24/09/2012 | Yazar: Özgür Puya

Hey! Sana diyorum. İçindekine dur deyip başını yukarı kaldır. Aynı maviliğin altında, aynı toprağın üzerinde burnundan ve ağzından soluyarak yaşıyoruz, BİZ.

SEN her yerdesin!
 
Küçükken benim evimde vardın. Allah için şimdi evimde yokum. Sevgilim de bir serçe kadar narin olduğundan seni evimize almıyoruz. Almayız da. Çünkü sen çok iğrenç bir yaratıksın. Senden gerçekten her yerde var biliyor musun? O kadar sıradansın ki, herkesin içinde sessizce sümkürenler, tuvaletlerde burun karıştıranlar, sessizce yellenip usulca yürüyenler, yakalanmadan yaptığı hırsızlıkları unutup senden koyu bir çocuğu ekmek çalarken görünce yumruklayıp küfür edenler kadar çoksun sen. Ve biliyor musun belki de doğduğundan beri banyo almamış sokak çocuklarının saçını başını öperim ben, ama senin yüzünü görünce kusasım gelir hep. Hatta kusarım bazen. Ama yanına gelip bir iki yumruk tekme atıp, senin ağzından burnundan kan getiremem. Çünkü ben ve arkadaşlarım senin gibilere bile seningibilik yapamayız. Yumruk atamayız, dışlayamayız, küfür edemeyiz, rezil ettiğini sanıp havalara uçarken etrafa nasıl yaptım ama bakışları atarken dişlerimizi göstererek gülemeyiz. Yapamadığımızdan değil ha, yapmayız biz!
 
Seni ilk ne zaman görmüştüm biliyor musun? Sanki doğduğumda karşımda belirdi yüzün. Sonra ben evinde büyüdüm, okuluna gittim, sokaklarında gezdim, çocukluğunla meşe oynayıp seni üttüm (çünkü hep senden iyi oynadım meşeyi). Babamı dışladı sen ve sen ve sen. Bana hep dediler ki baban gibi olma ha! Ama babam neydi biliyor musun? Saf ve temiz kalbi olan salaklığı bilerek seçmiş iyi bir adam. Beni hayatımda ilk kez “o biriyle” babam tanıştırmıştı. Senin “ibne” diyerek küçümsediğini sanırken kirlettiğin sıfat var ya. Gerçi sen siyahtın. Sana gelen ve senden çıkan her şeyin kararmasına şaşmamalıydım. Babam bana karışmadı. Paten kaymayı öğrendiğim parkta aşık olduğum ablanın yanında oturup tırnaklarını yiyen, kendiyle edilen alayları umursamayıp en ufak bir arabulmanda sana yanaşan güzel bir insandı o biri. İlk senden orada nefret ettim işte. İlk kez karşımda çıktığın terazide hafif gelip, üste çıktın. Hatta hatırlar mısın bilmem ama karşına dikilip onu rahat bırak dedim sana, ardından sen kolun kadar bir çocuğu itelediğinde düşüp kafasını yarmıştı. Babam sonra seni de arkadaşlarını da dövmüştü. Ardından sen sana benzeyen babanı çağırmıştın ve onu da dövmüştü. Sana o gün de söylemiştim. Benim babam senin babanı döver! Diyorum ki o gün çok iyi oldu. Oh oldu. İyi oldu. Anneme söyleyemezdim. Annem de senin tarafındaydı. Babama çocuğu niye öylelerinin yanına oturtuyorsun diye bağırıp çağırırdı. İbne diyemeyişi de ağzının bozuk olmayışından değil küçük oğlunun ahlakının seyrine olumsuz etkilerini hesap etmesindendi. Evet. Ne yazık ki annem de ılımlı bir taraftarındı. Babamı da sen kaçırdın evden. Babam çok sevdiği annemi senin yüzünden bırakıp gitti. SEN! Ve Sen! Ve Sen!
 
Sen ki nankördün.
 
Çünkü izlerken poponu koltuğa yapıştıran filmlerdeki oyunculardan yönetmenlere, dinlerken mest olduğun müziklerin bestecilerinden icracılarına, okurken ağzını açık bırakan şiirlerin öykülerin romanların yaratıcıları bizdik. Sen oturup sağa sola laf yetiştirip iğrençliklerini yapmaya devam ederken biz hem sevişiyor hem düşünüyor hem hayal kuruyor hem yaratıyorduk. Çok övündüğün padişahların çoğu da bizdik ha. Şu doğru dürüst bile kullanamayıp ama kullanabildiğinle bizi aşağıladığın düz mantığı da sana biz öğrettik. Ondan sonra ve önce daha neler var. Nankördün sen hep. Söylesem de basar geçersin.
 
Biz aşktık, sen çıkar.
 
Biz kalptik, sen pipi.
 
Biz serçeydik, sen akbaba.
 
Biz beyazdık, sen siyah.
 
Hep böyleydin ki sen. Bu aralar seni yine çok görmeye başladım ben. Her yerde görüyorum. Sokağa çıkınca, televizyonu açınca, gazete alınca sen. Sevgilimle yemek yerken, tramvayla gezerken, vapurda, ev yolumda, her yerde sen. Beni kusturmaya hakkın yok senin.  
 
Her türlü kötülük senden çıkıyor. Her türlü pislik senin paçalarından akıyor. Her şey senin çirkin başının altından çıkıyor. Her taşı sen atıyorsun. Sana soruyorum: bunu niye yapıyorsun?  
 
Hey! Sana diyorum. İçindekine dur deyip başını yukarı kaldır. Aynı maviliğin altında, aynı toprağın üzerinde burnundan ve ağzından soluyarak yaşıyoruz, BİZ.
 
Evet, biz. Sen ne kadar sen desen de bize, sen de bizdensin ona göre. Ne kadar ayrı görseler de bizi yaratan varsa eğer o da Biz, ona göre. Unutma ki, çok sevdiğin o büyük Tanrı seni de beni de, belki de, yarattı. Bilmelisin ki beni yaratan en az benim kadar “ibne”.
 
SEN!
 
Lütfen sözünü “öylelik” emaresi olarak algılasan da ben yine ben olmayı göze alarak sana diyorum ki Lütfen! Lütfen yapma böyle. Sen böyle yapmaya devam edersen, gün olur devran döner kaldırdığın pipin dönüp sana sürter. Üstüne pislediğin dünya hepimizin, bence bir düşünmelisin. Hani şunu da bilmelisin:
 
Velev ki ibnesin, iyi edersin…

Etiketler:
İstihdam