14/07/2016 | Yazar: Kaos GL

Fazıl Bey İstanbul kadınlarını dört bölük halinde anlatır, dördüncü bölükteki kadınlar seviciler yani lezbiyenlerdir. Bu bölüğü şu sözlerle açıklar; Ey sevgili, ortaya eski zaman kadınları arasında olmayan, yeni bir bölük çıktı. Bu bölük, kadınlar için kötü bir hediye! Birbirlerine gönül verip âşık olurlar.

1910 senesinden bir hikaye, bir oyun ve lezbiyenlik Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fazıl Bey İstanbul kadınlarını dört bölük halinde anlatır, dördüncü bölükteki kadınlar seviciler yani lezbiyenlerdir. Bu bölüğü şu sözlerle açıklar: “Ey sevgili, ortaya eski zaman kadınları arasında olmayan, yeni bir bölük çıktı. Bu bölük, kadınlar için kötü bir hediye! Birbirlerine gönül verip âşık olurlar.”

Duygu Koç, Kaos GL dergisinin “Sanal Alem” dosya konulu 147. sayısı için yazdı:

Yeni yıl ile birlikte bir yazı dizisi oluşturma fikri de gündeme geldiğinde, bunun cinsellik tarihi ya da cinselliğin temsili şeklinde olmasına karar kıldık. Derginin 143. sayısında Me­va’idü’n-Nefa’is Fi Kava’idi’l-Mecalis adlı eserin ışığında İdeal Oğlan Tasviri ve Osmanlı Eşcinsel Jargonu ve 145. sayıdaki Cina­ni’nin Divan’ında Erkek Güzelliği ve Erkek Aşkı başlıklı yazılarımla Osmanlı İmparatorluğu’ndaki erkek eşcinselliğine kısa da olsa değinmiştim. Bu iki yazı ile benim de kıyısından köşesinden bir parça değindiğim Osmanlı İmparatorluğu’nda erkek eşcinselliği konusunda yapılan araştırmalar halen yetersiz düzeyde olsa da, kadın eşcinselliğine ve hatta kadın cinselliği­ne dair araştırmalar neredeyse yok denecek kadar azdır. Bu sebeple, yazar inisiyatifimi kullanarak yeni yazı dizimizin ilk olarak kadın (eş)cinsel­liğiyle başlamasını özellikle istedim. Günlük hayatta ve edebiyatta cinselliğin izlerini sürecek olan yazı dizisinin ilk incelemesi 1910 yılından iki edebi eserdeki kadın eşcinselliği üzerine.

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kadın eşcinselliğine dair bilgilerimiz kısıtlı ölçülerdedir ve yapı­lacak olan akademik çalışmaları beklemektedir. Bu konuyla ilgilenen kişilerin aklına ilk gelen eser ise Enderunlu Fazıl Bey’in Zenânnâme’si yani Kadınlar Kitabı’dır. Sevgilisinin dünya millet­lerinden erkekleri ve kadınları ona anlatmasını istemesi sebebiyle Hubânnâme yani Erkekler Kitabı ile birlikte bu kitabı da yazmıştır. 1112 beyitten oluşan mesnevi tarzındaki bu eserde Enderunlu Fazıl, Divân şiirinin âdâbına göre kadından bahsetmenin ayıp olduğunu ve kendisi­nin kadınlara ilgisi olmadığını belirtir. Açık bir eşcinsel olan ve bununla her fırsatta övünen şair, eserinde sırasıyla “Hindistan, Acem, Bağdat, Mısır, Sudan, Habeşistan, Yemen, Fas, Cezâyir, Tunus, Hicaz, Şam, Halep, Anadolu, Akdeniz Adaları, Kıbrıs, İspanya, İstanbul, Rum, Ermeni, Yahudi, Çingene, Rumeli, Ar­navut, Boşnak, Tatar, Gürcü, Çerkes, Boğdan, Bulgar, Hırvat, Polonya, Avusturya, Rus, Avrupa, İngiliz, Hollanda, Amerika” kadınlarını tanıtır. Fazıl Bey İstanbul kadınlarını dört bölük halinde anlatır, dördüncü bölükteki kadınlar seviciler yani lezbiyenlerdir. Bu bölüğü şu sözlerle açıklar;

Ey sevgili, ortaya eski zaman kadınları arasında olmayan, yeni bir bölük çıktı. Bu bölük, kadınlar için kötü bir hediye! Birbirlerine gönül verip âşık olurlar.

...Bu yola girenler temiz huylu, nâzik, ilimirfan sahibi kadınlardır. Böylesine ilişkiler artık pek çok oluyorsa da, diğer davranışlara göre kötünün iyisi sayılıyor, birbirleriyle geçinip gidiyorlar. Her biri sevgilisi için canlar verir; başka­sına dönüp bakmaz bile...[1]

Zenânnâme’nin ilk baskısı 1838 yılında Mustafa Reşid Paşa tarafından ahlaka aykırı bulunduğu için toplatılır. Böylece Zenânnâme bu topraklar­da sansürle karşılaşan ilk kitap olur. İşin ilginci bu toplatma kararını saray, şeyhülislam veya ül­kenin iç işleriyle ilgili bir makamı değil, Dışişleri Bakanı olan Mustafa Reşid Paşa’nın vermiş olma­sıdır. Zenânnâme’nin ardından kadın eşcinseliği konusunda aklına gelen diğer önemli eserler ise Ahmet Rasim’in Hamamcı Ülfet’i, Mehmet Ra­uf ’un Bir Zanbağın Hikayesi adlı eseri ile Şeha­bettin Süleyman’ın Çıkmaz Sokak’ıdır.

II. Meşrutiyet Dönemi edebi hayatındaki erotiz­mi ve özellikle lezbiyenliği yansıtmaları sebep­leriyle Bir Zanbağın Hikayesi ve Çıkmaz Sokak adlı eserler bu çalışmanın ana metinleri olarak seçilmişlerdir. Ayrıca iki eserin de 1910 tarihli olmaları sebebiyle, tarihsel çerçeve 1910 yılıyla sınırlandırılmıştır.

Bir Zanbağın Hikayesi adlı eser kolağası olarak orduda görev alan Mehmet Rauf’un, Divan Harb-i Örfi kararıyla askerlik­ten atılarak, 8 aylık bir hapis cezasına almasına yol açacak kadar sansasyona sebep olur. Birçok edebiyat araştırmacısına göre; bu eser son sayfalarda içerdiği pornografik anlatılar olmasa, dili, akıcılığı ve üslubuyla güçlü bir edebi eserdir. Hikaye adını sanını bilmediğimiz çapkın bir erkeğin, Haydarpaşa vapurunda görüp hoşlandığı Naciye Hanım’ı elde etme çabaları ve çapkın­lığıyla övünmesi şeklinde kısaca özetlenebilir. Naciye Hanım’ın ikamet ettiği adresi öğrenip tanışmak için peşine düşen kah­ramanımız, dönemin aşk maceralarının başlangıcını oluşturan mektuplaşma evresinde Naciye Hanım’a mektup yazar. Gelen cevapla umutlansa da, mektubu okuduğunda Naciye Hanım’ın erkeklerden hoşlanmadığını öğrenince “demek o da onlardan” diyerek şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla karışık duygular içerisine düşer. Tesadüf ki, kahramanımızın çeşitli maceralar yaşadığı Zanbak adlı kadına, Naciye Hanım da vurgundur. Bunu öğre­nen kahramanımız Naciye Hanım’ı elde etmek için, Zanbak’ı ikna eder ve eve davet etmesini ister. Zanbak ve Naciye Hanım sevişmeye başladıklarında, ana kahramanımız olan erkek onları gizli bir şekilde izlemekle meşguldür. Yazar bu sevişme betim­lemelerini pornografik sayılabilecek bir dille en ince ayrıntısına kadar anlatır. Yazar’ın anlatımına göre Zanbak, sevdiği erkek istediği için gönülsüz de olsa bu işe girişir, ancak zevk aldığı her halinden, inlemelerinden bellidir. Ayrıntıyla anlatılan oral seks ve lezbiyen sevişme sahneleri dönemi için oldukça cüretkâr bulunabilir. Tüm bu erotik sahneleri gizlendiği yerden izleyen erkek kahramanımız, Zanbak tatmin olup sıra Naciye Hanım’ı tatmin etmesine geldiğinde yerinden çıkar. Naciye Hanım, Zanbak’tan oral seks istediğinde, bu görevi erkek kahramanımız büyük bir zevkle yerine getirmeye başlar. Naciye Hanım ise al­dığı pozisyon sebebiyle bacakları arasındaki kafayı/yüzü görme­mekte, zevkiyle meşgul olmaktadır. Naciye Hanım ona bu ka­dar zevk verenin tecrübesiz Zanbak olamayacağını idrak ederek yerinden doğrulmaya çalışsa da, bacakları arasındaki kafanın sahibinin elleriyle memelerinden bastırarak onu yerinde tutma­sıyla, kımıldayamaz. Erkek kahraman yeterince zevk verdiğini düşündüğü Naciye Hanım’ın içine ani ve hızlı bir hamleyle girdiğinde, Naciye Hanım şoka uğrayarak yerinden doğrulmaya çalışsa da, bir yandan da zevk almaya başlar ve ikili arasındaki penetrasyon devam eder. Bu süreçte Naciye Hanım günümüz diliyle “dirty talk” olarak adlandırdığımız biçimde konuşmalara başlar. İkisi de boşaldıktan sonra erkek kahramanımız Naciye Hanım’ı yanaklarından öpmeye başlar ve karşılık da bulur. Ya­zarın anlatımıyla ne kadar erkeklerden hoşlanmadığını belirtse de, penisin cinsellikteki yeri ayrıdır ve zevk için önemlidir. Bir hafta önce reddedilen erkek, bir hafta sonra beğendiği kadına sahip olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. İşin ilginci, bu üç kişi arasındaki ilişki Naciye’nin Zanbak’a olan düşkünlüğü sayesinde, üçlü bir seks macerasına dönüşür. Erkeğin bundan ne derece memnun olduğuyla da hikaye biter.

