08/08/2012 | Yazar: Kaos GL

Mültecilerle Dayanışma Derneği’nden Pırıl Erçoban, AB’nin Türkiye’den uygulanmasını istediği Geri Kabul Anlaşması’nı ve sığınmacılar açısından sonuçlarını değerlendirdi.

Almanya İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich geçtiğimiz cuma günü "Rheinischen Post" gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye’ye çağrıda bulunarak "AB ile Geri Kabul Anlaşması"nı sonuçlandırmasını istedi.
 
Geri Kabul Anlaşması, Türkiye üzerinden AB ülkelerine resmi olmayan yollardan giren diğer ülke vatandaşlarının Türkiye’ye iade edilmesini öngörüyor.
 
Bianet’ten Yüce Yöney, Almanya’nın Türkiye’den uygulamaya koymasını istediği Geri Kabul Anlaşması’nın sonuçlarını  Mültecilerle Dayanışma Derneği’nden Pırıl Erçoban’la konuştu.
 
AB’deki şu anda varolan mevzuat nedir? Mesela, Fransa’da yakalanan Nijeryalı bir mülteci nereye iade ediliyor?
Avrupa Birliği’nde Dublin II düzenlemesi var. Buna göre, AB’de herhangi bir ülkede iltica başvurusunda bulunan sığınmacının talebi AB’ye ilk giriş yaptığı ülkede değerlendiriliyor; yani hangi ülkeden AB sınırına girdiyse o ülkeye gönderiliyor sığınmacı.
Fransa’da yakalan Nijeryalı mülteci eğer Yunanistan’dan girdiyse Yunanistan’a iade ediliyor. Yunanistan’ın bu iltica prosedürünü yürütmesi bekleniyor.
Dış sınırları çizen ülkeler açısından bu büyük bir sorumluluk. Bütün yükümlülüğü onların üzerine veriyor.
 
Hangi ülkeler bunlar?
AB’nin sınırlarını oluşturan ülkeler arasında daha çok giriş İspanya, İtalya, Yunanistan’dan oluyordu. Ama eğer geçen sene Libya’daki olaylar nedeniyle yaşananları saymazsak, özellikle 2010’dan itibaren İtalya ve İspanya’dan girişler hemen hemen sıfırlanmıştı. İtalya ve AB, Afrika’dan gelecek olanları Libya’da durdurma karşılığında Kaddafi Libya’sına ekonomik ve ticari kolaylıklar sağlamış, hibeler vermişti.
Bu gibi anlaşmalar ve Avrupa sınır güvenliği birimi Frontex’in sıkı uygulamalarıyla İtalya ve İspanya’dan girişler sınırlandı. Böylece Avrupa’ya ana giriş noktası Yunanistan oldu. Dolayısıyla son iki senedir bu ülke üzerinde ağır bir sorumluluk var.
 
Yunanistan geri gönderilen sığınmacıları kabul ediyor mu?
Dublin II düzenlemesine göre, sığınmacı ilk giriş ülkesine geri gönderiliyor ama Yunanistan’daki kabul oranı çok düşük. Binde 2’lerdeydi, geçen seneden beri büyük bir artışla yüzde 2’ye çıktı.
Bu nedenle AB’nin Almanya gibi ya da Schengen’e dahil olan Norveç gibi bazı ülkeler kendi inisiyatifleriyle Dublin II’yi dondurarak Yunanistan’a geri iade etmemeye başladılar.
Ama sonuçta Dublin II AB içinde de eleştirilen bir durum. Çünkü bütün sorumluluğu sınır ülkelerine veriyor. Daha içeride olan ülkeler bizim sorumluluğumun değil deyip ellerini yıkıyorlar.
Ayrıca sığınmacılar için de ciddi sıkıntılara neden oluyor.
 
