10/02/2010 | Yazar: Kaos GL

Berivan olayını duymayan var mı? Peki, kaç Berivan var bu memlekette, bilen var mı?

90 kuşağı çocuklar ve yargıçlar! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Berivan olayını duymayan var mı? Peki, kaç Berivan var bu memlekette, bilen var mı? Bu olay, bir basın emekçisinin çabasıyla doğru zamanda kamuoyuna yansıyan tek bir örnekti. Oysa başta Diyarbakır, Adana, Van Ağır Ceza Mahkemelerinde ve diğer mahkemelerde yargılanan binlerce Berivan, Baran, Bawer ve Mizgin var ve hepsi çocuk. Çocukların DGM’lerde, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmaları elbette bir sorun. Ama asıl tartışmamız gereken, çocukların neden dağlarda, neden sokaklarda olduğu!

1984’ten bu yana sadece Diyarbakır DGM’lerinde binlerce çocuk “yargılandı” ve yüzlercesi ceza aldı. Bütün bu “yargılamaların” adil olmaması da başka bir gerçek. Şimdi artık çocuklar sadece dağda değil, her yerdeler ve özellikle de sokaktalar. Ve şimdi binlerce çocuğun yüzleştirildiği hukuksal rejim, giderek daha fazla insanın içini acıtıyor. Bu acı gerçeği değiştirmek için, şu soruya cevap aramalıyız: Bu çocuklar neden sokaktalar ve neden örgüt üyesi gibi ceza alıp hapsediliyorlar?

90 kuşağı çocuklarıyla kamuoyu ilk defa 28 Mart-1 Nisan 2006 tarihleri arasında Diyarbakır’da gerçekleşen kitlesel sokak gösterileri sırasında tanıştı. Beş gün boyunca sokaklar sadece çocuklara, gençlere aitti. Bu gösteriler sırasında çoğu çocuk olmak üzere 10 kişi, kolluğun orantısız, plansız ve hatta kasten diyebileceğimiz güç kullanımı sonucu yaşamını yitirdi. Toplam 203 çocuk, şiddet eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ifade alma işlemleri sonrası sorguya sevk edilen çocuklardan 91’i tutuklandı, 111’i ise serbest bırakıldı. Tutuklu yargılanmalarına karar verilen çocuklar adına yapılan itirazlar sonucunda 39 çocuk serbest bırakıldı. Yaşları 15 ile 18 arasında değişen 52 çocuk, ilk duruşmalarına kadar tutuklu olarak yargılandı. Ve daha sonra yapılan yargılamalarda bunların birçoğu onlarca yıl ceza aldı.

İlamlı örgüt üyeleri
Bu çocuklar, eşit ve ayrımsız işkence uygulamasına maruz kaldı. Böyle bir hukuk ve güvenlik uygulamasıyla karşılaşmak, doğrusu bizler için de sarsıcı oldu. Aslında bu gösterilerden önce birçok ortamda bu kuşağın çocuklarına, onların algılarına dikkat çekmeye çalışmıştık. Yine de ilk defa bu kadar çok genç ve çocukla sokakta yüz yüze kalmıştık. Çocuklara “örgüt üyeliği”nden ceza verilmesininin hukuksal temeli, Terörle Mücadele Kanunun’un 2., 5., 9., 13. ve 17. maddeleri ile Türk Ceza Kanunu’nun 220/6 maddesidir. TCK’nın bu maddesiyle de 2005’te tanıştık.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, 2008/44 sayılı kararıyla, herhangi bir basın açıklamasına katılıp slogan atan veya taş atan -çocuk ya da erişkin fark etmez- herkesin “örgüt üyesi” olduğuna karar verilmesi gerektiğini belirten bir içtihat oluşturdu. YCGK’nın bu kararından sonra mahkemeler herhangi bir basın açıklamasına katılan veya herhangi bir mitinge katılıp slogan atan -taş atmasa bile- herkese “örgüt üyesi” olmamakla birlikte “örgüt adına faaliyet yürütmek”ten dolayı yaşının kaç olduğuna bakılmaksızın 6 yıl üç ay, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun’a muhalefetten 5 yıl ve propaganda suçundan da 10 ay olmak üzere 12 yıl 3 ay ceza veriyor. Böylece örgütle hiç alakası olmayan, örgütün ne olduğunu bilebilecek durumda olmayan çocuklar, mahkeme kararıyla zorla örgüt üyesi haline getiriliyor. Şu an itibarıyla 3 bini aşkın çocuk, bu çerçevede yargılanıyor. Belki de kısa bir süre içinde binlerce çocuk “ilamlı örgüt üyeleri” haline getirilecek.

