31/01/2014 | Yazar: Gözde Demirbilek

itiraf etmeliyim ki hayatımda ilk defa "aşkın cinsiyetsizliğine inanıyorum" derken bunu dolu dolu dedirten gerçekten bir şeyler paylaştığım bir adam dolaşıyor.

sebzeliğinde yer yoksa güzelim fark etmez ben yumurtalıkta da giderim. (limon bukowski, hüzünlü)

merhabalar merhabalar, 

umarım kimse sebzelikte kendine yer bulamamış yumurtalığa itilmiş ve aylarca kullanılmadığı için kuruyup leş gibi ölen bi limonun hüznünü yaşamaz. dolabın kapağını açınca anneme "saksıda yer aç, helvayı kar" diyesim geldi çünkü. yazıklar olsun bize yumurtalığa koyduğumuz yarım limonu unutturan dünya düzenine be. böyle böyle kötü insanlar olduk işte.
 
bandırma’dayım hâlen, burada hava gerçekten çok soğuk inanamazsınız. bayağı bi üşüyoruz. hatta evin içinde kalorifer borularının geçtiği yerler üzerinde köşe kapmaca oynuyoruz öyle soğuk. zaten evden çıkmayı düşünmüyordum böylece çıkmamak için gerçek bi sebebim olmuş oldu. havanın soğukluğu. havasının soğukluğu kadar sürrealist belediyeciliğiyle ünlü bi bandırmadan da söz etmek elbette istiyorum. geçen cuma yürürken karşılaştığım manzara karşısında oturup ağlamak istedim. gidip dönünce daha çok kusur bulmaya başladığımı fark ettim. aslında te ankara’ya gittiğim zaman bu sarı yol göstericilerin ne kadar çok dikkatimi çektiğini anlamıştım. ama bandırma’da sadece benim değil insanların da dikkatini çekmesi gereken bi çarpıklıkta oluşu biraz içimi acıttı. şu görüntü başta ne kadar komik gelse de aslında öyle çirkin ki. 
 
üşüdüğümüz kadar düşüyoruz da mesela ben bu aralar güzel düştüm.
 
bu arada ev bakmaya devam ediyorum ve mutfak tasarımına bayıldığım bi ev var ki (http://tinyurl.com/qd6s8tu) harika. lütfen girin ve mutfak dolaplarının şahaneliğine bakın. tek eksiği davlumbaz. davlumbazın olmayışı beni üzdü çünkü sonuçta davlumbaz içimizdeki şişkin ruhları dışarı salar. onun dışında efsane bi ev olduğunu kim inkar edebilir? hac yeşili boyasıyla merkeze yakın olmasıyla ideal bi ev. fakat kendisi için 400 istemişler ben ev sahibiyle konuşup 500’ü zorlamayı düşünüyorum. bu eve 400 çok az yani hiç mi düşünmemişler ayıp, evin ruhuna ayıp.
 
mutfak tasarımı demişken, içimde tatlı heyecanların başladığından söz etmiştim. hatta geçen haftaki yazımda duvar halısı bulduğumdan da söz etmiştim. şu an evimi tamamıyla bitirmişçesine buzdolabı süsü yapıyorum çıldırmışçasına üstelik. çünkü her şeyi tamam evin, evet. bi işe kıçından başlamaya bayılırım, bunu harika yaparım. bunu benim kadar kimse güzel beceremez. önce böyle en son yapılması gerekilen ayrıntıları serpiştirir, yapılması gerekilen en önemli işleriyse gömerim. çünkü gömmek benim göbek adım. bunları yapmak için ihtiyacınız olan şeyler: makas, uhu, dışardan yemek su siparişinde gelen magnetler, magnet olmayı bekleyen objemsi(?) ve bir adet yıldız tilbe. şaka şaka. yıldız tilbe’ye gerek yok çünkü o kalbimizde... 
 
need for speed 2 oynadığım günleri özledim. ama carbon değil. undergraund değil. iki boyutlu nfs yıllarını özledim. bi de crazy taxi 1’i oynamayı özledim. en retro benim. en vintage bana davranacaksınız. çünkü 98 bilgisayarımda winamp’ı bana siniriyle silen kardeşim yüzünden 3 yıl boşu boşuna duran hoparlörü adeta 9 yaşında sınıf arkadaşına doğum gününde 1 milyoncudan alınmış kitap okuyan çocuk biblosu gibi kullandım. acım büyüktü.  
 
yaklaşık 1,5 yıldır instagram hesabım var ama insamood ve instagood ne demek hâlâ bilmiyorum. ve bu beni çok üzüyor. ama daha efsane üzülmemek için ne anlama geldiklerine bakmıyorum. çünkü eğer beni tatmin eden bi cevap bulamazsam bu beni yıkabilir. ve her gün sadece yediğim yemekleri paylaşarak instafood yazabilirim. çünkü instamood ve insta good gözümde adeta viva ve gala kadar ayrılmaz bir ikili. anlamsızlıkları beni çıldırtabilir, sükunetimi koruyamayabilirim. şişlerimi kalbime gömebilirim. unutup da kendimi tarihten silebilirim o zaman.
 
bu arada şişlerime bakınca aklıma suudi arabistan’da çok yakışıklı olduğu için sınır dışı edilen çocuklar geliyor, yoksa? nasıl bi şey acaba insanın yakışıklı olduğu için ülkeden kovulması. trajikomik değil mi ya, insanın ömrü boyunca hatırlayıp hatırlayıp üzülse mi sevinse mi bilemeyeceği bir şey de beni türkiye’den hangi sebeple sınır dışı ederlerse etsinler çok sağ olun der ellerini sıkar giderim. keşke bana da "gözde hanım siz bu ülkeye eksiksiniz gidiniz deseler" ve tel örgülerin arkasına bıraksalar. öyle ya gerçek sınır dışı, edilecek kişiyi tellerin arkasında bırakıp el sallamaktır. böyle olmayan bi sınır dışıya ben sınır dışı demem dedirtmem?!
 
son olarak yukarıda bahsederken buzdolabına asacağım en önemli şeyi unutmuşum. tam böyle kapağı açma yerinin yanına asacağım bunu çünkü evimin böyle bir şeye ihtiyacı var:
 
kısa bir not: HAYATIMDA GECE KÖPÜKLÜ KAHVE YAPMAYI SORUP SONRAKİ GÜN BEN UYURKEN SAAT 7:30’DA KALKIP DÜDÜKLÜDE NOHUT YAPAN BİRİ VAR Bİ ŞEY DEMEK İSTEMİYORUM AMA YAKINDA ÇOK ŞEY SÖYLEYECEĞİM. çünkü itiraf etmeliyim ki hayatımda ilk defa "aşkın cinsiyetsizliğine inanıyorum" derken bunu dolu dolu dedirten gerçekten bir şeyler paylaştığım bir adam dolaşıyor. iyi ki var ve dokundu kalbime. kendisine kucak dolusu sevgiler ve atlar.
 
 şimdilik hoççakalın!  

Etiketler:
İstihdam