01/04/2015 | Yazar: Baki Uguz

Anne ve Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) gönüllüsü kadınların Mersin’deki ‘Dere Tepe Eğitim Kadın Destek Programı’ devam ediyor.

AÇEV’in Mersin gönüllüleri çalışmalarını anlatıyor Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Anne ve Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) gönüllüsü kadınların Mersin’deki “Dere Tepe Eğitim Kadın Destek Programı” devam ediyor. Bu kapsamda Mersin’in köylerindeki kadınlarla bir araya gelerek, çeşitli eğitim programları düzenleyen gönüllü eğitmenler, proje kapsamında çalışmaktan dolayı çok mutlu.
 
Mersinli kadınların bilgiye aç ve bir o kadar verilen bilgiyi almakta başarılı olduğunu vurgulayan Anne ve Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) gönüllüsü eğitmenler sorularımızı yanıtladı.
 
AÇEV ile ne zaman tanıştınız?
 
Hülya Günel: AÇEV’i ben, STK’lara üye olduğumuzdan dolayı duydum. Daha önceleri bu kadar dev projeleri olduğunu, çok mükemmel işler başardığını bilmiyordum. Arkadaşlarımdan duydum. ‘Dere Tepe Eğitim’ adı altında Mersin’de AÇEV gönüllüsü aradığını duydum. 15 günlük eğitimin ardından, köylerde aldığımız eğitimi kadınlarımıza verecektik. Kasım’da eğitim gördük. Organize olmak için de ilk toplantımız Mersin Kadın Gazetesi bürosunda oldu. Bizleri gazetemizin sahibi Zeliha Akkuş hanım organize etti. Hepimiz birbirimizi ilk burada tanıdık. Verimli bir toplantıydı. Ondan sonra bu ekiple biz ayrılmaz bir bütün olduk. Ve ciddi anlamda da çok çalışıyoruz, çalışmalarımız gönüllülük esasına dayanıyor, bundan bir maddi çıkarımız asla yok, güzel olan da bu aslında.
 
Sonrasında neler yaptınız ve hangi çalışmaları yapacaksınız?
 
Hülya Günel: AÇEV olarak Dalakderesi’nde kadınlarımıza Cuma günleri saat 10.30’dan 12.30’a kadar eğitim veriyoruz. Hepimiz AÇEV gönüllüsü olduk. Ben Dalakderesi’ndeyim. Bu hafta ‘haklarımız’ konusunu işledik. 8 Mart’ta etkinlikler oldu. Mersin’e kadınlarımızı o etkinliğe getirdik. Kent Konseyi’nde Arslanköylü kadınların tiyatro gösterisini izlemeye götürdük. Daha sonra Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nda (MTSO) panel vardı; çeşitli STK’ların desteklediği bir organizasyondu, ona getirdik kadınlarımızı. Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi’ne (KETEM) götürüyoruz. Kadınlarımızın simir testi ve monografi testini yaptıracağız, 15 veya 16 kadını götüreceğiz. KETEM bu konuda bize ulaşım aracı sağlıyor, 3 Nisan’da onu yapacağız. Adana’da 4 Nisan’da Portakal Çiçeği Festivali var. Organize olabilirsek kadınlarla beraber AÇEV olarak; Mersin AÇEV gönüllüleri ve eğitim alan kadınları olarak Adana’ya gitmeyi düşünüyoruz. Orada Mersin’i temsil etmek istiyoruz.
 
İki grup olup sertifika veren arkadaşlarımız var.
 
Ne sertifikası bu?
 
Hülya Günel: AÇEV gönüllüleri olarak kadınlarımıza ‘Dere Tepe Eğitim Kadın Destek Programı’ adı altında eğitim veriyoruz. Bu eğitimi tamamlayanlara verdiğimiz sertifika. İhsaniye Mahallesi Muhtarı ile görüştük oradaki kadınlarımıza bu eğitimi vermek için, pozitif baktılar, kabul gördü. Haftaya da oraya başlayacağız.
 
AÇEV’in diğer çalışmalarında, projelerinde de bulunmayı düşünüyor musunuz?
 
Hülya Günel: Tabi ki sonuna kadar. AÇEV’i ben çok seviyorum ve her türlü projesinde de yer almak isterim her zaman. Çünkü o kadınlara verdiğimiz eğitimlerin geri dönüşümü oluyor, yani boş değil. Kadınlar çok memnunlar, hatta ‘Niçin daha önce gelmediniz köyümüze?’ dediler.
 
Köylerdeki kadınların verdiğiniz bilgilere gerçekten ihtiyaçları olduğunu gözlemlediniz mi?
 
Hülya Günel: Varmış evet. AÇEV’in bu projesi 15-65 yaş aralığına hitap ediyor. Hani evli-bekar, anneanne-babaanne hiç önemli değil. Mesela kadınlarımız arasında torun torba sahibi olan var. Onlar bile hiç sektirmeden derslere geliyorlar. Ve ‘Biz çocuklarımızı evlendirdik ama torunlarımız var, onlarda etkili olabiliyoruz’ diyorlar. Mesela bir kadınımız var, 4 yaşında çocuğu var, sağlık konusunu işlerken diş fırçalamadan bahsettik, çocuk hemen eve gidince, anlatıldığı biçimde dişini fırçalamış. Sonra da annesine, “Öğretmenimiz haftaya geldiği zaman benim dişimi fırçaladığımı da mutlaka söyleyeceksin anne” demiş. Bu çok güzel bir şey.
 
Daha önce dişlerini fırçalamıyorlar mıymış? Mesela ben ve pek çok insan konuya dışarıdan baktığımızda “Aman canım köy olup da... İki adımlık yerdeki çocuklar diş fırçalamayı, kadınlar çocuğun altını pudralamayı bilmiyor muymuş!” diyebiliyoruz...
 
Hülya Günel: Yani fırçalasa da o kadar dikkat etmiyorlarmış, ihmal ediyormuş demek ki.
 
Mesela, Kent Konseyi’ne kadınlarımızı tiyatro için getirdiğimiz zaman 1,5 saat erken getirmek zorunda kaldık ve o arada da Atatürk Parkı’nı kadınlarımızla gezdik. Ve orayı yeni gören kadınlarımız vardı. Yani “Aman canım şurası” diye bakmamak lazım. Keşke zamanınız olsa da eğitim yaptığımız yerleri görebilseniz; ne demek istediğimi daha iyi anlasanız.
 
Yadırgamak adına söylemiyorum; safiyane şaşkınlık ifadesi benimki... Belki de dokunmadığımız için inanmakta zorlanıyoruz ve “Yok canım bu devirde” diye başlayan cümleler kurabiliyoruz!
 
Hülya Günel: Evet, gerçekten öyle. “Şurası 20 km yol” diyorsunuz ama maalesef ki maalesef...  Şimdi hepimiz eğitimciyiz, farklı köylerde eğitim veriyoruz, yani şimdi Allah’tan ki kadınlar bilgiye açlar; bilgiyi veriyorsunuz ve alıyorlar. Bazı köylerimizde fotoğraf çekmekte bile zorlanıyoruz. Bazı kadınlarımız fotoğraf çektirmemek için kaçıyorlar. Bu çok ters bir şey gibi gelebiliyor bazılarımıza ama öyle. Gazetede filan yayınlanmayacağını, sadece AÇEV’e projenin nasıl gittiğini görmeleri açısından mail attığımızı açıklamamamıza rağmen sorun yaşayabiliyoruz.
 
Son olarak ne söylemek istersiniz?
 
Hülya Günel: AÇEV’e çok teşekkür ediyorum. Toplasanız bu kadar bilgili ve kültürlü kadını bir araya getiremezsiniz. Biz birbirimizi hiç tanımıyorduk, AÇEV sayesinde tanıdık ve artık bir yumak olduk. Bu da çok güzel bir şey. Ayrıca Zeliha Hanım’a çok teşekkür ediyorum. Bizi bürosunda topladı ve bu güzel kadınların bir araya gelmesini sağladı.
 
AÇEV ile Sosyolog Derya Alpaslan da aynı proje vasıtasıyla tanışmış. Ve deneyimlerinden o da çok mutlu.
 
