03/02/2015 | Yazar: Murat Cömert

O tzitziras o mitziras, o tzitzimitzikhotziras, anevike sti tzitziria sti mitziria sti tzitzimitzikhotziria, na kopsi tzitzira mitzira tzitzimitzikhotzira

O tzitziras o mitziras, o tzitzimitzikhotziras, anevike sti tzitziria sti mitziria sti tzitzimitzikhotziria, na kopsi tzitzira mitzira tzitzimitzikhotzira*…
 
Yunanistan’da okul çağına gelen her çocuk, yukarıdaki tekerlemeyi (glosodetis= “dilbağı”) elinden geldiğince öğrenir; baştaki bocalamalardan sonra o kadar iyi içselleştirir ki, yıllarca sonra sorsanız bile bir nefeste söyleyiverir. “Tzitziras”, bildiğimiz cırcır böceğinden başkası değildir! Hemen peşinden gelen diğerleriyse, ondan türetilme anlamsız sözcüklerdir. Türkçeleştirecek olursak, “*cırcırböceği, mırcırböceği, cırcırmırcırharcır böceği, çıktı cırcır ağacına, mırcır ağacına, cırcırmırcırharcır ağacına, cırcırları, mırcırları, cırcırmırcırharcırları koparsın diye.”
“Pekâlâ, ama bunların Tsipras’la ne ilgisi var?” diyen varsa, yukarıdaki sözcüklere bir daha baksın, derim. İki dilde de, adı geçen böcek için doğadaki sesleri taklit eden, yansımalı sözcükler kullanılmış. Ancak, Yunan dilinde (Elinika/Elence) “tz” (sesbilimsel olarak “dz”) ile gösterilebilen ses Türkçe’de bulunmadığı için, muadili “c” seçilmiştir. Aynı durum, “ç” ile gösterilen ses ve Yunanca eşdeğer olan “ts” için de geçerlidir. Bu iki çift ünsüzü (c-ç ve tz-ts), Türk ve Yunan iki çifte benzetebiliriz. Adlarına, Ceylan’la Çağrı, Tzeni’yle Tsika diyelim. İlk ikisinin Bodrum’daki yazlıklarına giden Tzeni ve Tsika adlı tzivitzilou ablalarımız, büyük olasılıkla ev sahiplerini “Tzeylan” ve “Tsagri” diye çağırabilecekler, hadi en iyi ihtimal (gırtlaksı bir yumuşak g ile) “Tsaghri” diyebileceklerdir. Ceylan ve Çağrı kardeşlerimiz de, kendilerini Mykonos’ta karşılayan arkadaşlarını, “Kalimera Ceni, kalimera Çika!” diye, tsatra patra bildikleri Yunanca ile selamlayacaklardır. Uzolu, tsipurolu akşam yemeği masasında gelen cesaretle, “hadi deneyelim” dediklerinde, Tızeni ve Tısika gibi acayip ses karşısında hepsi şen kahkahalara gark olacaktır.
 
Yüzyıllardır birbirinin yakın markajında yaşayan iki halkın dillerinde de, bu sesletimsel dönüşümler yapıla gelmiş, alışıldık durumlardır. Türkçe’den devşirilen sözcükleri sıralarsak, tzami (vurgunun hangi hecede olduğuna göre, “cam” ya da “cami”), kotzam (kocaman), khotzas, tzanabetis, batzanakis, khatzis, taksitzis ve dahi diğer tüm –tzis soneki olan sözcükler (-ci); tsakali, tsakiri, tsakmaki, patsas, kokoretsi, yuvetsi… Bunun yanında Yunanca’dan ve diğer devşirilen sözcüklerde görülen ilginç bir unsur da, “ts” yerine “ç” konmasının yanı sıra, esas sözcükte “s” olan sesin çoklukla “ş”ye dönüştürülmesidir: çipura, çiroz, miço (mutsos), taraça (taratsa/ İt. tarazza), kaçarola (katsarola/İt. cazzarola), Taşoz (Tasos), eşkina, fışkı (fisiki), şırınga (siranga). S>ş değişiminin en olası nedeni, Yunanca’daki “s”nin çok daha ıslıklı bir yapısının olmasındandır.
 
Önemli bir konu da, Yunanistan’da yabancıların isimleri, resmi belgeler ve yazışmalar dışında, Yunanca harflerle ve Yunanca sesletimine uyarlanarak yapılmasıdır. Örneğin, Churchill: Tsortsil, Shakespeare: Sekspir, Jean Jacque Rousseau: Zan Zak Ruso, Camus: Kamy, Jean Genet: Zan Zene, Debussy: Debisi gibi yazılır. Ayrıca, eski dönemlerde yapılan bir yerlileştirme hareketi hâlâ kısmen devam etmektedir: Sakespiros artık kullanılmasa da, Lord Byron’un Lordos Bayron’dan çok Lordos Viron(as) olarak geçtiği görülür. Adı klasikleştirilmiş diğer ünlü şahsiyetler arasında, Karolos Marx (Karl Marx), Karolos Darvin (Charles Darwin), Dantis (Dante), Volteros (Voltaire), Kartesios (Decartes), Vokakios (Boccacio), Satovriandos (Chateaubriand), Kaningos (George Canning) sayılabilir.
 
