15/07/2013 | Yazar: Zeynep Akkuş

Girilmesiyle çıkılması bir olan duruşmalarda artık merakımızı cezbeden tek şeyin bir sonraki duruşmanın tarihi olmasını mı?

Sevgili Ahmet,
Davanla ilgili kayda değer tek gelişme, duruşmaların artık Bağlarbaşı’ndaki o sevimsiz binada değil de Kartal’da yeni yapılan modern bir adliye binasında görülecek olmasıyken, ne yazayım, ne anlatayım ki sana? “Binanın değişmesinin bana ne faydası var” diyeceksen, yerden göğe kadar haklısın.  Davaların artık “saray” adı verilen binalarda görülmesinin, senin de payına “saray yavrusu” bir bina düşmesinin, adaletin yerine gelmesi adına hangimize bir faydası oldu ki şimdiye dek?
 
Hakikaten, ne yazayım, ne anlatayım?
 
Katil zanlısı babanın sırra kadem bastığını mı?
 
Girilmesiyle çıkılması bir olan duruşmalarda artık merakımızı cezbeden tek şeyin bir sonraki duruşmanın tarihi olmasını mı?
 
Bunca zaman sonra bin bir emekle çıkartılan kırmızı bültenin bir yerlerde “sehven”(!) iptal edildiğini mi?
 
Kurban gittiğin acı olaydan gereken dersler çıkarılmamış olacak ki, bu kez Diyarbakır’da 17 yaşında bir genç daha eşcinsel olduğu için babası ve amcaları tarafından katledildikten sonra annesinin, tiksindirici bir inkâr ve nefretle “Benim oğlum eşcinsel değildi, olsaydı babasına bırakmaz kendi ellerimle öldürürdüm” diye bağırarak mahkemeyi izlemeye gelenlerin üzerine yürümesini mi?
 
Ülkedeki LGBT bireylerin yaşadığı sorunların araştırılmasına dair mecliste verilen önergenin, sorunların araştırılması diyorum ha, evlilik ya da evlat edinme hakkı falan değil, bilimsel gerçekleri tepetaklak eden bahanelerle reddedilmesini mi?
 
Tam da bu sene, şimdiye kadarki en kalabalık, en görkemli Onur Yürüyüşü’nün gerçekleşmiş olmasına sevinirken, 74 tane STK’nın çıkıp “genel ahlak” zırvalıklarıyla keyfimize turp sıkmasını mı?
 
Geçen seneden bu yana işlenen nefret cinayetlerinin hız kesmeden devam ettiğini mi? Yanına uğurladığımız kardeşlerinden alıyorsundur haberleri nasıl olsa. Yardımlarına koşup da kurtaramadığımız o kardeşlerin, en son geçtiğimiz hafta Kuşadası’da kurban verdiğimiz Dora mesela, son saatlerinde, son dakikalarında yaşadıkları dehşete dair kim bilir neler anlatıyorlardır sana.
 
Biliyorum, farkındayım, maalesef senin hiç de yabancısı olmadığın bir dehşet bu.
 
Vaziyet budur, Ahmet. İnan, elimizden geleni yapıyoruz ama bu coğrafyada bu çabalar iğneyle kuyu kazmaktan farksız.
 
Geçen akşam Dora için yürürken haykırdığımız gibi, “Nefret öldürüyor, devlet bunu görmüyor”.
 
Sonuçta koskoca bir yıl daha geçti ve ben sana yine müjde veremedim.

Affet… 


Etiketler:
nefret