Nasıl sıkıntılar bunlar?
Sığınma taleplerinin değerlendirilme süresinin gereksiz yere çok uzamasına, hatta sığınma taleplerinin hiç değerlendirilmemesine neden oluyor.
Sığınmacılar genellikle başka aile bireylerinin de olduğu ülkede iltica başvurusunda bulunmak istiyor ama Dublin II buna izin vermiyor ve sığınmacıyı hiç ilişkisi/bağı olmadığı bir ülkede iltica başvurusu yapmaya zorluyor.
Bunun yanısıra sığınmacıların bir ülkeden diğerine transferi zaman alan, zahmetli ve çoğu zaman sığınmacının gereksiz ve haksız yere uzun süre alıkonulmasına neden olan bir süreç; bu süreçte uzun süreli alıkonulmanın yanında ailelerin parçalanması, iltica hakkına erişimin engellenmesi, etkili başvuru yollarının tıkanması gibi hak ihlalleri yaşanıyor.
Dublin II yüzünden yaşanan bu hak ihlalleri konusunda AİHM de AİHS’nin 3, 4 ve 13 gibi önemli maddelerine atıfla yaşam hakkına yönelik risk, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele risklerine dikkat çekerek ilgili ülkeleri suçlu buldu ve AB üyesi ülkelerin bu hak ihlalleri riskini gözönüne alarak sığınmacıları ilk giriş ülkesine gönderme yükümlülüğü yoktur, dedi. Ama AİHM bunu söylese de Dublin II pek çok ülkenin sorumluluğu atmak açısından işine geliyor.
 
Türkiye?..
Aynı durumu dış sınırlardaki AB üyesi olmayan diğer ülkelere de yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’nin üzerinde büyük baskı var. Aslında uzun yıllardır var bu baskı. Son iki yıldır ise Türkiye bu geri kabul anlaşmasını kabul ediyor ama karşılığında Avrupa’dan vize kolaylığı ya da vize muafiyeti istiyor.
Türkiye anlaşmayı parafladı ama vize muafiyeti olmadan yürürlüğe koymayız diyor.
Bu gerçekleşirse, Türkiye’nin Avrupa’ya vizesiz girmesi konusunda bir zafer gibi satılacak kamuoyuna ama bunun ne pahasına olduğunu bilmemiz lazım. İç basında da bu şekliyle dikkat çekilmiyor.
 
Süreç nasıl sonuçlanır?
Kabul edildiği takdirde, düzensiz göçmenlerin, sığınmacıların bu savunmasız insanların zulüm görecekleri ülkelere zincirleme olarak geri iadesiyle sonuçlanacak bir durum.
Türkiye de kendi doğusundaki ülkelerle aynı şekilde geri iade anlaşması yapmaya çalışıyor, ya menşei ülkelerle ya da komşu ülkelerle. Avrupa’nın iade ettiği bu kişileri Türkiye de geri iade anlaşmalarıyla daha doğuya püskürtecek.
 
Herkes sorumluluğu bir diğerine atıyor...
Avrupa’nın yaptığını ben bir ahlaksız teklif gibi adlandırıyorum. Kendi sorumluluğunu Türkiye, Ukrayna gibi ülkelere yüklemeye çalışıyor. Çok ciddi bir insan hakları ihlali riskini ortaya çıkarmış oluyorlar.
Aynı zamanda ellerini çok güzel yıkıyorlar. "Bunlar mülteci değil, kaçak göçmen, ülkeye sokup sokmama tasarrufu o ülkenin hükümranlık hakkıyla ilgilidir" diyorlar. Biz düzensiz göçü bu şekilde kontrol etmeye çalışıyoruz diyorlar...
 
Türkiye ile Yunanistan arasında bu konuda bir anlaşma var...
İki ülke arasında 2001’de imzalanan sözleşme değilse de bir geri iade protokolü var. Ama 2010’a kadar hemen hemen hiç işlemedi. 2010’da Başbakan Erdoğan Yunanistan’ı ziyaret ettiğinde iki başbakan bir mutabakata vardı, Türkiye, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçmiş senede en az bin kişiyi,geri  kabul edecek diye. Bu aslında Yunanistan’ın istediği düzey değil ama o tarihten itibaren daha ciddi işlemeye başladı.
Biz biliyoruz ki, Yunanistan’dan Türkiye’ye iade edilen kişiler arasında Yunanistan’da sığınma talebini dillendirmiş ya da sığınma talebi kayda geçtiği halde dikkate alınmamış insanlar var. Keza, dile getirememiş, ifade etme fırsatı bulmamış insanlar da var.
 
