14/08/2014 | Yazar: Karin Karakaşlı

Rojava, bitimsiz ölüm yollarında Ermenilerin ulaşmaya çalıştığı Deir Zor’u anımsatıyor.

YPG ile IŞİD arasında çatışmalar sürerken Rojava, bitimsiz ölüm yollarında Ermenilerin ulaşmaya çalıştığı Deir Zor’u anımsatıyor. Suriye ile Irak toprakları arasında aşırı sıcağa ve çöl tozuna direnmeye çalışan bu halkı, iliğimden biliyorum. Ve bütün kalbimle ulaşabilecekleri, varabilecekleri bir yer diliyorum onlara. Kötüye inat bir kez daha dirensinler ve hayatlarını sil baştan kazansınlar diye…
 
Bazı coğrafyaların kaderinde var; o bölgelerin isimlerini ancak felaketlerle öğrenir dünya. Yoksa varlığını bilmeden de yaşayıp gider çünkü orası turistik, ticari bir merkez değildir. Gözden ırak, izbe bir köşedir. 3 Ağustos’ta IŞİD’in Irak’ın kuzeybatısında Musul kentinde Ezidilerin yoğun olarak yaşadığı Şengal (Sincar) Dağları ve  köylerini işgal etmesiyle birlikte Şengal de bir kırımla bilinir oldu.
 
Her kırım utanç verici, isyan ettirici bir tekerrürdür aslında. Farklılıkları talidir, çağrışımları çok güçlü ve hazin. Irak Meclisi’nde Ezidi Milletvekili Viyan Daxil’in gözyaşları içinde haykırışlarla ve en sonunda bayılıp kendinden geçerek yaptığı konuşma, bütün dillerin üstündedir misal. Söylediklerini anlamasanız da içinizden bilirsiniz ve dünya ajansları bu kadının çığlığını farklı dillere tercüme ettiğinde yanılmadığınızı anlarsınız. Bir isyan ve yardım çığlığıdır bu: “Biz burada konuşurken Ezidiler soykırıma uğruyor. Ailem katledilmekte. Tüm Iraklılar gibi. Şiiler, Sünniler, Hıristiyanlar, Türkmenler ve Şabaklar gibi. Ve bugün Ezidiler. Şengal bölgesinde katlediliyoruz. Lütfen kardeşlerim, tüm siyasi farklılıkları bir tarafa bırakalım. Yanımızda insan olarak durun. İnsanlık adına konuşuyorum. Lütfen bizi kurtarın! Bizi kurtarın!”
 
O kadın milletvekili haykırırken sırtı dönük put gibi duran erkek kalabalığı bir yanıyla erktir, koca dünyadır. Tarih boyu 72 kez yok edilmeye çalışılan bir halk yine ölüm kalım mücadelesi verirken ateş elbette her zamanki gibi düştüğü yeri yakar.
 
O kadın vekile bakarken Ermeni Soykırımı sırasında Meclisi Mebusan üyesi vekillerin haykıramadığını düşündüm. Çünkü 250 aydının bir 24 Nisan akşamıyla aynı anda tutuklanıp katledildiğinde, önce ses gitti. O sesin yokluğunda da bir halk usul usul yok edildi.
 
Ezidi halkının korkulu, çaresiz göçünün fotoğrafları düşüyor ajanslara. Kiminin ayağında terlik, bir kısmı yalın ayak. Üzerlerinde rastgele o dehşet gününde ne varsa, o kıyafetle düşmüşler yola. Can havliyle. Şengal Dağları’nda tarihte kim bilir kaçıncı kez bir ölüm-kalım mücadelesi var. Binlerce aile aç, susuz ölüyor. Kadınların bir kısmı kaçırılmış. Yeniden kurulacak bir hayat var mı, bilmeden yürüyor kalanlar.
 
Şanslı olanlar Zaho-Silopi arasında taksicilik yapanlar tarafından Habur Sınır Kapısı’na ulaştırılıyor. Diğerleri ise Şengal Dağları’ndan Cizirê Kantonu’na, Rojava’ya varmanın umudunda. YPG ile IŞİD arasında çatışmalar sürerken Rojava, bitimsiz ölüm yollarında Ermenilerin ulaşmaya çalıştığı Deir Zor’u anımsatıyor. Suriye ile Irak toprakları arasında aşırı sıcağa ve çöl tozuna direnmeye çalışan bu halkı, iliğimden biliyorum. Ve bütün kalbimle ulaşabilecekleri, varabilecekleri bir yer diliyorum onlara. Kötüye inat bir kez daha dirensinler ve hayatlarını sil baştan kazansınlar diye… 

Etiketler:
nefret