16/10/2015 | Yazar: Arturo Bandino

Biz yas tutmayı ne zaman unuttuk? Yeryüzünde ilk insanlar öldüğünde nasıl yas tutulurdu, ne yaparlardı?

“Yürrü yavrum yürrü, insanlık yürrü buradan, buradan, buralardan. Git, gözüm görmesin seni.”

Geçen yıl bavulumu hazırlarken annem yine gözyaşlarına boğulmuştu. “Gitmesen oğlum, olmaz mı?” der gibiydi bakışları, ama konuşamadı, hiçbir şey diyemedi, gözyaşları konuşsaydı, ah gözyaşları konuşsaydı bir erkek gibi sırtımı döneceğim o evden çıkamazdım; fakat annem… Çünkü biliyordu, okumalıydım. Okuyup büyük adam olmalıydım. Kalem kılıçtan sivri miydi, onu öğrenecektim.  Gururlanacak oğluyla, bilirim ve bir ayet gibi boynumda saklıyor, inanıyorum buna.

İşte üçüncü farklı üniversiteye doğru yola çıkıyordum. Elazığ ve Kayseri maceralarından sonra üçüncü şehir. Aynı zihniyet farklı beton yığınlarıyla yek oluyor ve çemberin içine alıyor herkesi koynunu açarak. Bağnaz, yobaz, milliyetçiliğin peygamber tarafından gönderilen bir emirmişcesine yaşandığı bir vilayet. Genelleme yapmıyorum tabii.

Ne mutlu Türk’üm diyene! Oleeey. Ah. Ülke hepimizin oysa. Bu ülke hepimizin. Ah, diyorum, Didem Madak gibi. Ah. 

“İnsanlarda, kendi varlığını şekillendiren güçleri genellikle kendi dışında arama eğilimi vardır” diyordu Kesin İnançlılar adlı kitabında Eric Hoffer… Hayranlıkla okumuştum. Ve bir şehrin soğuk olması insanlarının çehresine, yaşantısına, insanlığına da bir etiket gibi yapışır, derlerdi de inanmazdım. Olmazdı. Saçmaydı. Çokça.  Ama öyle ya da böyle etkisi varmış. Geç anladım, çünkü insanlıktan umudum kesilmedi ki benim hiç.

Ölümlerin üç haneli bir sayıya denk düştüğü bir facia. Kimin, neden, kimler için yaptığı tartışılmalı ama biz yas tutmayı ne zaman unuttuk? Yeryüzünde ilk insanlar öldüğünde nasıl yas tutulurdu, ne yaparlardı? Güler, geçerlerdi belki ilk anlarda. Önemli değil. Biz onlardan bile geriyiz.

Korna sesleriyle intikam alıyoruz komünist, bölücü, terörist dediklerimizden.  Küçücük bir çocuğun ölümü mü, boşversene be… Futbol işte, dünya yuvarlak kaybolmuş bir uçurtma, futbol da öyle ve biz çok severiz kaybolmuş bir uçurtmayı. O uçurtmaya insanlığımızı bağladık çünkü.  Unutmayı, görmemeyi, sevgimizi…

Sizin dilinizden konuşayım: Peygamber efendimizin önünden bir müşrikin cenazesi geçerken ayağa kalkarmış. Çünkü o ölen bir insandı, ölümlüydü. Çünkü ölümün olduğu, daha doğrusu gerçekleştiği bir dünyadayız, ensemizde her an ve üfürüğünü duymamız hiç de zor değil. Ama bizim kimseye saygımız yok. Ölüm bizi ırgalamıyor, yakın akraba mı olmalı? Kimin için üzüleceğimize karar verdiğimiz günü, insanlığımızı mezarlığın önüne bırakıp kaçtığımız gün olarak anıyorum… Geçmiş olsun. Geçerse tabii.


Etiketler:
İstihdam