21/09/2021 | Yazar: Özde Çakmak

Sağ cenah hareket özgürlüğünü yalnızca cinsiyetlendirilmiş biçimlere indirgemeye başlasa da, bunun nereye varacağını görmek için son on yıldaki göçmen karşıtı retoriğin artışına bakmamız yeterli.

Afganistan ile feminist dayanışma neden yalnızca kadınlar ve kız çocuklarıyla ilgili değil? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Özde Çakmak, Leila Sackur’un “Why feminist solidarity with Afghanistan is about more than women and girls” başlıklı 25 Ağustos 2021 tarihli metnini KaosGL.org için Türkçeleştirdi.

18 Ağustos’ta, İngiltere İçişleri Bakanlığı Afganistanlı mültecilerin güvenliğini sağlamak için beş para etmez yeni planlarını duyurdu. Önümüzdeki beş yıl içerisinde, İngiliz hükümeti iltica için Taliban tarafından şiddete uğrama riski yüksek olan kadınlara, çocuklara ve dini azınlıklara öncelik vererek sözümona 20.000 Afgan alacak. İngiltere’de, Afganistan’daki kadınların dramını haber yapan basının büyük bir kısmı ağırlıklı olarak Taliban’ın burkayı zorunlu hale getirmesiyle ilgili söylemlere yer verdi. Twitter’da, Kabil’de mini etek giyen kadınların siyah-beyaz fotoğraflarının dolaşması 1970’li yılların modernliğinden günümüzün barbarlığına giden doğrusal ve yanlış bir çöküş anlatısı sunuyor. Eski Başkan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı H. R. McMaster da 2017 yılında Trump’ı o zaman 16 yıldır devam eden işgalin süresini uzatmaya ikna edebilmek için bu fotoğrafı göstermişti.

Kadınların Taliban’ın doğrudan tehdidi altında olduklarına şüphe yok. 1996 ila 2001 yılları arasındaki altı yıllık iktidarları döneminde kız çocuklarının okula gitmesini, kadınların çalışmasını yasakladılar, zina ve ahlaksızlık suçları için son derece ağır ve herkesin gözü önünde fiziksel cezalar ve infazlar gerçekleştirdiler. Associated Press’e göre, grubun yeni Halkla İlişkiler mekanizması toplumsal cinsiyete yönelik yeni tutumlarının liberal ve ılımlı olduğunu iddia etse de, son aylarda Taliban’ın kuzey Afganistan’daki kalelerinde kadınlara işe ve üniversiteye gelmemeleri söylendi, okullar ateşe verildi ve devlet dairelerinde çalışan çok sayıda kişi suikaste uğradı.

Fakat Afganistan’ın modern tarihini ya da Batı emperyalizmini bağlamsal olarak kavramadan Afgan kadınlara ve kız çocuklarına aşırı odaklanmak bazılarının düşündüğü gibi feminist bir yaklaşım değil ve şiddetin daha da artmasının önünü açabilir. 1990’lı ve 2000’li yıllarda, Afgan kadınların dramı ABD ve İngiltere sağ kanadında pek çok kişi tarafından Afganistan’ın işgalini haklı göstermek için kullanıldı. Dönemin First Lady’si Laura Bush Kasım 2001’de yaptığı konuşmada, “terörizme karşı savaşın kadınların haysiyeti ve maneviyatı uğruna yapılan bir savaş” olduğunu iddia etti, bu açıklama İngiltere First Lady’si Cherie Blair tarafından tekrar edildi. New York kongre üyesi Carolyn Maloney Temsilciler Meclisi’nde burka giyerek dini kıyafetin ne kadar klostrofobik olduğundan yakındı, Ms. Dergisi 2002 yılındaki bir sayısında ABD-İngiltere’nin Afganistan işgalini “umut koalisyonu” olarak tanımladı. WikiLeaks’e göre, Obama’nın başkan olduğu yıllarda CIA Afgan kadınların “Taliban’a karşı ISAF’ı [Uluslararası Güvenlik Destek Gücü] insanileştirmede ideal elçiler” görevi göreceğini ve devam eden savaş için Avrupalılardan destek alarak mücadelelerini Halkla İlişkiler’e dönüştürmeyi umuyordu.

