.

Translar, doğumundaki cinsel organına bakılarak kendileri için belirlenmiş olan yasal cinsiyetle, cinsiyet kimliği uyuşmadığı zaman sıkıntılar yaşamaya başlarlar. Bu uyuşmazlık her zaman bir sıkıntıya yol açmayabilir. Sıkıntı yaşayan translar, cinsiyet geçiş sürecine girerek, cinsiyet kimliklerine yönelik bedenlerinde arzu ettikleri görünüme sahip olabilmek için gerekli bir dizi tıbbi operasyonlara başvurabilir.

Cinsiyet açısından “özcü” yaklaşımlar benimseyip, “orjinal kadın” “orjinal erkek” “doğuştan kadın” “doğuştan erkek” gibi trans bireylerle aralarında hiyerarşi kuranların neden olduğu -özellikle feminist mücadele içinde devam eden- transfobik tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tutum, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan transların yarasına tuz basmaktır. Bu çevrelerin tutumundan dolayı da, “biyolojik cinsiyet” ifadesi bıçak sırtı bir yerde durmaktadır.

Cinsiyet geçiş süreci gibi yorucu, zorlu bir süreçten geçip, cinsiyet kimlikleri temelinde aidiyet kurdukları bedenlere kavuşan translar için, ısrarla “biyolojik cinsiyet”inin doğuştan olmadığını ima etmek; kabul edilemez. Herhangi bir hiyerarşi kurma amacına hizmet etmeyen “biyolojik cinsiyet” ifadesi, geçiş öncesi transların yaşam deneyiminin bir parçasıdır. Penisli trans kadınlar, vajinalı trans erkekler olduğuna göre, biyolojik bir özcülüğün kimseye faydası yoktur.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret