16/04/2012 | Yazar: Ozan Gezmiş

Kadın, engelli, çocuk ve LGBT haklarını her maddesinde gözeten, sendikal hakların genişletildiği, merkezine devleti değil bireyi yerleştiren, günün koşullarına ayak uydurabilen dinamik ve yumuşak yeni bir anayasa benim özlemini duyduğum anayasa, ya sizin ki?

Gündemin her an kolayca değişebildiği bir dönemde yaşıyoruz artık. Suriye’de şiddet tırmanıyor, müdahale olacak mı olmayacak mı derken aynı anda 28 Şubat’ı yeniden tartışabiliyor, yine eş  zamanlı olarak kendini bir gösterip bir kaybolan yeni anayasa tartışmaları tekrar alevlenebiliyor. Malum Türkiye’de dertten bol başka bir şey yok. Hal böyle olunca da tüm gündemlerin çorba olmaması içten bile değil.
 
Yoğun bir tartışma zemini henüz elde edilemese de bu vesileyle yeni anayasa konusunda ben de düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişi neredeyse darbeler tarihiyle eş durumda. Yine bir darbe sonrası kabul edilen 1982 anayasamız da bu nedenle devleti kutsayan, bireyi tahakküm altına alan, baskıcı özellikler içeren sert ve kazuistik bir anayasa olarak hazırlandı ve  halka kabul ettirildi ancak 1982 anayasası ile birlikte tüm topluma giydirilen deli gömleği o kadar sıkıydı ki nefes almak için sonradan anayasa değişiklikleriyle defalarca düğmeler gevşetildi ama nafile. Gömleği üzerinizden tamamen çıkartmadıktan sonra deli olmadığınıza kimseyi inandırmanız mümkün değil...
 
Yeni mi yoksa eskisinin tamiratı mı?
Yeni diyebileceğimiz bir anayasa yapabilmemiz için ilk şart 1982 anayasasının hiçbir izini bırakmayacak şekilde yepyeni bir anayasa yapma ideali olmalı. Bu nedenle de 1982 anayasasının değiştirilemez diye öğütlediği her maddeyi de sorgulayarak anayasayı başlangıcından itibaren  tartışmalıyız. Yıllardır devam eden savaşı sonlandırmak için çok dilli, çok kültürlü ve insan haklarına dayalı bir anayasa inşaa etmeyi öncelik olarak almalı; bölgesel yerinden yönetimlere imkan veren düzenlemeleri getirmeliyiz. Anadil konusunu tartışma konusu dahi yapmadan temel hak ve özgürlükler kapsamına almalı; tüm Türkiyelilerin anadillerinin korunup, yaşatılmasını anayasal güvenceye kavuşturmalıyız.
 
Siyasi hak ve ödevler arasında yer alan zorunlu askerlik uygulamasını gönüllülük üzerinden ele alarak, herhangi bir gerekçe sunmaksızın askerlik hizmetini yapmak istemeyenlerin yapmayacakları bir uygulama yani “vicdani red” anayasal bir hak olmalı; askerlikten muhafiyet için eşcinsel, biseksüel erkeklere ve trans bireylere “psikoseksüel bozukluk v.b” gibi gerekçeler öne sürülerek verilen küçük düşürücü “çürük raporu” uygulaması kaldırılmalıdır.
 
LGBT örgütlerinin yıllardır dile getirdikleri şekilde ayrımcılık yasağını düzenleyecek maddeye “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ifadeleri eklenmelidir. Mevcut anayasanın birçok yerinde geçen “genel ahlak” ve “kamu düzeni” gibi yoruma açık muğlak ifadeler yeni anayasada yer almamalıdır. Ayrımcılık yasağını düzenleyen ve pozitif ayrımcılık gerektiren konular dışında yer alan hiçbir maddede kadın-erkek ifadelerine yer verilmemeli, egemen erkek dili anayasa dili olmamalıdır. Uzun ifadelerden arındırılmış, yoruma çok fazla fırsat vermeyen öz ve anlaşılır bir anayasa hiç şüphesiz hepimiz için yararlı olacaktır.
 
Kadın, engelli, çocuk ve lezbiyen, gey, biseksüel, trans (LGBT) haklarını her maddesinde gözeten, sendikal hakların genişletildiği, merkezine devleti değil bireyi yerleştiren, günün koşullarına ayak uydurabilen dinamik ve yumuşak yeni bir anayasa benim özlemini duyduğum anayasa, ya sizin ki?

Etiketler:
nefret