Belki bunların birçoğu, zamanla karşımıza “şehir militanı” olarak çıkacak ya da dağda herhangi bir çatışmada “ölü olarak ele geçirilecek”. Basına yansıyan açıklamalara göre hükümet, çocuklara ceza artırımı getiren TMK’nın 5. maddesinde, 16-18 yaş grubu çocukların Çocuk Ağır Ceza Mahkemelerinde değil de Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmasına neden olan TMK’nın 9. maddesinde ve yine aynı yaş grubu çocuklara aldıkları cezada ertelemeyi, paraya çevirmeyi, hükmün açıklanmasını geri bırakmayı ve seçenek yaptırımlar uygulamayı yasaklayan 13. maddesinde değişiklik yapmayı öngörüyor.

Bu değişiklikler elbette önemlidir ama TMK mağduru çocuklar sorununu asla çözmez. Bu sorunun, yani çocukların mağduriyetinin çözümü için, halen mecliste bulunan tasarıdaki hükümler dışında TMK ve TCK’da altı ayrı düzenleme daha yapılması gerekiyor. Çocuklar İçin Adalet Girişimi ve barolar, bu konudaki somut önerileri TBMM Adalet Komisyonu üyelerine sundu. Bunlar içerisinde en önemlisi, TCK’nın 220/6 ile 220/4 maddelerindeki düzenlemelerdir. Bu düzenlemelerin yapılması, sadece çocuklar için değil bütün yurttaşların hukuk güvenliği bakımından gerekli ve zorunludur. Yapılacak bu düzenlemeyle öncelikle örgüt üyesi olmayan çocukların, mahkeme ilamlarıyla örgüt üyesi yapılmasının önü kapatılmış olacak. Bu düzenlemeler yapılmazsa TMK mağduru çocuklar sorunu gerçek anlamda çözüme kavuşmayacaktır. 

90 kuşağı yargı bürokratları
Bu sürecin bir diğer boyutu da yargıdaki zihniyet. Yargının çocuklarla ilgili bu davalara nasıl yaklaştığını görmek için, tek bir örnek yeterli. Asayiş Kolordu Komutanı Altay Tokat, Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yaptığı sırada, “bazı kamu görevlilerini, hakim ve savcıları teröre karşı daha duyarlı kılmak için evlerinin yakınlarına bomba attırdığı” açıklamasını yapmıştı. Hukuku uygulamaya, adaleti gerçekleştirmeye çalışan az sayıdaki yargı mensubu aynı açıklamaya göre bu şekilde “hizaya” getirilmeye çalışıldı. Şimdi artık buna da gerek yok. Zira 90 kuşağı çocukların karşısında artık 90 kuşağı yargı bürokratları var. “Dağa çıkmanın” koşullarını, aktardığım yasal düzenlemelerle birlikte, bu süreçte yetişen yargı personelinin yaklaşımıyla, bizzat yargının kendisi yaratıyor. Üstlerine “sıralı amirlerim” diyen, “çocuk gelsin de cezalandırayım, gözlerimi kaparım cezamı veririm” diyen, hukuku ve adaleti kendi zihin dünyasının sınırlı çerçevesiyle bütünleştiren ve uygulayan bir 90 kuşağı yargıçları ve savcıları, şimdi bütün “doğu ve güneydoğu”da görev yapıyor. Yani sorun, sadece yasa değil aynı zamanda zihniyet! Zira 90 kuşağı çocukları nasıl şiddet, yoksulluk, yoksunluk, eğitimsizlik, umutsuzluk ortamında doğup büyüdülerse, 90 kuşağı yargı bürokratları, savcıları, hakimleri de, “iç çatışma riskinin yaşandığı ve ayrışmanın giderek etnik ayrıma dayandığı” lise ve üniversite ortamında okudular, “askeri adalet akademisinde” yetiştiler ve lojmanlarının yakınlarına bomba atılma ortamına da gerek kalmayan bir kuşatılmışlıkta “doğuda” göreve başladılar. İşte şimdi artık bir kuşak ile değil, bu kuşaklar ile karşı karşıyayız!

Tüm bu nedenlerle, şimdi sorun, tek başına yasa sorunu değil, çözüm aynı zamanda yargıda zihniyet dönüşümünü sağlamadadır.

SEZGİN TANRIKULU: Diyarbakır Barosu


Etiketler: insan hakları
İstihdam