05/09/2011 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Van’da yaşayan Perihan Dostgül Kadın Sığınakları Kurultayı’ndaki kadınlara ve kurumlara bir çağrı yaptı. Ama Kurultaydan ses gelmediği için gitmediğini düşünerek yeniden yeniden aynı maili gruba attı.

Van’da yaşayan Perihan Dostgül Kadın Sığınakları Kurultayı’ndaki kadınlara ve kurumlara bir çağrı yaptı. Ama Kurultaydan ses gelmediği için gitmediğini düşünerek yeniden yeniden maili gruba attı.
 
Perihan’ın çağrısı şöyle başlıyor: “Aslında bayramınızı kutlayarak başlamak isterdim. Ama burada bayramlar şeker tadında değil. Kan ve barut kokusu var havada”...
 
Van’da yapılan Kadın sığınakları kurultayında tanımıştım Perihan’ı. Kent Konseyi Kadın Meclisi aktivistiydi. AKP hükümetinin Ortadoğu’nun bir parçası olan Kürtlere yönelik savaş ilanıyla ilgiliydi çağrısı.
 
Devam ediyor Perihan: “Yıldırım Ayhan ölümü göze alarak, canlı kalkan oldu ve canlı kalkanların öldürüldüğü İsrail’den sonra ikinci ülke Türkiye’dir. Bir tane dünya var. Hepimiz aynı gökyüzüne bakıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun aynı güneş, aynı aya bakıyoruz. Biz kadınların kadın sorunlarına bakışımızda ortak paydamız; dil, din, ırk ayrımı yapmamak değil mi ki bu büyük bir sorumluluk gerektiriyor? Savaşın ve savaşın sonucunda ölümlerin bitmediği bir coğrafyada yaşamak pimi çekilmiş bir bomba gibi olmaktır. Bu şartlarda şiddete hayır demek ne kadar anlamlı olabilir bilmiyorum? Evden çıktığımda her köşe başında tabur gibi polislerle yaşamak istemiyorum. Ülkemde özgür olduğumu bilmek istiyorum. Her gün evden çıktığında 17 yaşındaki oğluma “dikkatli ol” demek istemiyorum. Çünkü burada devlet öldürüyor ve Yıldırım Ayhan gibi kimvurduya gidiyor... Bir Allahın kulu kalkıp da bir açıklama yapma gereği duymuyor.
Kürtler yıllardır ne istiyor? Bu kadar isyanlar ve ölümlere rağmen, baskı ve şiddete rağmen… Ne kadar asimile olsa bile ben Kürt’üm demekten neden vazgeçmiyor? Kendi Anavatanında mülteci gibi yaşatılması insan haklarına uyar mı?
Türk olmamasına rağmen ilkokuldan ve hatta bu aralar anaokulundan itibaren ezberletilen "TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM" andı ne kadar gerçeğe uygun? Bu asimilasyon çalışmaları yıllardır devam ediyor, hedefine ulaştı mı? Ya da asimile edilmeye çalışmak doğru mu?
Demokratik özerklik denilen eyalet sistemi Türkiye’yi neden bölsün, bölünme noktasına getirsin ki? Çok demokrat bulduğumuz Avrupa ülkelerinde bulunan, Almanya’nın da buna çok güzel örnek oluşturduğu eyalet sistemi oraları böldü mü?
Artık boş söylemlerle değil, kadınlar bu gerçeklerle yüzleşip ortaya sağlam, kalıcı bir barış sağlayacak çaba içine girmelidir. Yani kadınların elini taşın altına koyması gerekiyor. Kendi halkına savaş ilan etmekten çekinmeyen, hükümetlere, iktidara kadınların da söyleyecek sözü olmalı. Açmış olduğum bu tartışmayı buradan geliştirerek, ileriki zamanlarda bir araya gelip açıklamaya yapmaya, herkesin kendi ilinde “Barış” çağrısı yapmasını öneriyorum. Herkesin eşit hak ve özgürlüklerini yaşayabildiği bir ülke için el ele verelim”
 
Umuyorum bu çağrı karşılığını bulur. Çünkü savaşta kazanan taraf yoktur. Kaybeden her zaman halk olacaktır. Kadınların barışa her zamankinden çok ihtiyacı var.
 
 

Etiketler:
İstihdam