22/06/2017 | Yazar: Tunca Özlen
Onur Haftası’na yönelik bu ilgi nereden kaynaklanıyor? Herkes ne ara bu kadar LGBT dostu, homofobi düşmanı oldu?
Ramazan’la çakıştığı için son yıllarda gericilerin daha fazla hedefi haline gelen Onur Haftası başladı. Onlar için Ramazan “11 ayın sultanı” ise, bizim için de Onur Haftası “51 haftanın yakışıklısı” olabilir, neden olmasın?
Onur Haftası’nın gelişi, kendisini önceden hissettiriyor. Facebook’ta ortalığı “Pride” (Onur) yazılı profil fotoğrafları kaplarken, gökkuşağı bayraklı emojiler havada uçuşuyor. CHP’li belediyeler birbiri ardına Onur Haftası’nı selamlarken, “hacı başkanlı” Beşiktaş Belediyesi yol kazasına maruz kaldı. Bazı Avrupa devletlerinin Ankara’daki büyükelçilikleri binalarına gökkuşağı bayrağı asarken, ABD büyükelçiliği hepsini sollayarak bu daveti geri çevirmeyeceği düşünülen LGBT derneklerini konuk etti.
Onur Haftası’na yönelik bu ilgi nereden kaynaklanıyor? Herkes ne ara bu kadar LGBT dostu, homofobi düşmanı oldu?
Dünyanın çeşitli yerlerinde kadınların, siyahilerin ve çeşitli ulusal toplulukların verdiği tanınma mücadelesinin bir benzerini sürdüren LGBT’ler, yıllar süren hak arayışının bir neticesi olarak belirli coğrafyalarda önemli kazanımlar elde etti. 20. Yüzyıl’ın ilk üç çeyreğinde büyük ölçüde yok sayılan, aşağılanan, sözlü ve fiziksel saldırıların hedefi olan LGBT’ler, tırnaklarıyla kazıyarak bugünlere geldiler.
Eşcinselliği yasaklayan yasalar, toplama kampları, “onarım terapisi” adı altında on binlerce insana uygulanan sistematik işkenceler, medyanın sürdürdüğü anti-gey kampanyalar, farklı inançları temsil eden din adamlardan yükselen nefret dolu çağrılar sayısız LGBT’nin umutlarına, geleceğine ve hayatına mal oldu. 20. Yüzyıl’ın başından bugüne kadar milyonlarca insan eşcinsellere yönelik düşmanlıktan etkilendi. Uygulanan bu politikayı en iyi şu sözcük ifade edebilir: Soykırım.
Tanınma, her alanda ayrımcılığa karşı yasal güvence, translar için geçiş sürecinin ücretsiz olması, evlilik eşitliği, medeni birliktelik, evlat edinme vs. gibi haklar, yürürlükte olduğu ülkelerde hiçbir hükümet tarafından altın tepside sunulmadı.
Stonewall Ayaklanması’nda simgeleşen LGBT özgürleşme mücadelesi, yaşamın her alanında görünür olma, hak eşitliği ve cinsel çeşitliliğe saygı için dişe diş bir kavga verdi, vermeyi de sürdürüyor. Çoğu örnekte geylerle başlayan mücadeleye lezbiyenlerin katılımı, eşcinsel hareketi ile kadın hareketinin yollarını kesiştirdi. Transların harekete katılmasıyla cinsel yönelimlerle sınırlı algılanan mücadele derinlik kazandı. Biseksüellerin görünür olmaya başlamaları, cinsel çeşitliliğe dair tartışmaların ufkunu genişletti. Farklı kesimlerin katılımlarıyla zenginleşen mücadele harflere sığmaz oldu. “Kuir” kavramı etrafında süren tartışmalar ise kapsamı genişleyerek sürüyor.
Giderek daha geniş toplumsal kesimleri kapsayarak büyüyen LGBT mücadelesi, kendisine müttefikler bulmakta gecikmedi. Homofobi ile kadın düşmanlığı, ırkçılık, köktendincilik ve emekçi düşmanlığı arasındaki akrabalığın ortaya dökülmesi, LGBT özgürleşmesinin kadın hareketi, anti-faşist mücadele, aydınlanmacılık ve Marksizm arasındaki etkileşimini hızlandırdı. Bugün pek çok ülkede LGBT hareketi belli başlı toplumsal dinamikler arasında yer alıyor.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde elde edilen kazanımlar ise, LGBT hareketinin büyük bedeller ödeyerek gündemde tuttuğu taleplerin egemenler tarafından belirli sınırlara hapsedilerek tanınmasıyla elde edildi. Kimlikler sınıfların üzerini örttüğü ölçüde işlev ve değer kazandı.
Mücadelenin zirveye ulaşmasını simgeleyen Onur Yürüyüşleri, festival formatına hapsedilerek politik içeriğinden arındırıldı. Aile kurumunun eleştirine dayanan evlilik eşitliği talebi, büyük ölçüde aile ideolojisinin kurbanı oldu. Emperyalist işgallere karşı yükselen sesler, orduların kapılarını geylere açmasıyla cılızlaştı. Hoşgörü timsali din adamlarının kanaat önderleri olarak öne çıkması, hareketin aydınlanmacı karakterini törpüledi. Kimliklerin belirli hukuki statülere dönüşmesi, herhangi bir biçimde tanımlanmak istemeyenleri marjinalleştirdi.
Evet, kazanım elde edilen coğrafyalarda haklar verilmedi, söke söke alındı. Ancak buradan doğan meşruiyet iktidarı elinde tutmaya devam eden egemenlerin hanesine yazıldı. ABD gibi emperyalist ülkelerin LGBT haklarını devletlere müdahale etmek için araçsallaştırması, “LGBT dostu” etiketinin sahtekâr siyasetçiler ve açgözlü şirketler tarafından suiistimal edilmesi, LGBT örgütlerinin proje ofislerine dönüşmesi, mevcut kazanımların gerisinde yatan mücadeleye gölge düşürdü, aktivistleri itibarsızlaştırdı.
Öyle ki, LGBT hareketinin hala düzen dışı olduğu ülkemizde bile her an politik ilkelerini ayaklar altına almaya hazır, muhalifliği blöften ibaret bir aktivist tipolojisi türedi. Oysa LGBT olmanın onuru söz konusu ilkesiz, pragmatist, aktivizmi bir tür mesleğe çevirmiş kariyerist tipolojiye sığmaz.
LGBT olmanın onuru emek sömürüsünü de, sömürü üreten kapitalist sistemi de reddetmeyi gerektirir.
LGBT olmanın onuru kapitalizmi reddederken onun mali kaynaklarından bağımsızlaşmayı, yalnızca öz güce dayanmayı gerektirir.
LGBT olmanın onuru özgürlük talebinin karşılığını ancak eşitlikçi bir düzende bulabileceğini bilince çıkarmayı gerektirir.
LGBT olmanın onuru dolaptan çıkmayı, gizliliği reddetmeyi, sokaklarda olmayı gerektirir.
LGBT olmanın onuru dayanışmayı, ortak mücadeleyi, kolektif aklı gerektirir.
LGBT olmanın onuru direnmenin, boyun eğmemenin, mücadeleden ve ilkelerden vazgeçmemenin onurudur.
Onuruna sahip çıkan herkesin, hepimizin Onur Haftası kutlu olsun.
Etiketler: