10/10/2018 | Yazar: Gözde Demirbilek

sakin göllerin kuğularına tsunami travması yaratan o günün ardından 3 yıl geçti. malum günün 3. yılı bugün.

tetikleyici uyarısı: bu yazı 10 Ekim Ankara Katliamı ile ilgilidir.

sakin göllerin kuğularına tsunami travması yaratan o günün ardından 3 yıl geçti. malum günün 3. yılı bugün.

ne kadar sakin bir göldeydik, tartışılır. yine de kendim için diyebilirim ki 10 Ekim’in ardından gölüm hiç sakinlemedi. bu yüzden belki, yine de sakin sayılırdı, şimdiye göre; anlatabildim diye umuyorum. kimilerine sakinliği hiç yaşatmamış olan bu gölle ilgili konforlu günlerimin özeleştirisini başka bir zaman vermeyi umuyorum, bugün değil. 

twitter'da #10Ekim3yıl hashtagini açıp, yazılanları okudum biraz. her dört paylaşımda bir karşıma çıkan patlama anı videosunu yeniden ve yeniden izledim bir süre direndikten sonra. yeniden paylaşıma sokan herkesi tebrik etmek lazım bu yüzden. insan, kendine kötü gelen bir şeyin ne olduğunu biliyor yine de açıp izlemekten kendini uzak tutamıyor ya hani, bu açığı bulduğunuz için tebrikler. paylaşım amacınıza ulaşmışsınızdır umarım, ne diyeyim.

bu görüntüleri hafızamızdan silmek mümkün olmayacak. ve herkes, hayatta kalanları düşünmeden paylaşmaya devam edecek düşüncesinden huzursuzum. ya bir video ya bir fotoğraf. gerçeği olduğu gibi ortaya koyarak farkındalık yaratma çabasındaki bencilliğin açtığı yarıklara ne zaman kulak verilecek acaba? merak ediyorum ama cevapları duyabilecek güçte olmadığımı hissediyorum bir yandan da. “paylaştık çünkü biz paylaşmazsak unutulacak”, “paylaştık çünkü bu oldu, zaten gördüğümüz bir şeydi şimdi biz paylaştığımız için mi suçlu olduk?” gibi cevapları kafamda hemen çoğaltabiliyorum. hiçbir şeye eskisi gibi dehşete düş(e)meyeli uzun zaman oldu ama ben sebebi olan katliamı mümkünse o güne ait görüntüler olmadan anmayı talep ediyorum. ancak nafile.

bir süre sonra yıldım paylaşımlara bakmaktan, görüntüler altına yazılan tetikleyici yorumlar midemi bulandırdı. ağlamamı kesti. öfke bürüdü içimi.

öfkenin gözyaşıyla harman olduğu yerde umut etmenin zorluğundan çıkarıp kendimi her gün geçtiğin sokaklardan geçmemeyi, bir yarıktan insanı içine alan şehirde, ankara’da, bir yerden başka bir yere gitmeye çalışırken; yürürken ayrı otobüste ayrı “şimdi bir kez daha kurtulan mı olabilecek miyim yoksa ölecek miyim” ihtimalleri içinde “yaşamayı istemenin” bir utanca sebep oluşunu düşünüyorum şimdi. yaşamayı istemekten ölmemeye çalışmanın verdiği çaresizlik hissine geçmiş olmayı, uyanıp uyanıp gece birlikte uyuduğunun nefes alıp almadığını kontrol etmeyi, arkadaşlarını düşünmeyi ve ulaşamadığında “BİR ŞEY Mİ OLDU, NE OLUYOR” ipinin insanın içinde kolayca kopuşunu, en ufak bir seste bir süre sakinleşemeyen bedenlerimizi; bir doğum günü partisine, kutlama gecesine katılırken balonlardan uzak durmaya çalışmayı, balonlardan ve dahi deforme anında ses çıkarabilecek her şeyden kaçmaya çalışmayı, gök gürültüsünü patlama sanmayı, gecelerce rahat uyku uyuyamamayı, ankara'nın merkezi sayılabilecek bir yerde ikamet ederken daha uzağa taşınmayı ama bunun bir işe yaramamasını, bu sefer de hiçbir şeye varamayacak gibi hissetmeyi, bir süre sonra otobüse binmeyi bırakmayı düşünmeyi belki. bunların hepsini aynı anda düşünmek öyle zor ki.

arkadaşlarımız niye öldü, biz niye yaşıyoruz, ne yapacağız içimizdeki bu “şey”le? birbirimize “iyiymiş” rolüyle geçen bu günlerin hesabını kim verecek? verilen hesaplar ne işimize yarayacak? iyileşecek miyiz mesela? bu soruları üç yıl öncenin tazeliğinde acıyla yaşatan bu görüntüleri paylaşan herkesi biraz olsun düşünmeye davet ediyorum.

ve yineliyorum: arkadaşlar, biz iyileşmedik. iyileşebilecek miyiz belli değil. mümkünü var mı bilmiyoruz. yaratmaya çalıştığınız o görüntülerle bezenmiş farkındalık, bu katliamın müsebbiplerine değil bize dokunuyor. ben olanların yeterince farkındayım, bazen keşke bu kadar farkında olmasaydım gibi kimileri için bencil, kendim için artık bencillik çemberinden çıkardığım haklı olma hissine tekabül eden düşüncelere bile bürünüyorum. ben üç yıldır, önce kendimle sonra yinelenen bu paylaşımlar sebebiyle sizinle mücadele ediyorum içimden. sebep olduğunuz şeyin farkına varmanızı umuyorum.

sitemim yerine vardıysa, ellerimizle gömdüğümüz arkadaşlarımıza özlemle bitiriyorum yazımı. toprak incitmesin hiçbirinizi. ve biz, geride kalanlar. birbirimize kulak vermek zorundayız, yoksa çok zor.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam