23/01/2017 | Yazar: Ali Ersen Erol

Yol boyunca insanların orada olmalarından duydukları gurur ve bu gururun bir ağ gibi kalabalığa yayılmasını hissetmemek mümkün değildi.

8 Kasım 2016’de A.B.D. genel seçimleri yapılmadan yaklaşık bir ay kadar önce, Washington Post gazetesi 2005 tarihli bir video yayınladı. Bu videoda şimdi A.B.D. başkanı olan Trump’ın kadınlar hakkında yaptığı cinsiyetçi ve kaba ifadeler yer alıyordu. Trump, kadınlar “sen yıldız olunca her istediğini yapmana izin veriyorlar. A*larından tutuyorsun. İstediğini yapıyorsun” diye erkekliği hakkında böbürlenirken kayda geçmişti. Tabii, bundan bir ay sonra Trump A.B.D. başkanı seçilince, tecavüz kültürünü o güne kadar görmemiş olanlar, liberaller ve kendi çevresi dışındakilerin ne dediğini bilmeyen beyazlar şaşkınlıklarını gizleyemediler. Her ne kadar beyaz kadınların yüzde 53’ü Trump için oy kullanmış olsa da (mesela siyahi kadınların yüzde 95’i Hilary için oy kullandı), özellikle beyaz kadınlar için bu kadar cinsiyetçi sözden ve cinsel saldırı itirafından sonra Trump’ın seçilmesine anlam veremediler.

Fakat, tecavüzden yargılanan erkeklerin ufak bir para cezası alması ve serbest bırakılması gibi, Trump 8 Kasım’da başkan seçildi. Seçimlerden sonra Teresa Shook isimli bir kadının facebook’ta bir etkinlik sayfası yaratmasıyla başlayan ve daha sonra bir sürü kadının bir araya gelerek organize etmesiyle şekil bulan #womensmarch, kadınların yürüyüşü, herkesin beklentilerini aştı. Bazı tahminlere göre A.B.D. genelinde 3.3 – 4.2 milyon arasında insan katıldı. Böylece kadınların yürüyüşü A.B.D. tarihindeki katılımı en yüksek protesto olmuş oldu. Benim katıldığım Washington DC yürüyüşünde en az 500,000 insan olduğu tahmin ediliyor. DC’de yapılan yürüyüşte, etkileyici bir konuşmacı listesi de vardı. A.B.D.’de 60’larda yaşanan insan hakları hareketi döneminde Komünist Parti liderliği üstlenmiş ve Siyah Panterler Partisi ile yakın durmuş, daha sonra da profesörlük yaparken hapishane reformu üzerine çalışmış olan Angela Davis, en çok beklenen konuşmacılar arasındaydı. Siyahi bir trans kadın ve aktivist olan Janet Mock, sınıf, ırk, cinsiyet ve cinselliğin ayrı düşünülemeyeceğini, seks işçileri, engelliler ve mülteciler gibi toplumun kenarına köşesine itilenler olmadan özgürlük mücadelesi olamayacağını anlattı. Madonna, Michael Moore, Scarlett Johansson gibi daha bilinen isimler de konuşmacıların arasındaydı.

Yürüyüşün yapıldığı ‘national mall’, Washington DC’de hükümet binalarının, anıtların ve ağaçların arasında, uzun ve yeşillik bir mekan. Ünlü yürüyüşlere ve buluşmalara ev sahipliği yapmak gibi tarihsel bir önemi var. Mesela, 1963’de Martin Luther King’in ünlü ‘benim bir hayalim var’ konuşmasının yapıldığı yer de burasıydı. Bu alana çıkan bütün metro istasyonları, kedi kulaklı pembe bere giyen insanlarla doluydu. Bu yürüyüşün bir sembolü haline gelen kedi kulaklı pembe bere, Trump’ın cinsiyetçi söylemlerine direk bir karşılık olarak ortaya çıktı. İngilizcede ‘a*’ kelimesinin direk karşılığı aynı zamanda kedi anlamına gelen ‘pussy’. Trump’ın cinsiyetçi saldırısını tersine çevirmek için, herkes ‘pembe kedi kulaklı bere’ giyerek, Trump’ın nesnelleştirdiği kadının cinselliğini kendi özneliğinde sahiplenme mesajı verdiler.

Metro araçlarında kalabalıktan hareket edecek yer yoktu. Yoğun talep ve sıkışıklık yüzünden, metro ancak dur kalklarla yürüyüşün olduğu durağa ulaşabildi. Metro araçları içinde insanlar, birbirlerinin nereye gittiklerini bildikleri için, tanımadıkları insanlarla rahatça konuşuyorlardı. Sadece benim bindiğim metro aracında duyduğum muhabbette bile dört farklı eyaletten insan sırf o gün yürüyüşe katılabilmek için gelmişti. Yol boyunca insanların birbirlerine gülümseyerek konuşmaları, umutla birbirlerine bakmaları, orada olmalarından duydukları gurur ve bu gururun bir ağ gibi kalabalığa yayılmasını hissetmemek mümkün değildi. Bu his, metrodan inip insanların arasına karıştığımda da devam etti. İnsanların kendi seslerini ve varlıklarını ifade etmek için hazırladıkları pankartlar, heyecanla o pankartları yukarı kaldıran kollar, gezerken selamlaşmalar, birbirine destek olmalar ve yüreklendirmeler baştan sona bitmedi.

Kesinlikle o kadar insanı oraya toplayabilmek önemli bir başarı. Bu yürüyüşü düzenleyenlerin ve katılanların, A.B.D. tarihinin en büyük yürüyüşünün parçası olduklarını söyleyebilmeleri de gayet gurur verici. A.B.D.’de Trump’un aleni faşizmine karşı böylesine bir tepki göstermenin simgesel değerleri var. Mesela, Trump’un hem kendi hem de devlet imkanlarıyla bile kendi başkanlık yemin törenine bu yürüyüşteki insan sayısının yarısını bile toplayamamış olması kayda değer bir nokta. Trump ve takımının önümüzdeki yıllarda kolay ve rahat bir başkanlık geçirmeyeceğini bilmesi, onu savunmada tutabilir ve böylece hata yapabilirler. Ayrıca organize olmanın ve kolektif eylemin ne kadar ses getirdiğini aklımızda tutmanın da faydası var. Bununla beraber, özellikle bu aralar insanların bu tür eylemlerden alacakları umut da sonraki eylemlere güç katması bakımından önemli.

Bununla beraber, yürüyüş sırasında beni rahatsız eden noktalar da vardı. Mesela çoğu pankart, kadınlığı vajina veya rahim sahibi olmakla özdeşleştiriyordu. Trans kadınları unutan bu refleksin bir şiddet örneği olduğunu not düşmekte fayda var. Tabii, akla gelen başka sorular var. Mesela, bu insanların ne kadarı siyahi insanların hak ve özgürlük mücadelesini destekliyor? Ya da ne kadarı Filistin ve Yemen’de olanlar için sesini çıkartıyor? Acaba seks işçileri, trans hakları ve mülteciler gibi konularda sessiz kalacaklar mı? Acaba ana akım medya ‘protestolarda şiddet vardı’ dedikleri zaman, kırılan cama çerçeveye üzülüp, dikkat çekilen meseleleri unutacaklar mı? Bu sorularla amaç, yürüyüşe katılanları yargılamak ve ‘bugüne kadar neredeydiniz?’ gibi saçma bir şekilde itelemek değil. Fakat 2017’de, feminist ve queer literatürün araştırıldığı ve okunduğu, popüler kültüre sızdığı bir ‘kadın’ odaklı yürüyüşte bile transfobik ve cis-normatif pankartlar varsa, bu önümüzdeki yolun uzunluğunu gösteriyor. Trans kadınlara şiddet uygulamaktan gayet keyif alan insanlar zaten bolca mevcut. Fakat benzer şiddetin yankıları ‘biz’ diye benimsediğimiz alanlarda çıktığı zaman, buna sessiz kalmak, o şiddete boyun eğmek oluyor. A.B.D. bağlamında, insanların rahatlarını bozmamak için görmezden geldiği meseleleri sürekli konuşmaların merkezine taşımak ve insanları rahatsız etmek bu yüzden önemli. 

Fotoğraflar: Reuters


Etiketler:
nefret