08/07/2019 | Yazar: Rezan Aksoy

Şairlerin yası tutulmaz. Ancak bir makas alınır şiirinden.

NOT: Şairin vasiyeti üzerine, bu yazı bir elveda değil, iyi ki vardın yazısı olarak kaleme alınmıştır.

Her insanın bir bocalama dönemi olur. Eli kaleme gitmez, bir daha yapmayacağım dediği birçok şeyi kendiliğinden yapmaya başlamıştır. Alkolün dozu kaçar, istemeden de olsa. Sanırım epeydir ben de böyle bir dönemdeyim. Hem ihtiyaç da yoktu yapmaya. Küçük İskender yazdıkça okuyorduk işte. Ama mahalle karıştı. küçük İSKENDER’in ebedi şekilde yeraltına çekildiği haberi geldi. Şair ya işte, yarattığı metafora dönüştü. Bunun üzerine “yazmasaydım çıldıracaktım”. Hemen açıp “Paris” şiirini okudum. İzmir’de bir şiir okuma gecesinde, şiirin neden Paris olduğunu aşağı yukarı şu sözlerle anlatmıştı.

“Sanatçının sürgünü Paris’e olur. Yılmaz Güney, Ahmet Kaya hep Paris’ten yazdılar. Ee bizim de sürgünümüz oraya olacak kuşkusuz. İşte ben de bu şiiri Paris’te yaşayacağımız sürgünden yazıyorum.”

Üzerinden epey zaman geçti, Paris olmadı ama şimdi Berlin’de birçok arkadaşla sürgün günlerini yaşıyoruz. O sebeple küçük İSKENDER’e atıfla yazıya şöyle başlamak mümkün: Bu kartı size Berlin’den atıyorum!

Yazıyı kaleme alırken, küçük İSKENDER’in şiir mahallemizdeki yerini nasıl tanımlayacağım üzerine düşündüm. Ne var ki, aklıma gelen her tanımın mütevazı olduğunu fark ettim. Söz konusu İSKENDER olunca mütevazılığı bir kenara bırakmak gerekir. Tatlı bir ukalalığı vardı ve o tatlı ukalalık en çok ona yakışırdı. (Bu sebeple kimi şairlerden dayak yemişliği dahi vardır. Şimdi pişman olduklarını umut ediyorum.) 

Abartmıyorum ve itiraf ediyorum: küçük İSKENDER, mahallemizin nabzı atan en büyük şairiydi. Bu kuru bir iddia değil, naçizane bir tespittir.  Onun yazdığı şiirlerden biri ile dahi, iyi bir şair olmak mümkündür. İSKENDER, kendinden birkaç tane daha eder. Bu anlamda onun varlığından çokça söz etmek mümkünken, yokluğundan söz etmek mümkün olmayacaktır. Yazdığı gibi yaşamak birçoklarının hayallerinde dahi Tahayyül etmesi zor bir durumken, o köprü altlarında, Beyoğlu’nun arka sokaklarında kendine has bir yeraltı edebiyatını yaşadı. Uygun gördüğü anları da kaleme alıp bizimle paylaştı. Ben hep yazdıklarından çok, yaşayıp da yazmadıklarını düşüneceğim bundan sonra. Ve tabi ki, sadece bir kısmına bile tanık olduğum için kendimi şanslı sayacağım.

Türkiye’de aykırı olmanın bir sınırı varsa, İskender o sınırdan ayağını çıkarıp “Yemişim ulan sınırlarınızı!” diyecek kadar cesurdu.

“Modern çağın gereklerine inat,
biz romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz...”

diyen bir şaire Mahallemizin en delikanlı şairiydi desem; “Ne o ulan, bize racon mu kesiyorsun?” diyeceğinden eminim.

Didem Madak mahallemizi terk ettiğinde, mahallemizin güzel kızı gitti demiştim. Şimdi de mahallemizin güzel delikanlısı gitti. Umarım sevdikleri delikanlıları tez zamanda bulup hesabını sorarlar bu şiirlerin.

küçük İSKENDER 21 Mart 2015 Dünya şiir bildirisinde şöyle sesleniyordu okuyuculara: “Sizi kim tutuyor Ahmed Arif okumayın diye? Sizi kim tutuyor Ginsberg okumayın diye? Tuğrul Tanyol okumanıza kim engel? Aşk ve şiir aynı harfle başlayan iki kelimedir; şiir harflerin yerini değiştirdiğinden aşk başka okunur.”  Korkaklar insan öldürür, cesur olanlar şiir okur ya da aşık olur.

Eğer küçük İSKENDER’in eşyaları ile ilgilenen arkadaşlar iyice bakarlarsa, cebinde diş fırçasına sarılı bir kağıtta şöyle bir not bulacaklardır kesin: Aşık olamıyorsanız, şiir okuyun bari! Şiirlerini okuyan son kişi de öldüğünde ölür şairler, işte o sebepledir ki, şairlerin yası tutulmaz. Ancak bir makas alınır şiirinden.

Mamafih o hep yeraltında yaşıyordu, şimdi ise yeraltı PRENS’i oldu. İyi ki vardın küçük İSKENDER!

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam