21/03/2017 | Yazar: Alina

Sözlerde acı çekerken, müzikle dans edip, eğleniyoruz.

Bazen iç sesimden başka hiçbir şey duymuyorum. Gürültülü, kalabalık, anlaşılmaz bağrış çağrış. Ne kendimi dinleyebiliyorum, ne onu. Bazen de sakin bir durgunlukla, telaşsız, her şeyle barışık. Yine bana her şeyi anlatan iç sesim oluyor böyle durumlarda. Böyle bir anıma denk gelmişken, uzun zamandır yüzümüze yüzümüze çarpan bir tokadı size anlatmak istedim. Yediğimiz ama farkında varmadığımız veya görmezden geldiğimiz binlercesinden biri.

Amerika için Rock müzik, yoğun başkaldırışları, gençliği, değişimi, varoluşsal sancıları, sistem eleştirilerini - hatta kendinden önce gelen müziğin eleştirisini bile -içine alarak asi bir duruş yarattı ve ses çıkarttı ve insanlar için - kendi modasını, edebiyatını içinde üreten- bir kimlik haline geldi. Türkiye'de tüm bu hareketlenmeyi, 90'larda en çok üstelenen Pop müzik oldu. Hem ana akım olup, hem de ötekileştirilen, itibarsızlaştırılmaya çalışılan başka bir örneği var mıdır dünyada bilmiyorum. Yani bir kültürün bir müzik janrı, başka bir ülkede başka janrada kendini ifade edebiliyordu.

Toplumsal sosyolojiyi 90'larda en çok Pop dillendirdi, eleştirdi, alay etti. Kimlik kavramının en büyük eleştirisini yaptı. Osmanlı'dan gelen ağdalı ve yoğun müzikten tutun da, yıllar içinde ortaya çıkan, arabesk, fantezi ve daha genç ithal müziklerle en çok alay eden, içini boşaltan Pop oldu. Bunu çoğu zaman, diğerlerini kendi içinde eriterek yaptı. Üstelik güzel bir anlamsızlığı vardı.

Ajda Pekkan gibi bir sesin, yorumun varolabileceği, şarkıları bu şekilde söyleyeceği yıllarca kabul görmedi, ciddiye alınmadı. Müzik ve yorum nağmeli ve tutucuydu çünkü kökleri sağlamdı ve değişmesi zordu. Ajda bu anlamda Türk müziğinde bir devrim yarattı. Tüm bu süreç ve delillere daha dikkatli baktığımız da popülizmden arınmış POP’un, bir kural yıkan, yasak delen ve duruşu itibariyle, söylediği yeni şeylerle tutuculuğa karşı bir direniş olduğunu görebiliriz. 2000’lere kadar olan Türk Pop Müziği üretimlerinin çoğunu, kendi felsefesi, derinliği, müzikal incelikleri olan müzik olarak adlandırabiliriz ve orada noktalayabiliriz.

Çünkü artık karşımızda Türk Çöp Müziği var. Temsil ettikleriyle, ürettikleriyle, 90’larda ve öncesinde üretilen bir şarkı dahi etmeyecek koca bir çöplük var önümüzde. Hazmetmesi, geri dönüştürmesi oldukça zor. Tek tük, ölmeden önce son soluk alışlar gibi bizi yoklayan bir kaç şarkıdan öte geçmeyen albümler hariç. Zaten bu albümlere bakınca da 90’ların POP kültürüne temas etmiş, sanat suyundan içmiş veya onların fevkalade tesirinde kalmış kişilerin üretimi olduğu oldukça aşina.

Son yıllarda aklımıza takılan, anılarımıza yaraşan kaliteli bir iş dinlemedik. Bizi anlayan, bizi anlatan şarkılar artık yok. Anlaşılamıyoruz. Anlatanlar da anlatamıyor. Bölünmüş, etiketlenmiş bireylerin yaşadığı bu toplumda hepimizi kucaklayan, bir duygu da bizi eriten, bir tek şarkı yok.

2000’ler sonrası müzik altı astarı boş, bol laf sokmalı, yıkılmadım atarlıyım, 'altyapım yok ama söylerim, konuşurum, evliyim ama sevgilimde var ama ahlakçıyım, geylerle çalışırım ama homofobiğim, arabesk yoruma, dubstep, şekil Lady Gaga ama Cumhurbaşkanı Ramazan davetlerine açığım bir seyirde ilerledi.

Bu durumu içinde bulunduğumuz, siyasi atmosferin, gündelik hayatımızı esir alan baskısından, sözsel ve fikirsel tacizinden, kendimizle ve başkalarıyla aramıza koyduğu duvarlardan, yarattığı ‘tek seslilikten’ ayrı düşünmek imkansız. Çünkü üretilen birçok şey dönemini emiyor elinde olmadan. Toplumsal birikim, topluma dönüyor sanat aracılığıyla. Bir yandan üretilen demek neredeyse hata vaka yeni bir şey yok. Son 10 yıldır büyük bir ‘proje albüm’ furyası var müzik dünyasında. 80’ların, 90’ların müzikal üretiminin suyunu sıkıp sıkıp içiyoruz. Akmada damlıyor bu kıtlık çölünde. Az da olsa dinleyici iyi hissediyor.

Çünkü o günlerin şarkılara sirayet eden hallerini, duygularını, ifadelerini özlüyoruz. Ve hala hepimiz için geçerli olan bu. Bir diğer acı şey ise, üretilen güzel ve değerli şeylerin neredeyse hiç ses getirmemesi, ‘underground’ olarak kalması ve bunu görecek, anlayacak insan profilinin azlığı.

Ve belirli bir sayının üzerinden dinlenen, izlenen şarkıların, özüne bakılmadan başarılı kabul edilmesi.

Eski pop veya arabesk şarkıları alıyoruz, altına ‘pop’ imajı veren hareketli, yoğun bass’lı ritimler koyuyoruz. Sözlerde acı çekerken, müzikle dans edip, eğleniyoruz. Hem arabeskiz, hem modern, hem acılı hem cool. Yıkılmadım, ayaktayım ve atarlıyım şekillerini fiile döküyoruz. Yaşadığımız ve hissettiğimiz şeylerin inkarının kötü yapılmış bir resmi gibi bu acılı ve de enerji dolu haller, nerdeyse hep aynı üretimler. Çünkü artık çoğunluk değil ‘tek bir ses’ hakim. Tek ve benzer ses’ler.

İşte şimdiki Türkiye’nin müziği bu.


Etiketler:
nefret