Sığınmacılar sözleşme kapsamında mı?
Sözde geri kabul sözleşmeleri sığınmacıları kapsamıyor, ama pratikte öyle olmuyor. Sadece Türkiye ile Yunanistan arasındaki uygulamalardan biliyoruz ki, çok ciddi anlamda sığınma talebi olanlar bu kapsamda resmi bir biçimde gönderiliyor.
Türkiye’de dertlerini anlatabilirlerse iltica prosedürüne giriyor. Kimi giriyor kimi kendi ülkelerine ya da geldikleri ülkeye iade ediliyor.
Kısacası, bu durum çok ciddi insan hakları ihlalleri riskini barındıran bir durum. Ülkelerin göç politikalarını belirleme hakkı olabilir ama zulüm görecek insanların da oradan oraya savrulması, zulüm görecekleri yerlere gönderilmesi sözkonusu.
 
Anlaşılan AB bunu bir politika olarak benimsemiş...
AB sadece sınır ülkelerle değil Pakistan gibi ülkelerle de bu gibi anlaşmalar imzaladı.
Bu "Avrupa Kalesi" denilen, Avrupa’nın çevresinde görünmeyen bir duvar örme politikasının parçası aslında.
 
Türkiye de bu mültecileri burada tutmamanın yollarını arıyor anlaşılan...
Türkiye de başkalarıyla geri kabul anlaşmaları yapmaya çalışıyor.
Bunlar mülteci değil göçmen statüsünde, diyor. Avrupa da Türkiye de bunu değerlendirecek bir prosedüre sokmadan aynı şeyi söylüyor.
 
Tanımlama biraz flu mu?
Tanım net aslında. Fluluğun nedenleri başka. İnsanlar mülteci olmalarına neden olan sorunlarını ifade etme şansı bulamıyor. İfade etse bile dinlenmiyor, kayda geçilmiyor, dikkate alınmıyor.
 
Bir örnek verir misiniz?
Mesela İran’dan gelen bir Bahai diyelim; pekala ekonomik sorunlar vardı, işim yoktu, geldim, diyebilir. Bu ilk bakışta mülteci olmak için neden değil, göçmen gibi görünüyor. Ama bunun ardını deşmek lazım, neden iş bulamıyor, neden diploma alamıyor; bizi o insanları mülteci yapan nedenlere götürür bu sorular. Etnik kökeni ya da dini ya da bir toplumsal gruba mensubiyeti nedeniyle iş bulması, diploma alması mümkün değil.
Irak’ı, Afganistan’ı düşünün, yıllardır sürekli savaş halinde, her gün yanıbaşında bombalar patlıyor; bir silahlı örgüt bir kolundan çekiyor, öteki bana katılacaksın diyor. Bu insanların ekonominin tarumar olduğu bir ülkede ekonomik şartları da düşünerek yola çıkmamaları mümkün değil. Ama bu onları göçmen yapmıyor, yine mülteci yapıyor.
Savaş şartları yüzünden ülkelerine dönmeleri ve insan onuruna yakışır bir hayat sürmeleri mümkün değil. İşte bunun değerlendirmesi yapılmadan, çoğu zaman söylese bile kulak ardı edilerek sen göçmensin denerek sınırdışı sürecine sokuluyor.
Bu anlaşmalar da bunları meşru bir hale getirecek. Uluslararası bir sözleşme olacak, yasal çerçeveyi de hazırlamış olacak böylece.
 
Bu politikalar AB’de ya da Türkiye’de mülteci sorununu çözer mi?
Çözmeyecek, çünkü o duvarları ne kadar yükseltirseniz, göçü, ilticayı imkansız hale getirirseniz o kadar yeni yol açılıyor. Bir şekilde insanlar yol buluyor. Ama her yeni yol daha zorlu, daha pahalı, daha riskli yollar oluyor.
Eğer göç ve iltica sorununu kaynağında halletmeseniz, konuya insan hakkı, insan onuru açısından bakmazsanız bunlar sürecek. İnsan kaçakçılarına daha fazla para harcayacaklar, belki daha riskli yolculuklara çıkacaklar, belki insan ticareti mağduru olacaklar. Trajedi azalmayacak, daha da çoğalacak. Sorun da çözülmeyecek.
Sürece insan hakları ve insan onuru açısından bakmak gerekiyor. Gelenlerin neden geldiğini düşünmek, onların hakkı, onların onuru açısından bakmak gerekiyor. 

Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam