11/02/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Demem o ki yolsuzluk var ama oyumu değiştirmeyeceğim diyen insanı anlamak gerekiyor.Selçuk Candansayar yazdı

Kamuoyunun 17 Aralıktan bu yana olup bitenler hakkında ne düşündüğünü ve yargılarının 30 Mart seçimlerine etkisinin ne olacağına dair bir merak herkesi sarmış durumda.
 
Bu merakı en çok kışkırtan ve riskli bir hamleyle yerel seçimleri ‘kendisine güven oylamasına’ çeviren RT Erdoğan oldu. Öyle ki seçimin kendi lehine çıkması durumunda yolsuzlukla ilgili bir yargılamaya da gerek kalmayacağına inandırmaya çalışıyor, en çok da kendisini.
 
Erdoğan, iktidar gücünü yitirirse onu ve avanesini benzeri görülmemiş bir ‘intikam ve cezalandırma’nın beklediğinin ayırtında. Bu kadar çok belge, açığa çıkmış ilişkiler, hukuksuz uygulamaların, hele de cezalandırmak isteyen bir iktidar, yargı ve kamuoyu gücünün eline düşerse sonunun nereye varabileceğini biliyor. Umarsız fütursuzluğu bu korkudan.
 
Başta Kürtler olmak üzere AKP dışındaki siyasiler ve bir bakıma ‘sokaktaki sıradan insan’ da aynı merak içinde. Seçim, Türkiye’de bir dönemin sonunu mu getirecek yoksa düzen daha da katmerleşerek sürecek mi?
 
Seçim, Erdoğan’ın sandığı kadar milat olmayacak. Sonuç ne olursa olsun AKP projesinin, ‘dindar demokrasi’ deneyinin sonu geldi. Daha önemlisi toplumlar öyle tek bir olayla ölüm kalım savaşı vermezler. Bu Erdoğan’ın ölüm kalım savaşı ve en fazla sonunu erteleyebilir.
 
Seçim sonuçlarının bu kadar merak edilmesi bir anlamda kararsız kitlenin en geniş grubu oluşturduğunun da dolaylı kanıtı. Bu kararsız kitle son tapelerle topluma bir kez daha ‘mal’ olan üç figür üzerinden değerlendirilebilir.
 
Milletin a… koyan müteahhit Mehmet Cengiz, kendi çapında haber ve kamuoyu manüplatörü Fatih Altaylı ve Erdoğan’dan ‘büyüğümüz’ diye söz eden, ‘o üzülünce ben çok üzülüyorum’ diyen ve ses tonundan samimiyeti anlaşılan M. Fatih Saraç.
 
İlk ikisi kapitalizmin ‘sıradan sömürgeni’ bir tür ‘kullan at kişilik’ örnekleri. Kullan atlık kişiliklerinde değil ama dünyaya bakışlarında ve iktidarla ilişki kurma biçimlerinde. Onlar kendi çıkarları için iktidarları kullanıp atan, bu gün akım dediğine yarın aynı ‘içtenlikle’ bokum diyebilenleri temsil ediyorlar. Bir anlamda ‘cukkalarının derdinde’ olan ve cukka söz konusu olunca gerisine teferruat muamelesi yapanlar.
 
Seçim sonuçlarını ve Erdoğan’ın kaderini belirleyecek olan ise M. Fatih Saraç’ta billurlaşan karakter örgütlenmesi. Erdoğan’a hakkaten inanan ve kader birliği içinde olanlar. Bu kader birliği öyle dinci siyaset, Müslümanlık, Kemalizm düşmanlığı, şeriatçılık vs ile ilgili değil. Türkiye’nin asıl dönüşümü Soner Yalçın’ın yazdığı M. Fatih Saraç’ın hayat hikâyesinde gizli. Bu hikâye Cem Yılmaz’ın UFO göreninin değil ama kapitalizme maruz kalan ve kapitalistleşen ‘masum köylü’nün de hikâyesidir bir bakıma.
 
Erdoğan, kendi kişisel tarihiyle de Türkiye’de 1980’den bu yana yerleşen üretim ilişkisi tarzının ‘başarılı bireyi’!
 
En sıradan olana bile ‘fırsat özgürlüğü’ yanılsamasıyla başarabilirsin bilincini pompalayan, dün gecekondusunda ekmek kavgasındayken sadece bir imar değişikliğiyle on daire sahibi olabilmenin mümkün olabileceğini gösteren, doğru zamanda doğru hamleyi yapabilirsen en olmadık yerden kazanabilirsini, öğreten düzen.
 
Biteviye başarı öyküleriyle bilinci kuşatılan, kendisinin de kazanabileceğini, kazanamıyorsa sorumlunun onu engelleyenler olduğunu; engelleyenlerin de şimdi güçlü ve başarılı olanı engelleyenlerle aynı kişiler, güçler, mihraklar olduğunu sandıran düzen.
Erdoğan’ın bütün o nefret söyleminin ardında yatan, sokaktaki başarısız, mutsuz ve güçsüz sıradan insana aslında sen de benim kadar başarılı olabilirsin, ama bu Kemalistler, solcular, Aleviler, eşcinseller, CHP’liler, Geziciler, interneti savunanlar seni engellediler ve ben olmasam yine eskisi gibi yaşatacaklar seni demeye getirmesidir. Şimdi bu engelleyicilere emniyet, yargı ve Fethullah’ı da katarak yoluna devam etmeye çabalıyor. Benzer propagandayı Kürtlere de uyguluyor ve açıkçası ikna etmiyor mu?
 
Erdoğan ve düzenini değiştirmenin yolu tam da onun seslendiği ve ele geçirdiği bu kitleye ulaşacak siyaseti inşa edip, uygulamaya geçirmekle mümkün.
 
Demem o ki yolsuzluk var ama oyumu değiştirmeyeceğim diyen insanı anlamak gerekiyor. O insan Erdoğan’dan ancak çok büyük bir ekonomik kriz olursa kendiliğinden vazgeçer. Ya da siyasetin hedefi o insanı anlamaya ve ona ulaşmayı başarmak olursa. 

Etiketler:
İstihdam