21/03/2013 | Yazar: İnan Keser

Ben Kürt uluslaşmasının, temelde dil üzerinden inşa olmadığını, Kürtlerin çok dilli bir ulus olduğu tezini savunuyorum.

Uzun zamandır üzerine düşündüğüm ‘Zazaların Kürt olup olmadığı meselesi’ne dair bu yazıyı kaleme amama, A. Hür’ün Radikal’deki yazısı sebep oldu. Hatta, açık yüreklilikle, Hür’ün beni bu konuda yazmaya kışkırttığını dahi söyleyebilirim.  
 
Hür yazısında, daha önce kaleme aldığı Koçgiri yazısına olumlu, olumsuz pek çok tepki aldığını, olumsuz tepkilerin yazıda geçen, Kürtler/Zazalar terimine ve “Şeyh Said İsyanı Sünni Zazaların isyanıdır”şeklindeki tezine yönelik olduğunu yazıyordu. Devamla Hür, okuyucularından bazılarının, “Kürtler ve Zazalar diye iki ayrı etnik grup olmadığını, Zazalık kavramını devletin 1980’den itibaren Kürtleri bölmek için uydurduğunu”, bazılarınınsa “Kürtlerin ve Zazaların kesinlikle iki ayrı etnik grup olduğunu, Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin Zazaları yok saydığını veya asimile etmeye çalıştığını” savunduğunu belirtiyordu.
 
Bu noktada, Hür’ün sözkonusu yazısında Zaza Dili, Kurmanç dili, Kürtler, Zazalar ve Kürtlük üzerine savunularını bir kenara bırakıp, ‘Zazaların Kürt olup olmadığı meselesi’ne yönelik Kürtler arasındaki yaygın iki yaklaşımın gerçekten de Hür’ün belirtiği biçimde olduğunu kabul etmek; daha da önemlisi konuya dair taban tabana zıt gibi görünen bu iki yaklaşımın aslında aynı zihniyetin farklı tezahürlerinden ibaret olduğunu göstermek gerekiyor.
 
Şöyle ki, Zaza dilini konuşanların Kürt olmadığını savunanlar Zaza dilinin bağımsız bir dil olduğunu iddia ediyor ve bunu ispatlamak için Zaza dili ve Kurmanç dili arasındaki uzaklığa ilişkin inandırıcı dilsel deliller sunuyor. Buna karşılık Zaza dilini konuşanların Kürt olduğunu savunanlar ise Zaza dilinin bir dil değil Kürt dilinin lehçelerinden biri olduğunu ileri sürüp buna kanıt olarak Zaza dili ve Kurmanç dili arasındaki yakınlığa dair yine inandırıcı dilsel kanıtlar sunuyor.
 
Böylelikle ‘Zazaların’, tabii ki alt metinde de Kürtlerin, ne olduğu konusunda taban tabana zıt gibi görünen bu iki fikri savunanlar da kendilerine dili dayanak yapıyor. O zaman bu noktada sorulması gereken makul soru “neden Zazalık ve Kürtlük gibi doğrudan politik bir tartışmada merkeze dilin alındığı” sorusudur. Bunun cevabı eskilerin söylediği bir sözde saklı “kurbağanın dünyası kuyunun ağzı kadardır”.
 
Bilindiği gibi Türk milliyetçiliği büyük oranda, ulusun dolayısıyla onun reel politik örgütü olan devletin dil temelinde oluştuğunu savunan Alman milliyetçiliğinin etkisinde şekillendi. Bu tez çok basit bir kabüle dayanmaktaydı, ayrı bir dil ayrı bir ulus, ayrı bir ulus ayrı bir devlet, tabii ki ulus-devlet demekti. Daha açık bir ifadeyle, bağımsız bir devlet talep etmenin de, bunu inşa etmenin de önkoşulu bu devletin yurtaşı/sahibi olacak insan grubunun, diğer insanlardan farklı bir ulus olduğu, çünkü diğer insanlardan farklı bir dil konuştuğunu ispatlamaktı. Yine bilindiği gibi Türk milliyetçiliğinin ete kemiğe bürünmüş hali olan Türkiye Cumhutiyeti’nde, Gökalp’in kültür ve ülkü birliğine yaptığı vurguya, kurucuların 1930’larda ırkçılığa kayan pratiklerine ve yine kurucuların Türk ulusunun temel inşa öğelerinden biri olarak Hanifi Müslümanlığa verdiği öneme rağmen, asıl olarak Türk dili, yönetenlerce ulus inşa siyasasının merkezine konuldu.
 