Naciye Hanım güzel, kendini kabullenmiş, istediği kadını elde etmek için çabalayacak kadar kendinden emin ve sevişme konusunda tecrübeli denebilecek kadar iyi sevişen bir lezbiyen karakter olarak eserde anlatılır. Ancak klişeleşmiş erkek bakışı­nın yüz yıl öncesinde de var olduğunu bize kanıtlar şekilde, iki kadın arasındaki ilişki erkek karakterin varlığından bağımsız kalamaz. Ve lezbiyen kimliğiyle tanıtılan Naciye Hanım tecavüz olarak adlandırılabilecek bir durumla yüz yüze geldiğinde, bu durumdan zevk alır bir şekilde betimlenir. Lezbiyen karakte­rimiz bir anda biseksüel bir yönelime büründürülür. Erkek fantezisine hizmet eder bir şekilde, grup sekse dönen bir ilişki imasıyla da hikaye bitirilir.

Fecr-i Âti topluluğunun da sloganı haline gelen “Sanat şahsi ve muhteremdir” sözünün sahibi olan Şahabettin Süleyman, 1910 yılı Mayıs ayında Vefa İdadisi’ndeki görevinden uzaklaştırılır ve on bir ay boyunca açıkta kalır. Bunun sebebi ise ahlaka aykırı bulunan Çıkmaz Sokak adlı oyun türünde kaleme aldığı eseri­dir. Eserin konusu kadın eşcinselliğidir. Yazarın bu eseri karısı İhsan Raif ile birlikte kaleme aldığı iddia edilir. [2]

Sultan II. Abdülhamid devrinde geçen oyunun kısa özeti Serdar Soydan’ın araştırmasından alıntılarsak eğer şu şekildedir;

