08/12/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Kalp bir kez vehimle dolunca akıl, şüphe ve korku ayazında üşümeye başlarmış.

İktidar ve yancılarını kapsayan ve düne kadar yekpare bir blok olarak üzerine çöreklendikleri ülkenin emeğini iliğini sömüren devasa yapı bu günlerde bir vehim fırtınası altında çatırdamaya başladı. Ortak gördüğüm yoksa rakibim mi? Dostum saydığım düşmanım olabilir mi? İkbalimi bağladığım mahvımın sebebi olabilir mi?
 
Daha acınası gülünçlükte olanlar özellikle medyada çöreklenenler. Kısa süre öncesine kadar işleri kolaydı. Ulusalcı-CHP ve sosyalistler diye iki ana gruba yığdıklarına hakikat, bilgi, ahlak izan umursamadan küfür etmeleri cukkayı toplamalarına yetiyordu. Gelsin danışmanlıklar, gitsin projeler, bol sıfırlı maaşlar, programlar, promosyonlar, hediyeler altında küplerini doldurmanın keyfini çıkaranlar şaşalamış durumdalar.
 
Kim kazanacak? Yarın kaybeden tarafta kalırlarsa başlarına ne gelecek?
 
Bu grup arasında en zavallı durumda olanlar kendilerine verilen payeleri ciddiye alıp, hakkaten ‘opinion maker’ olduklarını zannedip taraflara akıl vermeye kalkanlar. Dershane kavgasının gerçekte ne olduğunu anlamaktan aciz, sanki kavga, basit bir rant kavgasıymış gibi, ağabeylik ablalık yapmaya debelenenlerin halleri içler acısı. Bu grubu ağırlıklı olarak kendi kendilerini tanımlamak için kullandıkları genellemeyle ‘liberaller’ oluşturuyor. Ama herkesin aklına hemen gelebilecek daha karikatürize örnekler de var.
Lakin, asıl vehme kapılanlar ‘usta’ ile ‘efendi’; musluğun başındakiler.
 
İkisi arasında dinsel inanca daha hâkim olduğu ortada olan efendi, vehim içinde olduğunu usulünce olsa da açıkça dile getirdi. Enteresan isimli internet sitesinde yayınlanan son ‘sohbetinde’ artık ‘hüsn-ü zan’ etmekte zorlandığını buyurdu. Demek ki biraz daha zorlanırsa ‘su-i zan’ etmekten kaçınmayacak.
 
Bu tumturaklı Arapça kökenli vehm, hüsn-ü zan, su-i zan da ne ola ki, diye düşünenler varsa, aslında taraflar birbirlerinin işbirliğinden kuşkuya düşmeye başlamış durumdalar ama kavgaya tutuşurlarsa da kaybedebileceklerinden, ellerindekilerden de olabilecekleri endişesiyle geriliyorlar, diye de anlaşılabilir olan biten.
 
Efendi, İslami söylemin, mümini (inananı) fasık (haram işleyen) zannetmek demek olan su-i zan ile fasık olduğu bilinmeyeni mümin saymak anlamına gelen hüsn-ü zan etmek arasında kaldığını söylerken, Usta ne de olsa avamdan dindar olduğundan, böyle idrak ikilemlerine takılmayıp, bodoslama girişmiş durumda; sen misin ABD ne zaman gak dese guk diyen, diye!
 
Kalp bir kez vehimle dolunca akıl, şüphe ve korku ayazında üşümeye başlarmış. Usta, düne kadar, her ne olumsuzluk olursa olsun, ustanın kabahati yok çevresindekilerin beceriksizliği, suçu diyenlerin şimdilerde ufak ufak da olsa, her şey güllük gülistanlık olacak yeter ki şu kendini bi şey zanneden çakma lider gitse, demeye başladıklarını işitiyor. Efendi, para kaynakları tıkanırsa hizmetin hezimete anında döneceğinin vehim değil hayatın kanunu olduğunun ayırtında.
 
Ama ikisinin de kalbini titreten asıl vehim, Büyük Usta’nın ikisini de bir mendil gibi buruşturmaya karar vermiş olma ihtimali. Bu ihtimali kuvvetlendiren ‘çok alametler belirdi’.
 
Bakalım Efendi ile Usta, ‘ya benimsin ya da kara toprağın mı’ diyecekler Büyük Ustalarına yoksa ‘ben ettim sen etme mi’?

Etiketler:
nefret