18/05/2016 | Yazar: Can Yaman

Kürt Hareketi’ne mesafeli bakmama, hatta LGBT camiada şoven bir milliyetçi olarak adlandırılmama rağmen Kürt arkadaşın yanında yapılan bu durum karşısında ne yapacağımı bilemedim. Adeta yerin dibine girmiştim.

Güneş ve Ay dışında nerdeyse tüm gezegenlerin geri gittiği bir bahar döngüsünde sinirler gerilmiş, ayrılıklar tavan yapmıştı. Havadaki stres oranı gözle görülebilir toz tanelerine dönüşmüştü. Aynı gerilimin yaşadığı iş yerimde bir müşterinin tepkisi tavan yapacaktı.                                                        

Hızlı hareket etme becerisiyle sınandığımız bir meslek icra etmekteyiz ve bu becerinin en doğru şekilde aktarılmasıyla görevliyiz. Kasa başında yanlış bir şemsiye almış müşterinin tepkisine sessiz kalmak da bunların içinde.                                 

Eşinin seçtiği şemsiyenin renkleriyle küplere binen müşteri, ısrarla başka renklerin olduğu bir ürün için bağırmaktaydı. Maksat eşinin tuttuğu şemsiyenin üzerindeki renk kombinasyonuydu. Sanıldığının aksine müşteri Vogue dergisi editörü değildi. Şemsiye üzerindeki sarı, kırmızı ve yeşil renklerin şeritler halinde yan yana dizili olması müşteriyi kızdırmış hatta delirme noktasına getirmişti. Sorunun ne olduğunu görevim icabı sormam gerektiği için yanına gittiğimde kendisi, bu renklere tahammül edemediği tepkisini verdi. Ben de içinde görünmeyen lacivert şeritler de olduğu, başka bir şemsiyeyle durumu telafi edebileceğimizi söyledim. Müşterinin sıkıntısı, şemsiyenin Kürt hareketinin temsili olan renklerin satışa sunulmasıydı. Bu konuşma sırasında kasada görevli kadın arkadaş Mardinli bir Kürt’tü. Kürt Hareketi’ne mesafeli bakmama, hatta LGBT camiada şoven bir milliyetçi olarak adlandırılmama rağmen Kürt arkadaşın yanında yapılan bu durum karşısında ne yapacağımı bilemedim. Adeta yerin dibine girmiştim. Tam bu sırada iki elinin yüzük parmaklarında tuğralı yüzüklerin gözümü aldığı yakışıklı bir laço müşteriye hak verecek ve şeytanca bir gülüşle mağazayı terk edecekti.

Kadın arkadaş verilen tepkinin abartılı olduğu konusunda ve herkesin renkleri sahipleniş noktasındaki farklılığa saygı duyulması gerektiğini müşteriye izah etmeye çalıştı. Müşterinin mazereti ilginçti. Çocuklarını öne sürerek, plajda güneşten korunmak amaçlı açacağı şemsiye yüzünden saldırıya maruz kalacağıydı. Hepimiz biliyoruz ki böyle bir gerekçe hiçbir ırkçı tutumun mazereti olamazdı. Şehit cenazelerine kayıtsız kalan, barış sürecini bertaraf edip her tür diplomatik geleneğin içine eden bir anlayışın yaşattığı acı dolu tablonun faturasını tek bir tarafa yüklemek kadar cahilce bir tutum onaylanamaz.

Çoluk çocuğunu bahane göstererek renklere dahi tahammülü olmayan biri veya birileri öldürülen diğer çocuklara kayıtsız kalabiliyorsa, dünya üzerindeki tüm renklerin utançtan kırmızıya dönmesi gerekir. Salt kırmızının var olduğu bir dünyada da sanıldığının aksine tutku değil kan ve şiddet hâkim olur. Yaratılan savaş ortamının hangi dinamiklerle ne amaç ve çıkarlarla meydana geldiğinden habersiz, bodoslama bir milliyetçilik algısıyla öküzleşen müşterinin tavrı gibi hiçbir renk terapisinin tedavi edemeyeceği bu körlük karşısında sonuçsuz kalan cehalet ve ön yargı, ceplerdeki kredi kartları kadar yürekteki vicdanlara dokunamayacaktı. Sonuç olarak insanlık ölmüştü. El Fatiha!


Etiketler:
nefret