04/11/2011 | Yazar: Varujan Tigran

Terminalde Van’a gidecek yolcu otobüslerinden birine yardım malzemesi yükler iken yolculardan biri bana öyle tarif edilemez bir şekilde baktı ki. Sonra üç kelimelik bir cümle kurdu. ‘Biz bunları görüyoruz.’

Terminalde Van’a gidecek yolcu otobüslerinden birine yardım malzemesi yükler iken yolculardan biri bana öyle tarif edilemez bir şekilde baktı ki. Sonra üç kelimelik bir cümle kurdu. “Biz bunları görüyoruz.” Üç kelimesi gözlerinde büyüdü. Sıkı sıkıya tokalaştığım eli acıyla beslenen dostluğu getirdi. Bir beklentim yoktu hiç ama bu olabilecek tüm beklentilerin ötesiydi.

Doldurduk. Yer kalmayınca bagajlarda; koltuk altlarına hatta ayakaltlarına ve sonra orta kapıya, merdivenlere yani işte otobüste ne kadar yer varsa. Herkes Van’a gidiyordu ve herkesin rızası vardı buna. İşte o anlarda üzüntümüzü unutuyorduk az da olsa.

Biraz soluklanayım dedim, oturdum bir banka. Yanımda oturan biriyle tanıştım. Benim memlekete de gitmiş asker iken. Buralıymış, yani Trabzonlu. Bir arabaya yüklemiş getirmişti yardım malzemelerini. Ben şehri sevmiyorum dedi. Boz tepeden inmezmiş pek. İnmek için iyi bir sebebi vardı bu kez. Ama belli ki tepeler daha yakındı Van’a. Evet, belki farklıydı doğrularımız. Belki büyüklerimizden öyle görmüştük. Ama gönlümüz birdi o anda.

Bir amca geçti öteden. Trabzon’da bir de öğrenciye kötü derler dedi. Tebessüm ettirdi bana. Sonra bir zabıta geldi. Eşyalara el koymak istedi. Yardım yapılacaksa biz yaparız dedi. Polis de geldi sonra. Yardım etmek suç muydu? Biz bilemedik onu, bilemezdik. Onlar da bilemediler, bıraktılar sonra. Tuttuğumuz kamyon gelince battaniyeleri, kazakları, montları ona yükledik. Bir arkadaşın tabiriyle insanın, insanlığın içini dışını ısıtmak istedik.

Bazı bazı şevkim kırıldı; polis, savcı edasında insanların mesajlarından. Kime karşı, niye kendimi savunmalıyım ki ben. Bu ülke “benim” tavırlarıyla tepeden bakan bu zihniyetin deliller bulmaya çalışarak ithamlarda bulunması koydu elbet bana. Başka bir şey yok muydu konuşmamız gereken? Neydi onlara ağızlarına geleni söyleyebileceğini düşündüren? Ne cevap vermeli onlara ya da ne sormalı? Herkes mi şüpheli? Ne zaman korkmayacağız lafımızı söylerken? Ne zaman arınabileceğiz farklılığa tahammülsüzlüğümüzden?

Düşünüyorum. Düşündükçe birkaç damla gözyaşı dökülür gibi oluyor gözlerimden sonra kızgınlık kurutuyor onları. Bir yanda canla başla yardım toplayanlar vardı insanlığımızı tazelediğimiz diğer yanda en acılı günde bile insana insan diyemeyenler vardı diri diri gömüldüğümüz.
 
Teşekkür edildiğinde sadece olması “gerekeni yaptık” diyor dostlar. Doğrudur. Tüm çıkarlarımızdan öte salt insan olduğumuzu hiç unutmamaktı niyetimiz. Ama defalarca gömülmüştük ve kaçınılmaz bir son gibi daha da gömüleceğiz. Ne yazık ama… Yeniden insanlığımızı diriltmek adına gitmeden görmeden nasıl bizim olduğunu anlayamadığımız o şarkılardaki uzak köyü biraz olsun yakınlaştırmayı diledik ve dostlar gerekeni yaptı.

Etiketler:
nefret