01/04/2020 | Yazar: Hayat Çelik
“Ben buyum arkadaş, kabul eden kalır, giden gider.” dediğin zaman acın çok hafifliyor. Kendini kabul ettiğin zaman acın çok hafifliyor. Kalan kalır, giden gider dediğin zaman mücadelen çok hafifliyor.
Trans görünürlüğü için başlattığımız “Buradayız Alışın” dosyamızda bugünkü konuğumuz Ebru. Ebru, 49 yaşında bir trans kadın. 30-35 sene önce trans kadınların yaşadıklarından, Ebru’nun hayat hikayesine bir kadının portresi ile karşınızdayız…
“İnsanın kalbiyle doğması, kızıl saçlı doğması kadar olağan bir şey”
Seni tanıyabilir miyiz?
Ebru ben, 49 yaşındayım. Trans bireyim. Yaklaşık 4 senedir sürecin içindeyim. Psikiyatri sürecinden geçtim, terapi grubuna gidiyorum. İstanbul’da yaşıyorum. Köpeğim var. O bana can yoldaşı. Onunla çok keyifli, güzel zamanlar geçiriyoruz. Onunla yürüyüş yapmak, onunla gezmek, onun mutlu olduğunu görmek çok büyük bir keyif veriyor. Genelde gündüzleri evden çalışıyorum ve köpeğim benim kızım, onun bakımı ve onunla oynayarak zamanım geçiyor. Akşam gezmeyi tozmayı çok severim. Sosyalliği çok seviyorum. Çok sosyal bir insanım, dolayısıyla insanlarla bir arada olmayı seviyorum. Alkolü seviyorum. (Gülüşmeler) Şu anda Kadıköy’deyiz. Güzel bir mekandayız. Oturmuş karşılıklı bira içiyoruz. Aynı şekilde, bu tip sohbetleri, muhabbetleri seviyorum. Genelde bütçem elverdiğince, zamanım oldukça Kadıköy civarındaki mekanlarda insanlarla sohbet etmeyi, yeni insanlar tanımayı seviyorum.
Geleceğe dair ne gibi hayallerin var?
Sürecimi tamamlamak istiyorum ama 45 yaşında başladım ben. Belli bir yaştan sonra sürece girince dönüşüm ekstra uzun zaman alıyor. Çok daha zor oluyor. Çok daha meşakkatli oluyor. Şimdiki gençler çok şanslı. Artık tıbbın kabul ettiği bir durum olduğu için, 15-16 yaşında dahi olsalar sürece başlayabiliyorlar.
Kaç yaşında fark etmiştin kendini?
Ben 4 yaşından itibaren biliyordum kendimi. Ama benim zamanımda, yani bundan 30-35 sene önce, bundan kimse haberdar değildi. Tam tersine, biz kanun kaçağı gibi bir şeydik. Polis gördüğü yerde, trans olmana gerek yok, en ufak bir feminenlik olsun, alıp götürürdü karakola. Sabaha kadar hortumla döverdi hatta meşhur Hortum Süleyman vardı. O zamanlar benim gençliğime denk geldi. 17-18 yaşlarım, o zamanlara denk geldi. Benim jenerasyonumdaki bütün translar; kendilerini korumak, saklamak, saklanmak, ne yaşıyorsa gizli gizli yaşamak, aman belli olmasın diye gizli gizli bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyordu. Ben de o jenerasyondanım. Tıp 10 senedir falan bu işin farkında, bunun doğuştan gelen bir durum olduğunun, insanın kalbiyle doğması, kızıl saçlı doğması kadar olağan bir şey olduğunun farkında. Rakamları sen daha iyi bilirsin ama on binde iki falan gibi diye biliyorum. Her doğan 10 bin çocuktan ikisi mi üçü mü ne, trans doğuyor. Artık batıda bu zaten tamamen kabul edildi. Çalışma hayatında da hakları verildi. Hem trans olup hem mesleklerini yapabiliyorlar ama Türkiye’de böyle bir şey yok. İş hayatında belli bir süre sonra, ben transım diye ortaya çıktığın zaman, herhangi bir şirkette çalışmam mümkün olmuyor. Dolayısıyla sürecini tamamlayıp, pembe kimliği alıp ancak bir şeyler yapabilme şansın olabilir. Ben de zaten 49 yaşına gelmişim, artık bir daha kurumsal hayata dönmek gibi bir niyetim ya da isteğim yok. Ben huzurlu bir biçimde, evimden çalışıp para kazanmak istiyorum. Çok şükür onu yapabiliyor gibiyim şu anda. Bakalım göreceğiz.
Senin döneminde medyada görünür çok isim yoktu. Bir Bülent Ersoy vardı. Onun dışında trans kimlikle ilişki kurabileceğimiz kimse yoktu. Nasıldı o dönem?
Ben 4 yaşından beri biliyordum kendime ama ben acaba sapık mıyım falan diye kendimi çok aşağılıyordum. Çok hırpalıyordum kendimi içimde. Daha çocukken yani düşünsene. Yatağın içine girerdim. Yorganı kafamın üzerinden çekip, nefes alacak bir yer bırakıp, bir mağarada kapalı kalmış bir prenses olduğumu düşünerek öyle uyurdum. O beni sadece rahatlatıyordu. Ondan sonra biraz daha büyüyünce, benim gibi insanlar olmadığı için çok acı çektim. Bu dünyada bir Bülent Ersoy, bir de ben varım sanıyordum. Çünkü bir tek o görünürdü. Onun dışında hiç görünür yoktu. Taksim’de “duvar ameliyatı olanlar var” diye duyuyorduk ama sokakta karşılaşamıyorduk. Tek başına Taksim’e gidip onları da göremiyorsun. Şimdi tabi internet olunca insanlar her şeyden çok daha fazla haberdar. Çok daha fazla bilgi sahibi. Bizim zamanımızda öyle bir bilgi de yoktu; hormon kullanımı olsun, translığın doğuştan geldiği olsun, bunlar yoktu. Neyi nasıl yapacağın kısmına dair hiçbir şey yoktu. Şu andaki jenerasyon çok şanslı.
İlk ne zaman ve kime açıldın? Sonrasında neler yaşadın?
16 yaşındaydım, benden hoşlanan bir kıza açıldım. Korkunç karşıladı tabi bu durumu. Ondan sonra, benim hakkımda laflar çıkardı, falan filan başıma bir sürü bela geldi. Ve ondan sonra ben anladım ki bunu söylemek çok büyük bir hata, çok büyük bir yanlış ki o kız da benim en iyi dostumdu yani. Benle bir duygusallığı varmış, onu söyleyince o ortaya çıktı falan. O kendi içinde belki bir hayal kırıklığı yaşadı. Benim hiç öyle bir şeyim yokken, bambaşka bir durum oluştu ve zorluk oldu. Ondan sonra ben senelerce bunu gömdüm içime. Sonra evlendim. Bir evlilik yaşadım. Evlendikten iki üç sene sonra eşime söyledim. Eşim bunu gayet normal karşıladı. Bir sıkıntı olmadı, evliliğimiz sonrasında devam etti. Ben bir biseksüel transım.
Bu noktada şunu sormak istiyorum. Medeni Kanun’un 40.maddesinin gerekçesinde, evli olmama şartını şöyle açıklıyorlar: “Aile kurumunu sarsmamak için” böyle bir şart konulmuş. Bu şartı ve gerekçeyi nasıl değerlendiriyorsun?
Yurtdışında evli translar var. Hani zamanında bir kadınla evlenmiş, ondan sonra trans olduğu ortaya çıkınca dönüşümünü evliliği içerisindeyken tamamlamış. Bunların çoluk çocuğu olmuş. İki kadın olarak yaşıyorlar, bu şekilde devam ediyorlar. Yani bizim de memleketimizde bir noktadan sonra, eğer batının yasaları medeni ise ve bunlar kabul edilecekse, o noktaya gider diye tahmin ediyorum. Ama şimdi tabi ki bu noktada, şu anda Türkiye’de böyle bir şey söz konusu değil. Herhangi bir şekilde sürece girebilmen için, hormon kullanabilmen için, psikiyatriden trans olduğuna dair rapor alabilmek için ya da mahkeme açabilmek için, ameliyat süreçlerine girebilmek için, evli olmama şartı aranıyor. Baş şart o. Ben şu an evli değilim. Seneler önce boşandım. Biraz bunun sebebiyle, biraz başka sebeplerden dolayı. Dolayısıyla benim önümde o anlamda bir engel yok. Ama tanıyorum başka transların önüne engel oldu, biliyorum. Yani iki kadın da birbirini sevebilir, ya da iki erkek de birbirini sevebilir. Mesela bir erkekle birlikte olan bir trans erkek de duydum, gördüm. Var olan şeyin hukuksal olarak sınırlandırılmaması lazım. Bu insanın doğasında olan bir şeyse, o zaman hukukun da ona göre düzenlenmesi lazım. Batıda bu düzenlenmiş durumda. Belki ilerde, hani biz göremeyiz ama 10-20 sene sonra bunlar o şekilde bir düzene gidebilir diye düşünüyorum.
“Beni ölümden döndüren şey, kendimi kabullenmek oldu”
Kimliğinle ilgili henüz kimseye açılmadığın dönemden bize bahsedebilir misin?
Kendimden nefret ediyordum. Aynaya bakamıyordum. Acı çekiyordum. Aynaya bakarken, ben bu değilim diyordum. Bir yere gittiğimde, etraftaki kadınları gördüğümde, ben onlardan biriyim diyordum. Acı çekiyordum. Bu acı giderek arttı arttı ve ben bu acıya senelerce dayanmak zorunda kaldım. Çünkü gençliğimde gördüğüm Hortum Süleyman zamanları, aldığım ilk tepkiler falan benim kendime karşı duvar örmeme sebep oldu. Kendimi savunmak için bu acıyı içime attığım bir çukur oldu. En sonunda 45 yaşındayken, artık bankada da çalışıyordum ve neredeyse alkolik olmuştum ve intiharın eşiğine gelmiştim. O kadar büyük bir acı çukuru vardı ki içimde, dayanılmaz hale geldi ve psikiyatriye başladım. Ondan sonra zaten yavaş yavaş bazı şeyler değişmeye başladı. Psikiyatri sürecinin bana çok faydası oldu. Her transa kesinlikle tavsiye ederim. Ben ölümden döndüm. Beni ölümden döndüren şey, kendimi reddetmek, acımı içime atmak değil; kendimi kabullenmek oldu. Şöyle bir şey; trans bireysen, ya kendi içinde acı çekiyorsun, kendine karşı bir mücadele veriyorsun ya da kendini kabul ettiğin zaman dışarıya karşı mücadele veriyorsun. Bir trans birey için hayatta kalma mücadelesi bitmiyor. Öncesinde de çok ağır bir mücadele veriyorsun, sonrasında da dışarıya karşı bir mücadele veriyorsun işte ailen olsun, çevren olsun kendini anlatmak ve o şekilde kabul ettirmek ve o şekilde yaşayabilmek, o şekilde ekmeğini kazanabilmek falan, ucu son derece açık. Ama kendi içimde mücadele ettiğim zaman çok daha fazla mutsuzdum ve çok daha fazla acı çekiyordum. Şimdi biraz acım, artık içimde acımıyor kendimi kabullendiğim için, dışarıya karşı mücadele ediyorum. Ha bu da çok zor ama içimde yaşadığım acı kadar zor değil. Esas zor olan, insanın kendi kendisiyle mücadele etmesi, acısını gömmesi. “Ben buyum arkadaş, kabul eden kalır, giden gider.” dediğin zaman acın çok hafifliyor. Kendini kabul ettiğin zaman acın çok hafifliyor. Kalan kalır, giden gider dediğin zaman mücadelen çok hafifliyor, çok daha normalize oluyorsun. Özellikle hormon kullandığın zaman, bunlar psikolojini olumlu yönde etkiliyor. Dolayısıyla şu anda çok daha mutluyum, çok daha huzurluyum. Ama 4-5 sene önce alkolizmin eşiğinden döndüm, intiharın eşiğinden döndüm, artık dayanamayacak noktaya geldim. Yani o halde kendimi içime gömerek bir sene dahi yaşayamayacağımı hissettim. Orda bende sigorta attı. Ben hayatta kalmak için içime atıyordum, kendimle mücadele ediyordum ama bu şekilde bu beni öldürüyor aslında. Hayatta kalmak için ne yapmam lazım; açılmam lazım, kendimi kabullenmem lazım.45 yaşında bende o ışık yandı ve ben dışarıya karşı çok zor bir mücadeleye giriştim. Çünkü 15-20 yaşında bir insan anlattığı zaman kabul edilmesi çok daha kolay. Çünkü bir birikimi yok; insan birikimi yok, geçmiş birikimi yok, kariyer birikimi yok. Ama 45 yaşında bir insanın kariyer birikimi var, sosyal birikimi var. Bütün bunlardan kendini arındırıp tekrar bir ergenliğe girmesi, ki biliyorsun ikinci ergenlik- çok zor bir şey. Ekstra ekstra zor bir şey. Ama her şeyin başı da cüret. Baktım ölüyorum, bir sene daha yaşayamayacağım ve ben hayatta kalmak istiyorum, buna giriştim. Çok şükür şu anda hayattayım, bir şekilde kendi yağımda kavrulup, bir şekilde... hani gidenler gitti, hayatımdan çok insan gitti ama kalanlar kaldı. Beni kabullenerek kaldı ve yepyeni insanlar girdi hayatıma. Yani hayatım daralmadı aksine genişledi sosyal anlamda. İnsanların hepsi fobik değil, empatik insanlar da var. Seni anlamaya çalışan insanlar da var. Senin yanında olan, hiç tanımadığın bir insan sonuna kadar senin yanında olabiliyor. Tabiki fobikler var, Türkiye’de bu inkar edilemez bir gerçek ama, herkes fobik değil. Saygıyla karşılayan insanlar da var. Dolayısıyla bu bir yol, Allah bu yolu yazdıysa sana, mecbursun bu yola girmeye. Bir transın bundan kaçışı yok. Trans bir kadınsan, erkek olarak ölme düşüncesi senin en büyük kabusun. Ben yurtdışında da duydum, 70-80 yaşında bu sürece girenler var. Çünkü şu anı yaşıyoruz ve şu an mutlu olmaya ihtiyacımız var. Evet, 60 sene acı çekmiş bile olsan, ekstra o bir günlük mutluluğa dahi ihtiyacın var. Kendini geç kabullenmek kötü bir şey, evet keşke şu an 15 yaşında olsaydım da sürece girseydim. Ama böyle bir imkan yok, hayatı yeni baştan yaşayamıyor kimse. O yüzden elimde olanla yetinmeye, elimde olanın en iyisini yapmaya çalışıyorum, elimde olanla en çok mutlu olmaya çalışıyorum. Sürecim hızlı ilerleyemiyor maalesef ama özellikle psikiyatrik destek gördüğüm için ve hormon sürecimde 4 sene dolduğu için, çok daha dengeliyim, çok daha huzurluyum. En azından dediğim gibi intihar süreçlerinden kesinlikle çıkmış durumdayım. Alkolizm süreçlerinden tamamen çıkmış durumdayım. Bu da beni hayata karşı daha güçlü yapıyor.
“Böyle bir an şeffaflaştım ve içimdeki Ebru'yu gördü”
Trans kimliğinle ilgili sürecin nasıl başladı?
Ben psikiyatristlere, “Böyle böyle bir durum var, translıkla ilgili. Beni bundan kurtarın!” diye gittim. (Gülüşmeler) Ama onlar da dediler ki bu zaten doğuştan gelen bir durum, bu senin varoluşun, bundan kurtulmak diye bir şey söz konusu değil bunu kabul etmek ancak söz konusu. Dolayısıyla bunu kabullenmen lazım ve kabul sürecine geçtim. Ondan sonra hormon süreci başladı. Daha sonra aileye açılmalar başladı. Ardından, çevreme açılmalar başladı.
Şu anda beni hemen hemen herkes zaten biliyor. Son 5-6 yıldır hayatımda olan insanların tamamı beni Ebru olarak biliyor. Bu şekilde süreç devam ediyor. Sıkıntıları var tabi ki, ailemin yarısını kaybettim. Onlar kabullenmediler. Diğer yarısı kabullendi. Mesleğimden oldum, bankacılık yapıyordum. Bu durumda yapamayacağımı fark ettim ve mesleğimi bırakmak zorunda kaldım - ki 20 sene emek vermiştim o meslekte. Şimdi yazılımcı olarak çalışıyorum.
Lise, üniversite yılları, eğitim hayatından bize bahsedebilir misin? Nasıl geçti eğitim hayatın? Ne gibi zorluklar yaşadın?
Ben kendimi saklamak için kendimi çok zorladım. Sana Ebru adının nereden geldiğini anlatayım. Ortaokuldaydım. Bizim sınıfta bir çocuk vardı. Ben spor dersine girmeyi sevmezdim çünkü erkekler bölümünde soyunup giyinmeyi sevmiyordum. O da spor dersine girmemişti. Böyle bir şey oldu, ben de o arada hani isim düşünüyordum kendime ne olsun diye. Ebru da çok sevdiğim bir isim. Aklımda beş altı tane isim var, E ile başlasın istiyorum. Esra, Esin, Ebru, Elif ne olur falan diye kafamda gidiyor böyle. Ağırlıklı olarak Ebru diye düşünüyordum. Sınıfta o vardı ben vardım, ikimiz de derse girmemiştik. Benim yanıma geldi, o beni hissetti anladığım kadarıyla. Bana Ebru dedi. O çocuk sonra benim ilk aşkım oldu. Ortaokul ikide. Arada sinemaya gidip, gizli gizli öpüşürdük falan o kadardı yani. O da birkaç ay sürdü. O bana Ebru dediği zaman ben böyle kaldım. Bu nasıl bunu anladı, bu nasıl bu ismi bildi, aklımı mı okuyor falan filan şok oldum. Sanki içimi gördü. Böyle bir an şeffaflaştım ve içimdeki Ebru’yu gördü. O gün bugündür benim adım Ebru. Ondan ayrıldıktan sonra da ben zaten o ismi düşünüyordum. 45 yaşıma kadar ben kendimi gizleyerek geldim. Uzun zaman cd olarak yaşadım dört duvar arasında. Gizli saklı yaşadım.
Peki okulun daha çok hangi alanlarında zorlanıyordun?
Dediğim gibi mesela spor dersinde erkekler soyunma odasına girmeyi hiç sevmiyordum. O yüzden spor dersine hiç girmeyi sevmezdim. Erkekler tuvaletini kullanmak sıkıntılıydı benim için zordu, ağır geliyordu.
Peki nasıl bir strateji kuruyordun bu zorlukları aşmak için?
Spor dersine girmemek için bin bir türlü, hastayım, şöyleyim, böyleyim falan filan. Tuvalet için o kadar öyle strateji falan yapmadım. Olabildiğince girmemeye çalışıyordum, o kadar.
Şu an sürecinle ilgili psikolojik, hukuki, ekonomik herhangi bir destek alıyor musun?
Psikiyatrik destek zaten devam ediyor. Bunun dışında Marmara Üniversitesi’nde sürece başladım. Orda tıbbi destek olacak. Ardından tabi onlardan alacağım raporla hukuki sürece girebileceğim. Dört senelik hormon kullanımım var. Marmara Üniversitesi’nde zaten hoca beni görür görmez senin için bir bekleme süresi söz konusu değil seni direkt, hemen sürece sokacağız dedi. Çünkü ben sürecimde ilerlemiş durumdayım.
Hayatının en keskin virajı ne oldu?
Dediğim gibi 45 yaşında alkolizm ve intihar teşebbüsleri ile bana bir çağrı oldu. Hayatta kalmak istiyorsan, ne kadar zor olsa da, translığını kabul edip bununla ilgili gerekli şeyleri yapman gerekiyor. Benim için dönüm noktası o oldu.
“Bir kadın hareketi azınlık bir kadını dışlıyorsa o kadın hareketinde hata var”
Gündelik hayatın içinde herhangi bir ayrımcı tutum ya da davranışa maruz kaldın mı?
Benim şuan görüntüm ortada, aradayım. Araftayım yani. Dolayısıyla bazen beni kadın zannediyorlar, bazen erkek zannediyorlar ama çok fazla öyle bir ayrımcılığa rastgelmedim. Ben kadın modundayken bile son derece görünür bir transım. Boyum 1.79. Testosteron 45 sene vücudumda kaldığı için yapacağını yapmış. Dolayısıyla onu geri çevirmek çok zor. Görünür bir transım ama bununla ilgili bir sıkıntım yok. Günün 24 saati full makyajlı, giyinmiş kuşanmış göremezsin. Gece bara gideceksem belki süslenip püslenip daha dişiliğimi ön plana çıkaran bir yapım var. Yoksa gündüz gözüyle spor giyiniyorum. Bana bakıp kadın mı erkek mi anlayamadıklarında laf attıkları da oluyor.
Kamu kurumlarında herhangi bir zorluk yaşadın mı?
Ben Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gidiyorum. Açık konuşmak gerekirse, orada herhangi bir zorluk yaşamadım. Devlet dairelerinde şu aşamada bir sıkıntı yaşamadım.
Feminist mücadele içinde trans kadınları dışlayıcı bir anlayış var. Trans dışlayıcı feminizmi nasıl değerlendiriyorsun?
Yadırgıyorum ama yargılamıyorum da, öyle söyleyeyim. Biz sonuçta tıbben kadın olarak geçiyoruz. Eğer bir kadın hareketi, azınlık bir kadını dışlıyorsa, bence o kadın hareketinde bir hata var diye düşünüyorum. Çünkü tıp bizim kadın olduğumuzu söylüyor. Kadınlığın bir azınlığı olduğumuz kabul edilmiş durumda. Bir kadın hareketi de, kadınların bir kısmını dışlıyorsa, ben bunu yanlış buluyorum.
31 Mart Uluslararası Trans Görünürlüğü kapsamında, ne söylemek istersin?
Bu ülkede görünür olmak çok zor. Hani ben kötü bir şeyle karşılaşmadım, yaşamadım ama her gün kötü bir şey yaşayabileceğimin riskinin de bilincindeyim. İnşallah ülkemizde bir gün batıdaki gibi, insanların tam görünür olduğu ve diğer insanların buna saygı duyduğu bir noktaya geliriz diye umut ediyorum.
Etiketler: insan hakları, kadın