Yukarıdaki örneklerden hareketle ve kanıtlardan sonuçlara gidildiğinde, diller arasındaki birebir örtüşmeme sorununun çözümünde bazı geleneklerin oturduğu söylenebilir. Önemli resmi belgeler ve yazışmalar dışında kalan pek çok durumda bazı yazım değişikliklerini yapmanın da çeşitli gerekçeleri olabilir. Bu gerekçelerin bir kısmı tamamıyla dilseldir: sesletim zorluğu, bazı seslerin harf karşılıklarının olmayışı, bazı harf gruplarının birlikte yazılmasını engelleyen kurallar. Örneklemek gerekirse, “Mgrdiç” şeklinde yazılan Ermenice ismin orijinal yazımını korumaya çalışmak gereksiz olduğu kadar yanıltıcı da olacaktır çünkü ismin okunuşu, Türkçe’deki biçimine, yani “Mıgırdiç”e yeterince yakındır. Yunanca isimlerden devam edildiğinde, zorluğu yaratan etmenlerin yalnızca tek tek ya da bir grup olarak seslerden oluşmadığı da anlaşılabilir. Pek çok kişi, epeyce bir süre dili öğrenmekte olduğu halde, Yunanca’daki vurgulama kurallarını bir türlü çözememektedir; üstelik, bazen bu durumun anlam kaymalarına ve karışıklıklara neden olmasına rağmen. Cami (tzaMİ) ararken araba camı (TZAmi) tamircisine yönlendirilmek, ülkedeki illerden (nomOS) konuşmaya uğraşırken yasalardan (NOmos) bahsettiğinizin sanılması çok kolaydır. Kimliklerde yazan isimlerin doğru okunuşlarını bilmek, dili bilmeyen/az bilenler için slalom benzeri hareketler gerektirir: Eustathios aslında Efstathios (Stathis), Eugenia: Evyenia, Georgeos: Yorgos, Smaragda: Zmarağda, Bartholomaios: Vartholomeos, G(h)iatromanolakis: Yatromanolakis. Vize’li anlamına gelen soyadıyla Yorgios Vizyinos, bu isimde, “i” olarak okunan üç ayrı harfi birden barındırır ve beklenmedik bir anda adını not almak gerektiğinde, bir an durup düşünmek istersiniz. Diaspora cemaatlerinde durum daha da vahim olabilmektedir çünkü yaşanan ülkenin dilinin yazılım kuralları işi daha da çetrefilleştirir. Örnek, Ioannis, Yannis, Yani(s), Jannis, Giannes, John… Kişisel seçimim Tsipras olarak yazmak olmasına karşın, dili bilmeyenlerin benim gibi yazmasını ancak bir şartla değerli ve gerekli buluyorum: Okuyabiliyorsan yaz!
Burada anlatıldığından çok daha karmaşık yazım kuralları olan Yunanca dilini belli bir derecede kurallarıyla bilmeden, bir tek Tsipras/Çipras’ın adının doğru yazılışı üzerinden ahkam kesmek, tek atımlık kurşunla mevzilere koşmak gibi çılgınca bir cesaret işine dönüşüyor. Niyetin iyi olduğunu ve belli bir dilsel bilinç düzeyinin yaygınlaşmasını da takdir etmemek mümkün değil ama dediğim gibi, tüm bu zorlukların üstesinden gelip, tek tip bir çeviri yazım dizgesi geliştirmek henüz mümkün olamadı. Ayrıca, bu özel durumda, Slav dilleri ya da Ermenice gibi, sözü edilen seslerin dördüne (c, ç, tz, ts) birden sahip olan bir dile ait bir ismi çeviri yazıyla göstermek zorunda olmadığımız için, Çipras biçiminde yazmanın çok sıkıntılı olmadığını düşünüyorum. Kendisi eğer bu ülkenin bir vatandaşı olsaydı, ismini nasıl yazmak istediği konusundaki seçimlerine de sonuna kadar saygı duyulması gerektiğine inanıyorum. Konu o zaman bambaşka bir renk alıyor ve esas tartışılması gerekenin bu olduğu aşikâr. Kısa zaman önce aldığım bir habere göre, azınlık mensuplarının isimlerini Türkçeye uyarlanmış biçimde değil de, istedikleri biçimde gösterebilmesi yolu açılmış. Manolis iken Manol, Panayotis iken Panayot, T(h)anasis iken Tanaş, Vasilis iken Vasil olması gerekmiyor anlamına geliyor bu. Aynı uygulamanın Yunanistan’da da yaygınlaşmasını ve Hatice’lerin Çatidize (Chatidze), Hüseyinlerin Çussayn (Choussein), Özgür’lerin Osgıkiour gibi garip okunuşları sineye çekmeleri durumundan kurtulmalarını diliyorum.
 
Murat Cömert, Yabancı Diller Eğitimi Böl. Araş. Gör.

Etiketler:
İstihdam