24/11/2014 | Yazar: Gizem Yılmazer

Biri gerçek sen’i bilmiyorsa, hep şarkılarla, meyhanelerle, yüksek ışıklarla, eğlencelerle geçiyorsa ömrünüz, milyon kişi de olsa etrafınızda, milyon kere, milyon kişi(lik) kadar yalnızsınızdır.

21.08.2014, Bodrum
biz hepimiz zeki müren’i severiz herkes zeki müren’i sever
 
Zeki Müren’in evinde yalnızlık gördüm ben. Siz onu hep böyle bildiniz, Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediniz. Ama Mesut Bahtiyar’ı bilmediniz. Biri gerçek sen’i bilmiyorsa, hep şarkılarla, meyhanelerle, yüksek ışıklarla, eğlencelerle geçiyorsa ömrünüz, milyon kişi de olsa etrafınızda, milyon kere, milyon kişi(lik) kadar yalnızsınızdır.
 
Asıl bahsetmemiz gereken, buna ihtiyacımızın olduğu konu bizizdir, kendimizdir, kim olduğumuzdur. Öbür bütün konular aslolanın -asıl konu- etrafından dolaşmadır. Gerçek beni bilmeyen beni de bilemez, öyleyse yalnız biriyimdir ben, çünkü onların tanıdığı kişi ben değilim başka biri. Tatilde hüzünlendiğim nadir duraklardan biriydi Zeki Müren’in şaşaalı evi. Onun evine doğru giden yol ona çıkan yokuş boyunca Zeki Müren Caddesi.
 
Bizim ülkemizde caddelere, sokaklara adının verilmesi bir hüzündür. Genelde yaşanmamış bir yaşama işaret eder. Konulan isimler çoğunlukla çatışmalarda hayatını kaybeden ve şehit denen gençlerin, orada yaşamış ve kimse bilmeden, kimsenin de dikkatini çekmeden ölmüş yazarların ve yaşarken anlaşılamayan sanatçıların isimleri konur genelde sokaklara. Yani ya yaşanmamış bir ömür, ya dilediğince yaşanmamış, senin olmamış bir hayat veya erken bitmiş/göçmüş bir hayat vardır orada. Bu da hüzündür. Ve yaşarken çoğu, ya değerleri bile bilinmez, isimleri zikredilmez ya da anlaşılamazlar, kendileri olarak yaşayamazlar ki bu da yaşanmamış bir hayata işaret eder. Zeki Müren Caddesi evlerin güzel Bodrum evleri olduğu adına yakışır güzellikte bir cadde. Duvarlar süslü püslü ve büyük bir nazar boncuklu gravür var (büyük bir nazar boncuğu asılmış). Caddenin havası bile sizi evine hazırlıyor diyebilirim. Fakat geçtikleri caddeye onun adıyla seslenen, "Zeki Müren’in caddesinde" diyen kaç kişi gerçekten onu biliyor, ruhunu fark ediyor ve kabulleniyor? Bu soruya "neredeyse hepsi" şeklinde veya benzer, umutlu bir cevap vermemiz için yaşadığımız yerin daha umutla bakılabilecek bir yer olması gerekirdi. Cevabı ben biliyorum, siz de biliyorsunuz. O şaşaanın ve kalabalık ziyaretçi grubunun içinde Zeki Müren’in hâlâ yalnız olduğunu gördüm ben. Resimlerinde “beni anla” diyordu sanki. Ve "eeh, yetti be! Anlamadınız! Anlamadıysanız ben de buraya döküyorum işte!" Yaptığı resimlerinin isimleri bile garipti, hepsi birer mesaj taşıyordu: “Yeter! Anladım.”; “Aşkımı çorak bırakma”... Diyeceğim o ki resimlerinden fışkırıyor kimsesizliği. Anlaşılamamış. Kimselerin kimsesiyim, kimsesizim diyor. Resim yaptığını bile bilmiyordum, önce hangi ressam yaptı diye baktım, onun yaptığını öğrenince resimler beni daha da etkiledi.
 
Kuvvetle muhtemel kimse onu anlamamış, içini dinlememişti. Abartılı kıyafetleri, muhteşem sesi ve sahne performansıyla eğlenmiş, alkışlamışlardı. O için için ağlarken eğlenmişlerdi. Müren’in lisede subay okulu mezunu olduğu ve Atatürk sevgisi, evine astığı tablolardan, Atatürk resimlerinden belli. Zaten Bodrum’da kaldığı bu müthiş manzaralı evi de TSK ve malını bağışladığı Mehmetçik Vakfı müze haline getirmiş.
 
Normalde giremeyeceğin birinin yatak odasına girmek çok garip. Normalde iznin yokken öldükten sonra böyle bir şeye iznin olabiliyor. O kondisyon bisikleti, pembe başlıklı yatağı, genç kız odası gibi hayallerini gömdüğü odası... Marilyn Monroe’nun odasında intihar etmeden önce son kez arkadaşlarını aradığını gece boyu ve fişi çektiğini hatırladım. Birçok kişi onun eşcinsel kimliğini, herkes açıkça bilse de, inkâr edecektir ve ederler. Çok iyi bir sanatçıydı derler. Sahne kıyafeti o, sanat içindi derler. Paşa derler. Sanat güneşi derler. Çok da severler, ödüller verirler. Ama Mesut Bahtiyar’ı bilmezler, Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlerler. Ve içini, dışını milyonlarca kişi ziyaret etse de, seni seven milyonlar olsa da sana (büyük bir) milyon yalnızlık kalır böylelikle. İnsanlar hep sahnedeki Zeki Müren’i dinler, sever ve alkışlar. Onun içinde soluyarak ses veren Mesut Bahtiyar’ı ise çok az kişi biliyor. Müze-evi ziyaret edenlerin büyük kısmı ise manzaranın güzelliğini, ne şanslı olduğunu falan düşünüyor, laf olsun diye popüler bir sanatçının evi diye fotoğraf çekiyorlar. Kimse onun ruhuna aşina değil. Bir Mesut Bahtiyar var Zeki Müren’den içeri, kimsenin bilse de bilmediği. Bilse de bilmezlikten geldiği... Oysa eminim ki, o güzellikler içinde o çok mutsuzdu. Sanat güneşi parıldıyordu dışında, içini yakan kor ateş vardı içinde. Şarkıları da bunun kanıtıydı. Şenlik dağıldığında, türküler susup halaylar durduğunda, o eminim tek başına kendi mahur bestesiyle baş başa kalıp kendine üzülüp içki içiyor kendine ağlıyordu o güzel evde. Zeki Müren’i sevmelisiniz. Elbet bir gün Zeki Müren’i anlayacaksınız da. O gün hiçbirimiz yalnız olmayacağız işte. Dışımızı ziyaret edenlerle içimizi ziyaret edenler, içimizi görenler, bilenlerin sayısı birbirine eşit olacak. 

Etiketler:
İstihdam