AÇEV ile siz nasıl tanıştınız?
 
Derya Alpaslan: Ben de ‘Dere Tepe Eğitim’ projesi sayesinde tanıştım. Bir arkadaşım bahsetti, ‘katılır mısın?’ dedi. Ben de kabul ettim. Amacının tam bana göre olduğunu gördüm. Konularına baktım, 11 konu vardı ve müthiş konulardı. Çocuğun doğumundan alıyor, ergenliğe kadar getiriyor. Kadının sağlığı, hakları, çevre konusu... Tam benim ilgilendiğim konulardı. Ben de iki tane köy belirledim kendime. Birisi Mezitli’nin Kuzucubelen Köyü, diğeri ise Çilek Mahallesi tarafında bir Kuran kursu idi. Aradaki farkı bir göreyim bakalım, ne gibi sorunları var kadınların dedim. Çok güzel geri dönüşler aldım. İki gruptan iki ayrı ruh haliyle çıkıyorum. Kadın olarak yaşadıkları sorunlar aynı ama verdikleri cevaplar birbirinden çok farklı. Örneğin, “Erkek denilince aklına ne geliyor?” diye soruyorum. Bir grup “şiddet”, diğer grup “eşitlik” diyor. Yani çocuk yetiştirmeyle, onların eğitimiyle ilgili o kadar farklı şeyler var ki... Kadınız sorunlarımız aynı ama bakış açıları farklı. O kadınların ellerinden tutmak, onlara dokunmak, onlar için çok faydalı oluyor. “Hocam daha önce neredeydiniz” diyorlar. Arslanköylü kadınları hep izliyorlarmış. “Bir gün sizi onlarla buluşturacağım” dedim. Öyle de yaptım. “Aaaa hocam bunlar da şalvarlılarmış” filan dediler. “Onlar da köyden geliyorlar” dedim. Acayip kaynaştılar.
 
Kuzucubelen’de sağlık ocağı yok. Kapatılmış. Kadınlar kanser taramalarına tek tek gitmek istemediklerini söylediler. Hep birlikte gitmek istediler. Onlara öncü oldum, hep beraber gittik. KETEM’den çıktıktan sonra “Korkacak bir şey yokmuş, keşke görümcemi de getirseydim” diyenler oldu.
 
Taramaların sonuçları nasıl çıktı?
 
Derya Alpaslan: Hepsinin sonuçları güzel, hiçbirinde herhangi bir sıkıntıya rastlanmadı. Daha sonra kadına yönelik şiddetle ilgili bir panele götürdük kadınlarımızı. Orada protokol yoktu, protokolde kadınlar oturdu. Konuşmacılarla bire bir sohbet ettiler ve o kadar güzel şeyler söylediler ki protokolün olmaması çok müthiş bir şeydi. Çilek grubundaki kadınları da 30 Mart’ta KETEM’e götüreceğim.
 
Kuzucubelenli kadınlarımızı Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan kabul etti. Ben aracılık yaptım. Çünkü epey sorunları olduğunu ve bunları Başkan ile paylaşmak istediklerini söyleyip “Bizi buluşturabilir misin?” dediler. Bir araya gelinde ve Tarhan’a sorunlarını anlattılar.
 
Bu projeden aldığım sonuçlar beni çok mutlu etti. Çünkü geri dönüşler çok olumlu. Kadınlarımıza dokunmak, sorunlarını yakından dinlemek ve çözümü için yardımcı olmak, bunun sonucunda da birşeyler verebildiğini görmek gerçekten müthiş bir duygu. O nedenle çalışmalarıma devam edeceğim. Karaduvar’da 3. grubumu kuracağım ve AÇEV ile birlikte çalışmaya devam edeceğim.
 
Proje ne zaman sona erecek?
 
Derya Alpaslan: Bu projenin başarısına bağlı. Şu anda bir sınırlama yok. Etkili olduğumuz sürece devam edeceğiz. Şu anda çok başarılı gittiği için devam edeceğiz gibi görünüyor. Çünkü Mersin çok göç alan bir şehir. Dolayısıyla bu tür çalışmalara ihtiyaç hep var. Kadına dair o kadar çok sorun var ki Mersin’de. Kadına şiddet Mersin’de çok fazla. Görünmeyen o kadar çok şiddet vakası var ki. Bir de toplumsal cinsiyet ayrımı çok fazla. Mesela kadınlar toplantılarda, “Biz öyle gördüğümüz, öyle yetiştirildiğimiz için öyle de devam etmeli” diyorlar. Ailede bir erkek, iki kız varsa erkek daima biraz daha üstün tutulmuş, kız çocukları daha arka plana itilmiş. Kadınlar da bunları “Biz böyle yetiştirildik” diyerek itiraf ediyorlar.
 
Bir diğer AÇEV gönüllüsü Yüksel Bademsoy ise AÇEV ile 2006 yılıda Ankara’da tanışmış. “Bir insana okumayı öğrettiğimde gözünde gördüğüm parıltının yerine bana 1 trilyon verseniz kabul etmem” diyor.
 
Yüksel Bademsoy: Emekliyim, 5 yıldır Mersin’de yaşıyorum. Benim AÇEV maceram 2006’da başladı. Duyurularından öğrenmiştim ve çok heveslenmiştim. Ankara’da Yetişkin Okuma Yazma Programı’na katıldım. 3 haftalık bir eğitim aldım. İnanılmaz güzel bir seminer yaşadık. AÇEV’in bütün seminerleri olağanüstüdür. Eğitmenlerinden, gelen insanlara kadar. Gelenlerin hepsi gönül insanıdır. Seminerden sonra okuma yazma eğitmeni oldum. Ankara Altındağ’da 3 dönem okuma yazma eğitmenliği yaptım. Ve şunu hep söylüyorum: Orada aldığım manevi hazzı, 4 ayrı devlet kurumunda çalıştım, buraların hiçbirinde almadım.
 
Farkı nasıl ifade edersiniz?
 
Yüksel Bademsoy: İnsanlara almadan vermek olgusu bende müthiş bir etki yaratıyor. İnsanlarla birlikte olmak, karşılıksız bir şey yapabilmek kadar beni mutlu eden bir şey yok. Yaşananlar o kadar hoş ki, onların gözünde gördüğüm parlaklıktan mutlu olduğum kadar bana 1 trilyon verseniz mutlu olamam. İlkokul öğretmenleri de muhtemelen öyledir. Okuma yazmayı öğrendiği gün, mısır patlağı gibi hiçbir şey olmayacak dediğiniz insan ertesi gün size gelip okuduğu zaman o kadar mutlu oluyorum ki anlatamam. Yanlış bir meslek seçmişim, keşke öğretmen olsaymışım diyorum. İşletme-muhasebe mezunuyum ve bu alanda çalıştım.
 
Bu bölgede karşılaştığım bir tane örneği paylaşacağım. İnsanların yargılamaları ve hitapları vardır, ben onlardan nefret ediyorum. O yüzden tırnak içinde söylüyorum, Roman kökenli bir erkek öğrencim vardı. İki çocuklu genç bir adamdı. Bir gün derste okuma yazma yapıyoruz, adamcağız elindeki eldiveni çıkartmıyor. “Eldiveni çıkarır mısın, daha rahat yazarsın, hem içerisi de sıcak” dedim. “Hocam çıkaramam” dedi. Baya bir ısrar ettim. “Ben elimi size göstermeye utanıyorum” deyince “Neden?” diye sordum. “Ben boyacılık yapıyorum, ellerim simsiyah; size bunu gösteremem.” dedi adam. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Laf olsun diye söylemiyorum gerçekten zor tuttum. “Hayır, hemen eldivenini çıkarıyorsun, sen bizim için kutsalsın, ekmeğini taştan çıkarıyorsun” dedim ve elini tutarak yazmayı göstermeye devam ettim. En sonunda belgesini aldı, ikinci kademeye başvurdu. Bunun gibi çok şeyler yaşadım, hayatımın en güzel dönemini onlarla geçirdim. Okuma yazma eğitiminin Mersin’de olmasını da çok istiyorum. 

Etiketler: kadın
nefret