1960’larda oluşmaya başlayan ve bugüne kadar neredeyse kesintisiz devam eden ‘üçüncü dalga Kürt milliyetçiliği’ ise katıksız biçimde Türkiyeli bir hareketti. Tamamı Türkiye’de sosyalize olan ve neredeyse yine tamamı üniversite öğrencisi olan üçüncü dalga Kürt milliyetçiliğinin kurucularının önlerinde duran, ulaşabildikleri tek milliyetçi program doğaldır ki Türk milliyetçiliğinin yukarıda kabaca özetlenen programıydı.
 
Dolayısıyla, yakın tarihlere kadar Kürtlere dair politik talepler dile getirenler, canla başla Kürtçenin Türkçe olmadığını ispatlamaya çalışırken, Kürtlerin politik taleplerini engelemeye çalışanlar da karşı tez olarak Kürtçenin bir dil değil, dilse bile Tükçenin bir kolu olduğunu ispatlamaya çalıştı. Herkesin kendisinden daha muktedir olana benzediği bu tarihsel serüven hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde 1980’lerin sonunda bu kez ‘Zaza meselesi’nde vücut buldu.
 
Oysa, genel olarak Dünya politik tarihi, özel olarak da politik tarihte etnik gruplar üzerine az da olsa kafa yoranların defalarca ortaya koyduğu gibi gerçekte tek politik örgütlenme biçimi devlet, tek devlet biçimi ulus-devlet olmadığı gibi dil de ulus inşa süreçlerinin bırakın tek ögesi, zorunlu ögelerinden biri dahi değildir. Aksi takdir de oluşumunda dilin neredeyse hiç rol oynamadığı A.B.D, Meksika, Sırp, Boşnak, Pakistan ve daha birçok ulusu, ulus saymamak gerekir.    
 
Aynı biçimde, Zazalar Kürt değildir ya da Kürtür diyenler, ki bunların birçoğu Zaza ve Kürt dilinin ikisini birden bilmemekte bazıları ise ikisini de bilmemektedir, Zaza ve Kurmanç dilinin dahil olduğu Hint-Avrupa dillerinin İrani diller koluna mensup diğer diller üzerine yapacakları kısa bir araştırmayla, bu dillerden bazılarının Zaza ya da Kurmanç diline bir diğerinden daha yakın olduğunu ama örneğin hiçbir Tacik ya da Pencap dili konuşanın “Zaza ya da Kurmanç dili konuşanlar Pencaplıdır ya da Taciktir” demediği gibi, hiçbir Kürdün de “Pencap ya da Tacik dili konuşanlar Kürttür” demediğini görüp anlayabilirler.  
 
Buraya kadar konuyu ele alırken kullandığım terminolojiden de anlaşılabileceği gibi benim bu konuda savunduğum ilk başta oldukça kafa karıştırıcı gelebilecek olan, Zaza dili ve Kurmanç dili diye iki ayrı dilin var olduğu, bunlar arasında dil-lehçe ilişkisinde olduğu gibi hiyerarşik bir ilişki olmadığı, ancak Zaza dili ve Kurmanç dilini konuşanların aynı Soran, Hewreman ve Lek dilini konuşanlar gibi Kürt olduğudur. Tersinden ifade etmek gerekirse, ben Kürt uluslaşmasının, temelde dil üzerinden inşa olmadığını, Kürtlerin çok dilli bir ulus olduğu tezini savunuyorum. Bu noktada aklına “peki dil değilse Kürt ulusunu var eden neydi” sorusu gelenlere cevabım, Kürt uluslaşma tarihine bir de, ulus-devlet dışındaki politik örgütlenmeleri, yaşam tarzını da içerir biçimde kültürü ve ulus inşa süreçlerinde milliyetçi entelektüel emeğin rolünü ıskalamadan bakmaları.
 
Ama bence daha da önemli olan, Hür’ün sadece yazısında yer alan “Zazaların (yöreye göre kendilerine Kırmanc, Kırd, Dımıli veya Zaza diyorlar) ayrı bir etnik grup mu yoksa Kürtlük (Kurmanc) ailesinin bir üyesi mi olduğu veya Zazacanın (yöreye göre dillerine Kırdki, Kırmancki, Dımılki veya Zazaki diyorlar) ayrı bir dil mi yoksa Kürtçenin (Kurmanci ‘Kuzey Kürtçe’) bir lehçesi mi olduğu konusunda Wikipedia’nın ‘Zazalar’ maddesine bakılabilir” cümlesinde birbirinin peşi sıra yaptığı bilgi yanlışlarının gösterdiği gibi; uzun yıllardır devam eden bir çatışmanın taraflarından ve Türkiye siyasetinin temel öznelerinden biri olan, daha da ötesi yan yana değil içi içe yaşadığımız bir halkı tanımamıza engel olan bariyerleri aşmamız için almamız gereken daha çok yol olduğu…(BirGün)
 

Etiketler:
İstihdam