1985 tarihli “Madun Konuşabilir mi?” adlı çığır açan makalesinde, Gayatri Spivak uygarlaştırma amaçlı sömürgeci misyonların gerekçesini “esmer kadınları esmer erkeklerden koruyan beyaz erkekler” olarak tanımladı. Kadınların ve kız çocuklarının aracısız kırılganlıklarına başvurulması Filistin’deki İngiltere’den Cezayir’deki Fransa’ya dek sömürgeleştirici güçler tarafından işgali bin kat daha haklı göstermek için kullanıldı. Kadınlara yönelik bu abartılı ilgi homojenleştirme yoluyla insandışılaştırmakla kalmıyor, beyaz olmayan erkekleri doğaları gereği şiddete eğilimli, oğlanları ise potansiyel olarak şiddet eğilimli olarak yapılandırarak onları “sivil” statüsünden çıkarıyor. Beyaz bakış (white gaze) yüzünden Afgan oğlanların ve erkeklerin militanlardan bir farkı kalmıyor ya da daha sonra militan olabiliyorlar – öldürülmeleri haklı gösteriliyor ve iltica talepleri sürekli sorgulanıyor. Aslına bakılırsa, Terörle Savaş’ın başlangıcından bu yana Batı’nın burkayı baskı altına alması başörtüsü takmayı tercih edenlerin Müslüman oldukları kolayca belirlenebildiği için Avrupa’daki Müslüman kadınlara yönelik İslamofobik saldırıları arttırdı.

Taliban’ın cinsiyetlendirilmiş şiddetine yönelik olarak Afganistan’da daha fazla askeri müdahaleyi ya da kalıcı işgali onaylayamayız. Mevcut eşitsizlikler çoğalırken ve sosyal ağlar parçalanırken savaşın bizzat kendisi kadınlara orantısız biçimde zarar verir. ABD 2002 yılında ülkede “yeniden inşa” projesine başladığından beri kadınlar ve kız çocuklar Afganistan’ın hükümet kontrolündeki bölgelerinde okula gitmek ve kamusal hayata katılmak gibi hassas kazanımlar elde ettiler. Fakat Afganistan Devrimci Kadınlar Derneği gibi feminist ağlar NATO işgaline her zaman karşı çıktı. Onlara göre, savaş dullarının yoksullaştırılması, genellikle hükümet yetkilileri ve işgalci güçlerin üyeleri tarafından uygulanan cinsel şiddetin artmasının yanı sıra kadınlara yönelik yasal korumaların olmaması Afganistan’daki askeri müdahalenin “feminizm”inin yalnızca yüzeysel olduğunun kanıtlarıydı.

Hareket halindeki uçaklardan düşen insanların görüntüleri tüm dünyaya yayılırken kadınların ve çocukların ilk erişime sahip olduğu ihtiyaç hiyerarşilerine dayalı iltica sistemlerini savunmak anlamsız ve acımasızcadır. Uçağın bagaj yerine kıvrılmış yüzlerce kişinin fotoğrafını tweetlemek ve kadınların nerede olduğunu sormak, beyaz olmayan erkeklerin mağdur değil, şiddet faili oldukları için güvenliği ya da bakımı hak etmediklerini iddia eden sömürgeci anlatıların ekmeğine yağ sürer.

Afganistan’da insanları öldüren yalnızca Taliban değil, insanların kaçmasını engelleyen ve onları otoritaryen, faşist bir yönetime hapseden sınır devletinin içkin şiddeti de insanları öldürüyor. Yunanistan Afgan göçmenlerin ülkeye girmesini önlemek için Türkiye sınırına ördüğü 40 kilometre uzunluğundaki duvarı telaş içerisinde tamamladığı ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden hemen sonra Fransa’nın “kendisini göçmen dalgasından koruması” gerektiğini iddia eden bir konuşma yaptığı sırada, tüm insanların açık sınır ve güvenli geçiş hakkı için mücadele etmek feminist bir görevdir. Ne 2001 yılındaki müdahaleyle ikna edilen ünlü aktivistlerin ve yorumcuların ne de yanlış bir askeri müdahale-tam eylemsizlik ikiliği kuran tanınmış kişilerin gündemimizi belirlemesine izin vermemeliyiz.

Sağ cenah hareket özgürlüğünü yalnızca cinsiyetlendirilmiş biçimlere indirgemeye başlasa da, bunun nereye varacağını görmek için son on yıldaki göçmen karşıtı retoriğin artışına bakmamız yeterli. Feminist dayanışma ise Afganistan’daki kadınların özgürlüğünün tüm insanların kendileri ve toplulukları için güvenliğe ve adalete erişme özgürlüğü ve bunun gerçekleşebileceği bir dünya yaratmak olduğunun farkında.


Etiketler: insan hakları, kadın, yaşam, dünyadan
İstihdam