Çıkmaz Sokak, yazarın en uzun oyunu olarak en çok malzeme­ye sahip metnidir aile konusunda. Nesip ve Şekip adlı iki yaşını başını almış kardeş, genç karıları Refika ve Mukbile ile birlikte aynı evde yaşamaktadır. Ayrıca Nesip Paşa’nın oğlu Cavit ve kardeşinin kocasından boşanmış kızı Nermin de bu evdedir. Nermin kocasından ayrılmış, evlilikte aradığını bulamamış bir kadın olarak metinde yer alırken, Refika ve Mukbile iki eşcinsel kadındır. Kocaları ile aralarında cinsel ilişki yoktur. Nesip ve Şekip Beylerle evlenmeden önce de birlikte olan bu iki kadın, cinsel gücü olmayan bu yaşlı adamlarla bilerek evlenmişlerdir. Böylece ilişkilerini rahatça yaşayabilecekler, görünürde ise evli kadınlar olacaklardır. Ancak Refika Mukbile’den soğur ve Cavi­de adlı bir başka kadınla ilişki yaşamaya başlar. Çıkmaz Sokak aksayan yönleri olan bu büyük ailenin yıkılışını, gizli sevdala­rın, ilişkilerin, sırların ortaya çıkışını anlatır. İçten içe kaynayan ama görünürde son derede mutlu olan aile, en ufak bir sarsın­tıda yıkılır. Ailenin reisi olan, iktidarı simgeleyen Nesip Paşa karısının eşcinsel olduğunu öğrenince kalp krizi geçirip ölür.[3]

Öte yandan bu ölüm Refika’nın kurtuluşu anlamına da gelir çünkü böylece kocasının kendisini boşadığı ve parasız bıraktığı bilinmeyecektir. Ayrıyeten hakkındaki şüpheler doğrulanmaya­caktır. Yazarın anlatımından kadın eşcinselliğinin, yaşlı erkek­lerle evlenen kadınlar için doğal bir sonuç olduğu yönünde bir çıkarımda bulunulabilir. Eserde cinsellik ve eşcinsellik olumsuz bir anlatımla karşılaşmadan, hatta yer yer doğallaştırılarak anla­tılır. Yazarın işten çıkarılmaya kadar varan tepkiler görmesinin sebebi belki de bu anlatımlarıdır. Yazar kadın eşcinselliğini, yaşlı erkeklerle evlenen kadınlar için bir alternatif olarak sunar ve bu durumdaki kadınlar arasında yaygın olduğunu iddia eder. Yaşlı erkeklerin cinsel yönden yetersizlikleri ve güçsüzlükleri oyunda fırsat buldukça eleştirilir. Yazarın bu tutumu aslında cinselliğin erkeklere özgü bir ihtiyaç olmayıp, kadınlar için de önemli olduğunun altını çizmesi açısından dikkate değerdir.

1910 senesinden, edebi yönden iki farklı türdeki eserlerin kadın eşcinselliğine dair verdiği bilgiler dönemin sosyolojik incelemesi ve cinsellik temsili açısından büyük önem taşır. Kadın eşcin­selliğinin bugününü bilen araştırmacılar için, geçmişi sunması açısından ve erkek yazınında kadın eşcinselliğinin temsilinin geçmişini göstermesi açısından da iki metin büyük değer taşır. Daha önce de belirtildiği gibi, erkek eşcinselliğinin tarihine dair yapılan akademik çalışmaların yanında kadın eşcinselliği konusu büyük oranda geridedir. Bu durumu aşabilmek için, her türdeki edebiyat ürünleri dikkate alınarak incelenmeli, bu alandaki tarihsel ve sosyolojik çalışmaları besleyecek metinler olarak dikkatle irdelenmelidir.

[1] Murat Bardakçı, “Kadınları fıtratlarına ve özelliklerine göre anlatan Fazıl Bey’in kadın tasnifi”, [http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1014291-kadinlari-fitratlarina-ve-ozelliklerine-gore-anlatan-fazil-beyin-kadin-tasnif ] Erişim: 15.02.2016.   

[2] Attila İlhan 1999 yılının Mart ayında yayınlanan Hürriyet Gösteri dergisinin 209. sayısında yer alan “Edebiyatımızda Unutulanlar, Unutturulanlar” adlı dosyaya verdiği yazıda, Şahabettin Süleyman‟ın Çıkmaz Sokak‟ı eşi İhsan Raif Hanım ile yazdığını söylemektedir.

[3] Serdar Soydan, “Şahabettin Süleyman Bey ve Ailesi Şahabettin Süleyman’ın Oyunlarında Aile Kurumu”, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 30:2010/2.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam