22/05/2012 | Yazar: KAOS GL

15 Mayıs Platformu’nun 12-20 Mayıs arasında düzenlediği vicdani ret etkinliklerinin son gününde 13 kişi vicdani reddini açıkladı.

13 Kişi Vicdani Reddini Açıkladı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
15 Mayıs Platformu’nun 12-20 Mayıs arasında düzenlediği vicdani ret etkinliklerinin sonunda 13 kişi vicdani reddini açıkladı.
Vicdani Ret etkinliklerinin sona ermesiyle Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi önünden Taksim Tramvay Durağına bir yürüyüş düzenlendi.
 
Yürüyüş sırasında “Askere gitme kardeşkanı dökme, barış için vicdani ret, hiç kimse asker doğmaz, kadınların vicdanı reddediyor savaşı.” sloganları atılırken, “İtaatsizlik özgürlüktür, ne okula ne kışlaya liseliler isyana” pankartları taşındı.
 
İstiklal Caddesi üzerinde “Her Türk asker doğar” şeklinde slogan atarak yürüyüşü provoke etmek isteyenlere vicdani ret için yürüyenler “herkes bebek doğar, ne mutlu insanım diyene” sloganlarıyla karşılık verdi.
 
Taksim Tramvay Durağında grup bir basın açıklaması yaptıktan sonra gruptan 13 kişi vicdani reddini açıkladı.
 
Grup yaptığı açıklamada “Bizler geçtiğimiz yıllarda da olduğu gibi bu yıl da yine, barış dolu bir yaşama olan inanç ve kararlılığımızla, militarizme karşı, savaşa karşı, kardeşkanı dökmeye karşı vicdani retlerimizi açıklayacağız. 47 Avrupa Konseyi ülke içinde vicdani reddi yok sayan, vicdani retçilere sivil ölümler yaşatan, barış için sözünü söyleyenleri “halkı askerlikten soğutma suçu” adı altında 318. maddeden yargılayan ve hapseden devletin var oluşunu savaşlardan aldığını biliyoruz. Ve bu yüzden savaşın acımasızlığını en derin biçimde yaşadığımız bu coğrafyanın insanları olarak savaşa karşı seslerimizi hep birlikte yükseltiyoruz, halkı askerlikten soğutuyor vicdani retlerimizi açıklıyoruz.” dedi.
 
Eylemde okunan vicdani ret metinleri ise şöyle oldu:
 
Ben Belen Yıldırım,
Dünyanın her yerinden haberleri inceleyin. Dünyanın her yerinde her gün katliamlar yaşanıyor. Irak, Afganistan, Tunus, Meksika, Suriye kulağımızın alıştıkları… Ben alışmıyorum. Alışmayı kabullenmiyorum. Hiyerarşinin şekillendirdiği hayatlarımızda evden sokağa her an, her yerde maruz kaldığımız devlet organizasyonunun militarizmi kullanarak insanları köleleştirip, tahakkümü normalleştiren uygulamalarına göz yummuyorum. İktidarın kurguladığı herhangi bir oluşumun bir parçası olmamak adına bir anarşist olarak vicdani reddimi açıklıyorum.
 
Ben Eylül ÖZDAMAR. Reddediyorum.
17 yaşında bir kadınım.7 yaşımdan beri bu sistemin biz kapattığı ve kendi ideolojisini dayattığı okullara kapatılmış bulunmaktayım. Saçımdan etnik kökenime, çorabımdan ideolojime, cinsiyetimden dinlediğim müziğe varana kadar devletin elinin üzerimde olduğunu hissederek yaşıyorum pazartesi – cuma günleri “tören” adı altında koyun gibi dizildiğimiz sıralara sokulup yıllardır söylemekten bıkmış ve hiçbir zaman anlam veremediğim marşı okutulmaya zorlanıyor, söylemiyorum. Çünkü devletin beyinlerimize milliyetçilik duyguları, militarizm ve itaat etme kültürü empoze etmeye çalıştığını biliyorum.
Bu devlet benim yaşıtlarımı öldürdü, cezaevlerine kapattı, darp etti, tecavüz etti. Ben Uğur Kaymaz’la Ceylan Önkol’la büyüdüm Ben TMK mağduru çocuklarla büyüdüm ben büyüdükçe onlarda büyüdü ve öfkemiz gün geçtikçe büyüyor. Ben yaşıtlarımı havan toplarıyla, mermileriyle, bombalarıyla öldüren bu devleti reddediyorum. Ve biliyorum ki militarizm sadece okullarda değil her yerde bu yüzden iktidarlara karşı ezilenlerle birlikte olup mücadele edeceğim. Bir anti-militarist ve anarşist olarak bu devletin adaletini, hukukunu, emirlerini, otoritesini, ordusunu, ölmeyi ve öldürmeyi iktidarların savaşlarının bir parçası olmayı reddediyorum. Savaşsız, sınırsız, sınıfsız, otoritesiz, kimsenin kimse üzerinde otorite kurmadığı paylaşma ve dayanışmanın bereketli olduğu özgür bir dünyada yaşamak istiyorum. Savaşta ve barışta militarizm öldürür.
 
Ben Nehir Sal.
Bir anarşist ve antimilitarist olarak devleti ve onun kullandığı araçlardan olan militarizmi reddediyorum.
T.C.’nin uzun yıllardır Kürt Halkı’na ve bu topraklardaki tüm halklara uyguladığı zulmün kaynağı devletin ve efendilerin militarist algılarında yatar.
Kışlayı, bireyleri eğitme de ve ehlileştirmedeki son aşama olarak gören T.C Devleti okullardan ve sokaklardan topladığı gencecik insanları sistematik bir şekilde birer savaş makinasına dönüştürerek, Kürdistan’daki ezilen halkların üzerine sürüyor.
Öldürüyor. Tecavüz ediyor. Köyleri boşaltıyor.
İtaat etmeyenleri hapsediyor. Delirtiyor. Sivil ölüme mahkum ediyor.
Yani yaşamı katlediyor.
Ben yaşamı savunan bir anarşist ve antimilitarist olarak, devleti ve onun militarizmini reddediyor ve vicdani reddimi açıklıyorum. Bütün ordular terörist bütün devletler katildir.
 
Ben Onur Özkaya.
Anarşist bir lise öğrencisiyim. Silah sanayinin global anlamda pastanın en büyük dilimini götürdüğü, insana ölmeyi ve öldürmeyi şart kabul ettirip kardeşi kardeşe kırdıran bu sistemi reddediyorum. Reddimin meşrutiyetini yasalardan değil, vicdanımdan alıyorum. İnsanın öldürmeye veya zarar vermeye zorlanması sadece cahilliktir. Hiyerarşik ve statüsel bu yapılanmalarda bulunmayı uygun bulmuyorum ve reddediyorum.
 
Ben Serhat Yaşar.
Asker olarak doğmadım, öldürmek için doğmadım. Elime silah alıp bir toprak parçası için savaşmak, bana düşman gösterilen insanları öldürmek için doğmadım. Yaşamak ve yaşatmak için doğdum. Yaşamak ve yaşatmak istiyorum. Bir hiç uğruna öldürmeyi reddediyorum. Ben Serhat, YAŞAR; yaşar SERHAT.
Vatan sağolmasın!
 
Kadınım, sosyalistim, bir gazeteciyim. Bence işim ezilenlerin acılarını, özlemlerini, isteklerini ve tarihi yaratan eylemlerini kayda geçirmek, duyurmak… Ama hepsinden önce görmek ve duymak… Ben de görüyorum. Başımı nereye çevirsem acı görüyorum. Ben de sesler duyuyorum hep feryatlar duyuyorum. Öldürülen, tecavüze uğrayan kadınların sesleri, evladının parçalarını eteğine toplayan annelerin feryadına karışıyor. Edirnekapı’da akan gözyaşları, Dargeçit’te evlat kemiği arayan gözyaşlarına…
Tüm bunların arasında benden susmam, susarak onaylamam, onaylayarak evlatlar doğurmam isteniyor. Susmuyorum. Onaylamıyorum. Savaş; beni ve tüm kadınları kötürüm bırakıyor.
Parçası olmayı reddediyorum.
Askere çağırılmasam da erkekliği ve kötücüllüğü yücelten ordunuzu reddediyorum.
Vicdani ve total reddimi açıklıyorum.
Deniz Doğruer
 
Militarizm öldürür. Öldürür çünkü eline silah verir. Silahın çeşitli firmalar tarafından yapılır ve bazı “büyük” adamlar tarafından sana uzatılır, istemezsen zorla verilir. Gidersin kardeşlerini öldürürsün, ölürsün. Bu sırada silah firmaları banka hesaplarından paralarını çekiyor olurlar o “büyük” adamlarla güzel yemekler yiyebilmek için.
Sen oturursun silahını parlatırsın. Mermilerini küçültürsün küçük çocukların canı daha az acısın diye.
Reddetmekten Bu kadar korktuğun için, öldürmeyi umursamazsın. Kardeşinin okulda bayrağın altında hazır ola geçip tek tip olmasını da umursamazsın, çünkü bir kaç sene sonra O’da asker olacak senin gibi. O da öldürecek. Sonra büyüyecek baban gibi olacak. Baban okulda tek tip öğrenci oluşuyla, vatanı için gözünü kırpmadan insan öldürüp büyük adamlara para kazandırışıyla, silah tutarken öğrendikleriyle nasıl annene eziyet ettiyse, kardeşinde öyle eziyet edecek kız kardeşine.
Sen silahı atmıyorsun ya elinden, sen olmasan savaşta olmayacak unutuyorsun.
Üzgünüm kardeşim reddetmezsen öldüreceksin, öleceksin.
Ben reddediyorum kardeşim. Silah firmalarını, devletin öldürmenin adına şehit olmak deyip sıyrılışını, küçük çocuklara atılan küçük kurşunları, orduyu, hazır olda durmayı, bayrağa vatana millete tapıp hayali betonlarla örülmüş çizginin dışındaki kardeşlerimi öldürmeyi, militarizmi reddediyorum!
Çünkü biliyorum silah tutan eller; barışın, kardeşliğin, özgürlüğün düşmanıdır!
Gizem Şahin
 
Merhaba ben Uğur Polat,
20 yaşında sosyalist bir Kürt genciyim. Doğduğum günden bu zamana ailemde, okulda ve toplumda bana öğretilen her şeyi reddediyorum. İşçi sınıfı ve ezilenlerin vermekte olduğu haklı mücadeleyi sonuna kadar destekliyorum. İşçi sınıfı ve ezilenleri baskı altına alma ve yok etme amacı ile kurulmuş silahlı kuvvetlerinde yer almayı reddediyorum.
 
Merhaba ismim Polen Ünlü.
20 yaşında bir Türk genciyim. Sosyalist bir kadınım. Anti militarist değilim. İşçi sınıfı ve ezilenlerin haklı mücadelesini tüm yüreğimle desteklemekteyim. Kardeşlerimin, sevdiklerimin, devletin uygulamakta olduğu kirli savaşın bir parçası olmasını istemiyorum. Bu savaş sadece erkekleri değil kadınları da katletmektedir. Bu sebeple vicdani reddimi açıklıyorum.
 
Reddimdir.
Din, dil, ırk, fizik veya manevi olarak hiçbir insan bir diğerinden üstün değildir. Dünya üzerinde var olan ve var olmuş bütün canlıları kendimle eşit görüyorum. Hepimiz aynı doğadan aynı ırktan çoğalarak meydana geldik. Ama biz insanlığı da doğayı da kirli zihinlerimizle yok ediyoruz.
Medeniyetlerin varoluşundan beri milyonlarca insan egoların yönettiği savaşlarda haksızca katledildi. İnsanlığın hür iradeleri hiçe sayılarak, zorla, korkutularak askere alınanlar, devletin kirli oyunları adına öldürmeye mecbur bırakılıyor. Askerliği erkekleşmiş gibi gösteren devlet kültürü vatan borcu adı altında silahlandırmayı sürdürüyor.
İnsanlığı hiçe sayıp milliyetçi duygularla çizilen sınırlar ve bu sınırlar için yapılan savaşlar her gün çocuk, kadın, suçlu, suçsuz demeden birçok insanın ölümüne sahip oluyor. Sınırlar insanları bölemeyeceği gibi ölmeye ve öldürmeye değmeyecek kadar teorik ve ırkçı oluşumlardır.
İnsanların savaşlarla ölmediği, çocukların hakkettiği yaşama sahip olmaları ve militarizmin barınamayacağı bir dünya için vatansızlığı ve vicdani reddimi açıklıyorum.
Selinay Hazal Erişen
 
Askerliğin mecburi bir hizmet olması hem kalıcı barışın hem de insanlık onurunun korunmasının önünde en büyük engeldir. Askerlik kurumu otoriterliğin en saf halini, her gün yeniden üretirken ben eşitsizliklerle dolu bu hiyerarşik kuruma maruz kalarak ölmeyi ve şiddeti öğrenmiş bireylerle kamusal alanı paylaşmayı reddediyorum. Feminist bir kadın olarak, kadınları ve militarizmden ileri gelen ataerkinin kadınların üstünde oluşturduğu baskıyı görmezden gelen bu kuruma itaat etmiyorum.
Tüm bu sebeplerden ötürü vicdanımın sesini dinleyip, cinsiyetçilikten, mülkiyetçilikten ve militarizmden uzak bir dünya için kadın bedenini ve namusla özdeşleştirilen vatan uğruna ölmenin ya da öldürmenin bir zorunluluk olmasını reddediyorum.
Vildan Özer
 
Kendi tercihim olmadan bu topraklarda dünyaya geldim. Daha sonra bana bir kimlik yüklendi. Türk olduğum söylendi. Ve sonra “Her Türk asker doğar” söylendi. Oysa ki benim Türk olmam genetik bir kazaydı ve asker olarak değil insan olarak doğmuştum. Ve şu nidalarla büyütülmeye başlandım; ”benim oğlum büyüyünce asker olacak, adam olacak”, evet asker olunca adam olacaktım. Vahşi ataerkilliğin bir parçası olan militarizmin bir neferi olacaktım. Üstümdekiler beni ezdikçe ben altımdakileri ezecektim. Erkil zihniyetin bir parçası olarak, eşimi ve çocuklarımı ezecektim.
6 yaşıma geldiğimde insanlık dışı vahşi militarizm hayatıma girmişti. Her sabah asker gibi sıraya sokulup, anlamının bilincinde olmadığım sözler söyletilirdi. Ortaokula geldiğimde beden eğitimi derslerinde üçerli beşerli sıraya sokulup uygun adım yürütülmeye başladım. Ben asi ruhumu ortaya koydukça, ”askere gidince adam olur, aklı başına gelir” denildi. Asker olarak doğmadım ama asker gibi itaat eden, düşünmeyen, sorgulamayan bir birey olabilmem için ellerinden geleni yaptılar. Ataerkil zihniyetleriyle “adam” kelimesini onurlandırıcı, yüceltilen tahakküm aracı olarak tanımladılar. Bu sebeple bir anarşist olarak “adam” olmayı, asker olmayı, militarist olmayı reddediyorum, vicdani reddimi açıklıyorum.
Yusuf Özgüler
 
Kaos GL muhabiri Esra Güleç de vicdani reddini açıklayanlar arasındaydı: http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=11415 

Etiketler: insan hakları, askerlik
İstihdam