24/09/2024 | Yazar: Aylime Aslı Demir
21-22 Eylül tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Haklar Projesi Ortaklar ve Paydaşlar Toplantısı; proje ekibi, gençler, sivil toplum kuruluşları, uzmanlar ve Kaos GL’nin de katılımıyla medya ve insan hakları eksenindeki güncel tartışmalara odaklandı.
Gerçekleştirilen toplantıda, gazeteci ve akademisyen Can Ertuna, Türkiye’deki medya çöküşünü ABD'nin Irak operasyonuna benzeterek, devletin medya üzerindeki baskısını "kurumların yıpratılması" olarak nitelendirdi. Ertuna, "Irak'ta işgal sonrası kurumların tamamen çökertilmesi gibi, Türkiye'de de medya kurumları benzer bir yıkım süreci yaşıyor. Özellikle Narin Güran cinayetinde medyanın durumu, dezenformasyon ve sahte görüntüler üzerinden reyting devşirme girişimleri ile bu kriz gözler önüne serildi" dedi.
Türkiye'de ana akım medyanın var olan bütün sorunlarının, sanılanın aksine yeni medya platformlarında da var olduğunu dile getiren Ertuna, "Yeni medya, ana akımın tüm sorunlarını taşıdığı gibi, bu sorunları daha da derinleştiriyor” ifadelerini kullandı. Ertuna, gazeteciliğin yapı taşlarının yıkılmasıyla birlikte alanda etkin olan gazetecilerin artık iletişim ağlarından yoksun olduğunu ve muhabirlerin haber toplamakta zorlandığını vurguladı.
“İfade özgürlüğü bir halk sorunu haline geldi”
Basın avukatı ve Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Kurucu Direktörü Veysel Ok ise, Türkiye’deki ifade özgürlüğü meselesini tarihsel bir perspektifle ele aldı. "İfade özgürlüğünü yargı bağımsızlığından ayrı düşünemeyiz. Bugün Türkiye’de medya, yargı ile aynı baskı mekanizmalarına maruz kalıyor" ifadelerini kullanan Ok, 2000’li yıllara kadar olan Kemalist dönemde Kürt, sol ve Ermeni medyasına uygulanan baskıların yerini bugün daha geniş çaplı bir sansür ve baskı ortamına bıraktığını söyledi:
“2000’lerde Gülenist yargı ile başlayan sürecin, şimdi AKP-MHP ve Vatan Partisi ittifakı tarafından sürdürülen bir medya ve yargı kontrolüne dönüştü.”
Ok, aynı zamanda Türkiye'deki ifade özgürlüğü mücadelesinin bir "elit sorunu" olarak sadece köşe yazarlarına yönelen bir sorun olmaktan çıktığını ve artık halkın geniş kesimlerini ilgilendiren bir mesele haline geldiğini ifade etti:
"İfade özgürlüğü bir halk sorunu haline geldi ve bunun için mücadele etmek her zamankinden daha önemli."
“Gazeteciliğin geleceğine dair konuşmalıyız”
P24 Proje Koordinatörü ve gazeteci Özgün Özçer ise dezenformasyonun medya üzerindeki etkilerini derinlemesine analiz etti. Özçer, "Medyada yanlış bilgiyi yaymanın 7 yolu" başlıklı konuşmasında, özellikle sahte haberin yayılımının nasıl kontrolsüz bir hal aldığını ve habercilikte fikri takibin giderek kaybolduğunu vurguladı.
Özçer, “Günümüzde haberler, ekonomik ve politik baskılar altında hızla şekil değiştiriyor. Ajitasyon, spekülasyon ve olgu ve kanaatlerin birbiri yerine geçtiği haberlerin, halkın bilgiye erişim hakkını zedelediğini görüyoruz” dedi.
Medya ve yeni medya platformlarının sansasyon üzerinden reyting arayışında olduğunu belirten Özçer, bu ortamda uzmanlık ve doğru bilgiye ulaşmanın zorlaştığını ifade etti. Özçer, "YouTube gibi platformlar, çok fazla izlenme oranı ve sansasyon üzerinden şekilleniyor. Bu da haberciliğin formatını tamamen değiştirdi" diyerek, gazeteciliğin geleceğine dair daha fazla konuşmamız gerektiğine vurgu yaptı.
Kaos GL’nin medya izleme çalışmaları
Kaos GL Akademi ve Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Aylime Aslı Demir, Kaos GL’nin medya izleme çalışmalarına odaklandığı sunumunda, medyanın giderek ideolojik bir savaşın aracı haline geldiğini ve özellikle LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi ve ayrımcı dilin ciddi boyutlara ulaştığını vurguladı. Her geçen gün siyaset ve aile kategorileri altında LGBTİ+’lara yönelik nefretini örgütleyen medya araçlarının, “iyi temsil”lerde dahil LGBTİ+ varoluşunu tektipleştirdiğini ve çok daha çeşitli temsillere olan ihtiyacı dile getirdi.
Demir, Kaos GL Medya İzleme raporuna göre 2023 boyunca medyada LGBTİ+’lar hakkında yapılan haberlerde genellikle ayrımcı dilin hâkim olduğunu, nefret söylemlerinin yaygın şekilde kullanıldığını açıkladı. Bu haberlerin LGBTİ+ kimliklerini "hastalık" ya da "ahlaksızlık" olarak tanımladığını ve çoğu zaman hak ihlallerini görünmez kıldığını belirtti. Ayrıca, dijital platformlarda LGBTİ+’lara yönelik nefret söyleminin yaygınlığı, dijital şiddet ve tehditlerin fiziksel şiddet ve yargı baskısına dönüştüğü durumların sıkça yaşandığını dile getirdi. Demir, Kaos GL’nin medya izleme faaliyetlerinin özellikle nefret söylemlerini ve hak ihlallerini görünür kılmayı amaçladığına dikkat çekti. Demir, yazılı basının giderek etkisizleşmesinin ve dijital medyanın yaygınlaşmasının izleme faaliyetlerinde yeni yöntemler geliştirilmesini zorunlu hale getirdiğini belirtti.
Etiketler: insan hakları, medya