11/10/2017 | Yazar: Hatice Kapusuz

‘Kız çocuklarının varoluşları, çokça yenik başladıkları yaşam mücadelesinde bir kahramanlık hikâyesidir aslında.’

“Kız çocuklarının varoluşları, çokça yenik başladıkları yaşam mücadelesinde bir kahramanlık hikâyesidir aslında.”

Günden güne yetişkinler için bile yaşanılması zor bir coğrafyada çocuk olmak, büyümek ve kendini var etmek, üstüne üstlük bir kız çocuğu olarak var olmaya çalışmak!

Adaletin her daim erkek olduğu bir ülkede kız çocuğu olmak, hak sahibi olmak, ol-a-mamak!

Yaya olarak bile bir yerden bir yere gitmenin mümkün olmadığı, nefes alınması zor, bina yığınına dönüşmüş kentlerde çocuk olmak.

Hele hele “sana güveniyorum” çevreye güvenmiyorum denilerek sokağa çıkarılmayacak bir kız çocuğu olmak!

Öldürüldüğünde sadakati, tecavüze uğradığında kıyafeti sorgulanan kadınların ülkesinde kız çocuğu olmak!

Bedensel gelişimin başınıza bela olduğu bir memlekette kız çocuğu olarak büyümek!

Çocukların ailenin ve devletin malı sayıldığı bir toplumda bir de daha değersiz görülen olmak!

Türkiye’de “bir şey” olmanın zorluğu üzerine sürekli yazılıp çiziyoruz nicedir. Kız çocukları için başkaca bir şeyler yazmayı arzu ediyor insan ama maalesef sistemden bizlere düşen her dertli şeyin âlası, kız çocuklarına düşüyor.

Bu ülkede bir kız çocuğunun çilesi anne karnında başlar. Bebeğin cinsiyetinin kız olması çok az insanda eş mutluluk sebebidir. Düşünün ki bu ülkede Çilem adında kaç kadın var. Bir annenin kızına çilesini miras bırakmaktaki çaresizliğini düşünün.

Şiddet eşitler arasında ortaya çıkmaz, ya güçlü olduğunu kanıtlama çabasının sonucudur ya da kabul edilmiş bir eşitsizliğin sonucu. Kız çocuklarını ise anne karnına düştüğü ilk anda kategorik olarak daha değersiz gören toplumsal algı onları her düzeyde şiddete açık bırakıyor hatta şiddet sarmalının içine hapsediyor. Kız çocuklarının içine düştükleri ortamın cinsiyet belirlenmesi süreciyle başladığını, kız bebeğe hamile kadınların gördüğü şiddetin haddi hesabı yok zaten.

Her 8 çocuktan birinin ensest mağduru olduğu, şiddetin oldukça yaygın olduğu toplumsal yapımızda her yıl yüzlerce kız çocuğun seks sektörüne bizzat birincil tanıdıkları tarafında sokulması bu değer hiyerarşisinin bir sonucu.

Türkiye erken evliliklerde Avrupa 2. Burada erken evliliklerin çocukların gelişimsel sürecine olumsuz etkileri, erken doğum, düşük gibi sonuçlarının yanı sıra Kader Ertem vakasında hatırlayacağımız üzere 14 yaşındaki bir kız çocuğunun şüpheli intiharı gibi dehşet verici sonuçları oluyor. Erken evliliğin yaygın olduğu durumlarda çok fazla sayıda şüpheli intihar vakasının notunu düşmek gerekiyor.

Tüm bu listelerin yanı sıra Türkiye’de maalesef kız çocuklarının sağlıklı gelişimini destekleyecek çocuklara güvenli bir ortam sağlayacak bir mekanizma yok. Eğitim sistemi ise gün geçtikçe koruyucu vasfını kaybediyor. Değişen eğitim sistemi kız çocuklarını daha da savunmasız bırakıyor. 4+4+4 eğitim sistemindeki sorunlar sebebiyle eğitimini yarıda bırakan çocukların 3te ikisini kız çocukları oluşturuyor.

Eğitim sisteminde biyoloji dersinden insanlarda üreme bölümünün çıkarılması için meselenin bambaşka bir boyutunu oluşturuyor. Böylece kız çocukları ailelerde tabu kabul edilen cinsel gelişimle ilgileri bilgilere eğitim ortamında kısıtlı bir şekilde ulaşma şansını kaybetmiş oluyorlar. Oğlan çocuklarının sosyalleşme süreçleri ve cinselliğin oğlan çocuklar için aleni konuşulabilir bir konu iken bunun kız çocukları için tam zıddı olması iki cins arasında tam bir asimetri yaratıyor. Bu durum kız çocuklarının hayatı boyunca kendi gelişimleri ve bedenleriyle ilgili bilgi eksikliği sebebiyle karşılaşacağı birçok fiziksel ve psikolojik soruna sebep olmanın yanı sıra onları istismara da açık hale getiriyor.

Adalet sistemi ise kız çocukları aleyhine çalışan bir mekanizma durumunda. Kız çocuklarının maruz kaldıkları istismar vakalarındaki cezasızlık her kız çocuğunu korumasız ve tehdide açık hale getiriyor. Türkiye’de yargı sistemi sürekli suçlulara kız çocuklarına karşı işledikleri suçların aslında suç olmadığı mesajını veriyor. Bu mesaj kız çocuklarının bağımsız bireyler olması, bedenlerinin dokunulmazlıklarını inşa etmelerinin önündeki en önemli engel.

Ailenin ise ne oranda sıcak bir yuva olduğu, ne oranda koruyucu olduğu, istismara maruz kalan çocukların yıllarca ailesine söylemekle tehdit edilerek susturulması sorgulatıyor. Birçok istismar vakasında çocukların ailelerine sığınmak ve destek almak yerine yıllar süren istismara katlandıklarını görüyoruz.

Sonuç olarak kız çocuklarının varoluşları, çokça yenik başladıkları yaşam mücadelesinde bu yüzden bir kahramanlık hikâyesidir aslında. Kız çocukları tüm bu yokluklar listesi içinde, hiç bir koruyucu mekanizma olmaksızın, arkalarında bir adalet sistemi olmamasına rağmen kendilerini var ediyorlar. Yanlarında olan tek şey ise yine kız kardeşleriyle kurdukları dayanışma ve kardeşlik bağları oluyor. O yüzden her kız çocuğunun varoluşundaki gücü saygıyla anmak ve her yerde sistemin tüm resmi ve geleneksel yapılarının karşısında kız kardeşlik dayanışma ağlarını örmek gerekiyor.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam