05/10/2015 | Yazar: Emre Korlu

Ne kadar garip değil mi? Onlara göre bir transseksüel olarak doğmuş olman, suç!

Saçlarını savurmuşsundur kırmızı odalara...

Gözlerinden akmaktadır lacivert rimel izleri ve çocuklar ağlar yine yeni yetme Cizre topraklarında. Ben seni hep gece gördüm; olmadığın kız çocuğu geçmişinle şimdi'nin zamane kadını, ayaklarında vişne çürüğü topuklularla bir isyandı yürüyüşün.

Sonra vazgeçtim çocuk olmaktan ve seni özledim. Bir gün, “yalan yere yemin edilmiş önyargılar değişecek” satırlarıyla, turkuaz mavisi tebeşirle, doldurdum hayatımın kara tahtasını.

Eteğin bacaklarını ele güne karşı kıskanırken, savaşın dibine vururdu bir ülke. Çocuklar derin dondurucuya gömülürdü. İhtiyar, içgüdüsel dürtüyle kendini asardı huzurevinin tablosuz duvarlarının gölgesine.

Bağımlı insan olduk, Karen. Çocukların yüzüne kan bulaştırdı ellerimiz. Irkları sırf “onlardan” farklı diye yok edildiler. Sana doğurgan olma şansı tanımayan hayat, verdiğini de geri aldı. Bu alçakçaydı. Bir tek annem üzülmesin diye ölemedim. Bakışları ayak parmaklarıma takılan insanlar intiharı seçerken ben direndim. Çocuklarını kurşunla yitiren sözüm ona vatanın askeri olmamak için toprağa değdirmedim tenimi. Büyüdüm Karen, bir trans kadının saçlarında eridim.

Buraların baharı güzel olur. Kahvaltıya uyandığın sabahlar, yüzünde gördüğüm o aydınlık gibi ısıtır içimi. Bulutlar griye saklandı mı, çocuklar vuruldu demektir. Çayda eriyen şeker gibi erir anaların yüreği. En çok kötülerin kazandığını gördüğün mücadelenin içinde yenilirsin ve onu yenersen incinmesinden korkar içerin çünkü iyisindir. İyilik böyle bir iksirdir Karen, suçsuza suçluyu bile acımayı öğretir.

Neyi savunuyorsan bu ülkede, neye inanıyorsan, neyi benimsiyorsan bunun tam aksini isteyenler yüzünden ölürsün: bir gazete önü ya da çıkış kapısının güneşe açılan yaprağında soluk bir çiçek gibi duruşunun sebebi, alışıla gelmiş değer yargılarını savunmadığın içindir. Bir azize veyahut aziz olmaya zorlanmana neden olan aile kavramı ise hâkimi destekler niteliktedir.

Karen, bu hayata yakışmadığını düşünüyorlar. Ne kadar garip değil mi? Onlara göre bir transseksüel olarak doğmuş olman, suç! Hayallerinin eskimesi kimsenin umurunda değil.

Özgürlüğümü gömdüklerinde başladı esaretim demiştin ve gömüldüğünde bir çocuğun sesi o zaman kapanmıştı sokaklar.

Ne çok vurulduk, Karen? Hiç aşık olmadan ve sarılamadan sevgiliye, ne çok dövüldük? Ne çok öldü çocuklar, hep bir şeyler sağ olsun diye(!)

Menfaat zehirdi; en yakınından en uzağına seni soymaya kurulmuş ruh yapımı robot. Öyle zarifti ki yüreğin, kim alsa onun elinde kalıyordu.

Kolay kandırılanlar ölür Karen. Tıpkı çocuklar, ihtiyarlar ve hayvanlar gibi...

Yani zayıf olanı çabuk harcar, taşı toprağı ceset kokan ülke.

***

Nerede olduğumuzu hatırlamıyorum ancak yaşıyordun yani henüz soğumamıştı o narin bedenin. Bir çocuk sevmiştin. Tabloda yüzün vardı, parmaklarında çilek reçeli...

Yüz yüze gelmekten kaçınıp akabinde sohbet ettiğimizi anlamakta gecikmediğimizi fark etmiştik. Ben sana o kısa zaman aralığında aşık olmuştum. Belki de adını söylediğinde...

Seninle karanlığa açılmayan bir öykünün iki kahramanı olmak istemiştim. Şu anda bile ilk günkü gibi heyecanlanıyorum söylerken: her şeyin sonsuz olabileceğine inanmıştım.

Bir anda oldu, yani anlıktı; yönelimleri ve kimlikleriyle insanlar, ağızlarındaki süt kokusuyla çocuklar, sözcükleri anlamaya çalışan hayvanlar gibi tüm varlıklar yok edildi.

Onun da söylediği gibi sonra anladım ki: “iyi insanlar bu dünyada fazla kalmıyorlar. Ama yüksek ruhlar zaten sıradan, küçük ve sığ sularda yaşayan bir toplumla bağdaşabilirler mi?”

Honore de Balzac


Etiketler:
İstihdam